Cuma, Mart 31, 2006

DOSTLUK

Seven,sevilen ya da sevip sevildiğini sanan çoktur da,gerçek dostluğa inanan pek azdır.
''Bin dostun varsa az,bir düşmanın varsa çoktur.''
demiş atalarımız.
Dost maskesi altında gülümseyen iki yüzlüler de cabası.
Gerçek dostluk,inanç,sevgi,saygı ve güven karışımı bir kavramdır.
Bir başkasının sorununu kendi sorunuymuş gibi benimseyip yardıma koşabilmek,
birlikte ağlayıp birlikte gülebilmektir sırasında.
Ve yine sırasında dostun gözyaşlarını silip onu gülümsetebilmektir.
''Felaketiniz,dostlarınızı uzaklaştırır.''diye acı bir söz vardır.
Yine atalarımız''Düşenin dostu olmaz.''demişlerdir.
En kara gününüzde üzüntülerinizi paylaşabilen kimse,
bu tür sözlerin çok ötesinde kalır.
İnsanların birbiri üzerine basıp geçerek yükselmeye kalktıkları,
kişisel çıkarların yarıştığı günümüzde bile gerçek dostlara rastlanıyor:
''Bunu senin için yaptım''demeden yapıyor içtenlikle;
yaptığınızı başınıza kakmıyor.
Bu davranış,soluk alır gibi,güneşlenir gibi,yaşama yeniden doğar gibi,kendiliğinden bir olgu;
öylesine sade,öylesine içten.öylesine güzel....
Kimi insan,yoksul olanaklarını sunuyor:
''İşte hepsi bu kadar''diyor.
''İşine yararsa tümü senin olsun.''
Kimi
''Ben varken korkma,birlikte üstesinden geliriz her şeyin.Tut ki yenildik ne çıkar,yine yanındayım,yalnız bırakmayacağım seni...Kötü şansı birlikte ağlayarak yenelim.''
Kimi de hiç konuşamıyor,avutucu,umut verici sözler söyleyemiyor belki;
sessiz varlığını,suskun varlığını sunuyor,ilgisiz kalmıyor...''
Kimi de iyi dileklerini esirgemiyor.
Herkes birşey veriyor olabildiğince,herkes,birşeyler uzatıyor gönlünden.
Çağımızın en büyük bunalımı olan yalnızlıkla başbaşa kalmanın ürpertisindeki insan,
bu dostların sıcak davranışları karşısında tepeden tırnağa ısınıyor,ışıyor,aydınlatıyor sanki;
bir soranı,arayanı olmanın güvencesini duyuyor iliklerinde.
SEVGİLİ DOSTLARIM İYİ Kİ VARSINIZ!
SİZLERİ ÇOOOOOOK SEVİYORUM.

Perşembe, Mart 30, 2006

MUTLU YAŞAM KILAVUZU

Tüm olumsuzluklara rağmen hayata pozitif bakmak mümkün.
İşte dünyanızı renklendirmenin yolları:
1.Pazar günü 'cep'i kapatın:
Tatil gününüzün sürpriz gelişmeler ve sinirinizi bozacak haberlerle zehir olmasını önleyecek tek yöntem bu.
2.İşi ve evi ayırın:
İşinizin tüm hayatınızı kaplamasına izin vermeyin.
Gergin iş toplantılarının olduğu günlerde sevgilinize randevu vermemeye de dikkat edin.
3.''Hayır''demeyi öğrenin:
Omuzlarınıza taşıyabileceğinizden fazla yük almayın.
Yarım yamalak ''evet''yerine,nedeni açıklanmış bir ''hayır''size saygı duyulmasını sağlayacaktır.
4.Konuşmayın,yapın:
Bir projenin üzerinde uzun süre konuşup tartışırsanız,büyüsü bozulur.
Aldığınız olumsuz yorumlarsa,şevkinizi kırar.
Bunun yerine konuyu kafanızda planlayın ve zamanı geldiğinde harekete geçin.
5.Bencil olmayın:
Önemli detayları atlamamak için günlük işler için liste yapmak,yerinde bir hareket.
Ancak bu listeye,sevdikleriniz için de yapacaklarınızı ekleyin.
Onlara sürpriz hazırlayın.
6.Kahramanlığı unutun:
Boşuna süpermen rolünü oynamayın;zorlukların üstesinden tek başınıza gelemezsiniz.
Eğer kahramanlığa devam ederseniz,akşam kendinizi yorgunluktan yatağa yığılmış bulabilirsiniz.
7.Detayların sihrini kullanın:
Yemek,temizlik,alışveriş...Hepsi sıkıcı işler.Ama detaylar moralinizi yüksek tutar.
Bu yüzden arada sırada evinizin aksesuarlarını değiştirin,yenileyin.
Yemeklere çeşitli baharatlar ekleyin.
Göreceksiniz moraliniz yükselecek.
8.Formunuzu koruyun:
Fiziğinizin düzgün olması,özgüveninizi artırır.Kilolardan kurtulun.Ailenizle spor yapın.
Böylece çocuklarınız erkenden uyur,eşinize de zaman ayırabilirsiniz.
9.Öncelikleri belirleyin:
Bırakın faturaları,bankanızın otomatik ödeme hizmeti üstlansin.
Geriye kalan işlemlerinizi de internetten yapın.
Hayat çok kısa,vaktinizi harcamayın.
10.Fantazilere yer verin:
Sık sık mola verin.
Beş dakika uzanmak ya da gözlerinizi dinlendirmek,psikolojinizi güçlendirir.
Ayrıca deniz kıyısında güneşlenmek gibi hoş hayaller,gevşemenizi sağlayacaktır.
BU HAFTA SONU MUTLU YAŞAM KILAVUZUNA UYMAYA NE DERSİNİZ?

Çarşamba, Mart 29, 2006

GÜNEŞ TUTULMASI


















7 yaşında çocukların güneş tutulması ile ilgili gözlemlerini görüyorsunuz.Herkes teleskoplarla,filmlerle vs ile izlerken siz en sevimli,en duru gözlerden bakın güneş tutulmasına...

Salı, Mart 28, 2006

SERÇENİN KADERİ

Günlerden birgün havalar son derece soğukmuş.
Minik bir serçe kendi kendine
''Burada kalmalıyım,güneye göç etmemeliyim''demiş.
Ama serçe bu soğuk havalara fazla dayanamamış
ve
gökyüzünde uçarken kanatları donmuş
ve
yere düşmüş.
O sırada oralarda otlamakta olan bir inek serçenin yanından geçerken üzerine pislemiş.
Serçe tam öleceğini düşünürken,taze gübrenin etkisiyle ısınmış
ve
ölmekten kurtulmuş.
Serçe bu işe çok sevinmiş ki şarkı söylemeye başlamış.
Ama oralarda gezinen bir kedi,
serçenin sesini duyunca yavaşça gelmiş,
gübreyi eşelemiş ve serçeyi bulup,midesine indirmiş.
Bu öykünün ana fikri:
1.Tepene pisleyen herkes düşmanın olmak zorunda değil.
2.Seni pisliğin içinden çıkaran herkes te dostun değil.
3.Eğer pisliğin içinde rahat ve mutluysan,sesini sakın çıkarma....
NASIL YAZI AMA???????

Cumartesi, Mart 25, 2006

TARÇINLI KURABİYE


Bugün ben tarçınlı kurabiye yaptım.Çok güzel oldu.Denemek ister misiniz?
İşte malzemeleri:
1 paket yumuşak margarin,
1 yumurta,
1 su bardağı mısır nişastası,
yarım paket kabartma tozu,
3 yemek kaşığı pudra şekeri,
alabildiği kadar un(kulak memesi yumuşaklığında).
Yapılışı:
Bütün malzemeleri robotta karıştır,
sonra elinle oklava şekline sok,
hepsini birer parmak kes,
fırında pişir(üstü çok kızarmasın,hafif pembeleşsin)
ılık durumda iken(toz şekerle yarçını karıştır)ona batır.
Servis tabağına koy.
AFİYET OLSUN!

Çarşamba, Mart 22, 2006

SİZİ SEVİYORLAR


1.Dünyada en az 2 kişi sizi,uğrunuzda ölecek kadar seviyor...
2.Dünyada en az 15 kişi,uğrunuzda ölmese de,sizi seviyor...
3.Biri sizin gibi olamadığı için,size çok imreniyor...
4.Sizin bir gülümsemeniz,size bakan birçok yüzü aydınlatıyor...
5.Her gece birisi,mutlaka uykuya dalmadan önce,aklından sizi geçiriyor...
6.Birileri için dünyalara bedelsiniz...
7.Siz olmadan yaşayamayan,en az 1 kişi var...
8.Siz sahip olduğunuz bütün özelliklerinizle kendinize özel ve eşsizsiniz...
9.Varlığından bile haberiniz olmayan biri,sizi seviyor...
10.Dünyanın en büyük hatasını bile yapsanız,mutlaka bundan size yarayacak birşey çıkar...
11.Bütün dünyanın size sırtını döndüğünü düşündüğünüzde,etrafınıza bir bakın...BELKİ DE SIRTINI DÖNEN SİZSİNİZ...
12.Birşeyi elde edemeyeceğinizi düşünürseniz ona asla sahip olamazsınız,ama kendinize inanırsanız er ya da geç istediğinizi elde edersiniz...
13.İnsanların sadece iltifatlarını aklınızda tutun,kabalıklarını unutun...
14.Her zaman insanlarla ilgili ne hissettiğinizi söyleyin,bilmelerini sağladığınızda kendinizi çok daha iyi hissedeceksiniz...
15.Gerçekten eşsiz bir arkadaşa sahip olduğunuza inanıyorsanız,bunu ona hemen,şimdi söyleyin....
BU YAZIYI HAYATINIZDA BİR ŞEKİLDE YER TUTAN HERKESE OKUTUN...
SİZE HEDİYE KAZANDIRMAYACAK,
ŞANS DA GETİRMEYECEK,
AMA BİRİNİN GÜNÜNE RENK KATMIŞ OLACAKSINIZ...
BU ARADA SÖYLEMEYİ UNUTUYORDUM!
BU YAZIYI OKUYAN HERKESİ(tanıyım,tanımıyım)SEVİYORUM...
NEDEN Mİ?
ÇÜNKÜ.....................................................

Pazar, Mart 19, 2006

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ

Bize bu toprakları,bayrağımızı,özgürlüğümüzü,bugünlerimizi bırakan şehitlerimizi saygı ve rahmetle anıyoruz.Gözünüz arkada kalmasın.Bu vatanı kanımızın son damlası akana kadar koruyacağız.
ÇANAKKALE DESTANI

Şu Boğaz harbi nedir?
Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
- Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle
'bu: bir Avrupalı' Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun:
Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
VURULUP TERTEMİZ ALNINDAN,UZANMIŞ YATIYOR,
BİR HİLAL UĞRUNA YARAB,NE GÜNEŞLER BATIYOR!
EY,BU TOPRAKLAR İÇİN TOPRAĞA DÜŞMÜŞ ASKER!
GÖKTEN ECDAD İNEREK ÖPSE O PAK ALNI DEĞER.
NE BÜYÜKSÜN Kİ KANIN KURTARIYOR TEVHİDİ...
BEDR'İN ARSLANLARI ANCAK,BU KADAR ŞANLI İDİ.
SANA DAR GELMEYECEK MAKBERİ KİMLER KAZSIN?
''GÖMELİM GEL SENİ TARİHE''DESEM SIĞMAZSIN.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...
Heyhât, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy

Salı, Mart 14, 2006

TÜRKİYE

Türkiye ile ilgili resimlerin toplandığı güzel bir site. Buraya bakın.
http://www.goldenhorn-rotary.com/ercu/ERCU_FLASH_tur.html
There is good photos about the country I live, Turkey. Take a look at that site
http://www.goldenhorn-rotary.com/ercu/ERCU_FLASH_eng.html
there is also available at other languages
Francais http://www.goldenhorn-rotary.com/ercu/ERCU_FLASH_fra.html
Deutch http://www.goldenhorn-rotary.com/ercu/ERCU_FLASH_ger.html
İtaliano http://www.goldenhorn-rotary.com/ercu/ERCU_FLASH_ita.html

Pazartesi, Mart 13, 2006

DOSTLUĞUN ÖYKÜSÜ

Ahmet ve Okan adında iki arkadaş varmış.Aynı okulda okuyorlarmış.
Ahmet İstanbul'da yaşayan,evi,arabası,yeterince parası olan biriymiş.
Okan memleketten İstanbul'a gelmiş,zor şartlar altında yaşayarak okuyormuş.
Bunlar zamanla daha da iyi arkadaş olmuşlar.
Ahmet Okan'ın durumuna üzülüyor,yardım yolları arıyormuş.
Okan'ı evine almış,yedirmiş,içirmiş,cebine para koymuş,üstünü giydirmiş.
Kendine aldığı yeni kıyafetleri bile ona vermiş.Arttık beraber gül gibi geçinip gidiyorlarmış.
Bir gün Ahmet camdan dışarı bakıyormuş.Karşıdan gelen uzun süredir hayran olduğu ve yakında açılmak istediği kızı görmüş.Ve sonra arkadan Okan'ın onu takip ettiğini.
Okan eve gelmiş ve Ahmet'e o kızdan çok hoşlandığını,aralarını yapıp yapamayacağını sormuş.
Ahmet kendisinin de ondan hoşlandığını söyleyememiş.Arkadaşının üzülmesini istememiş çünkü
Aralarını yapmış.Derken zamanla okul bitmiş.Okan bir süre sonra Kayseri'ye vali olmuş.
Evi,arabası,yatı,katı,bir sürü parası olmuş.O kızla da evlenmiş.
Ama Ahmet tam tersi.Evini arabasını kaybetmiş.Bütün parası bitmiş.
Yatmaya yeri,yemeye yemeği kalmamış.Aç sefil gezerken komşuları:
Senin bir arkadaşın vardı Okan diye.Kayseri'ye vali olmuş,neden ondan yardım istemiyorsun,
belki sana bir iş verir demişler.
Ahmet reddetmiş hemen.Bunu kabullenemem demiş.Komşular ne kadar ısrar ettiyse de bir türlü kabul ettirememişler.Ahmet için daha zor günler başlamış.Bakmış olacak gibi değil
komşularını dinleyip tutmuş Kayseri'nin yolunu.Valiliğe gelmiş.
Oradaki odacılardan birine Okan beyi görmek istiyorum demiş.
Odacı Okan beyin yanına girmiş çıkmış ve:''Sizi görmek istemiyor.''demiş.
''Nasıl olur?''demiş Ahmet.
''Ona İstanbul'dan çok yakın arkadaşın Ahmet geldi deyin.''
Odacı tekrar gitmiş ve''Okan bey sizi tanımadığını,eğer daha fazla ısrar ederseniz kovduracağını
söyledi''demiş.
Ahmet duyduklarına inanamamış.Nasıl olur da,yemeyip yadirdiği,giymeyip giydirdiği,sevdiği kızı bile verdiği can ciğer arkadaşı Okan onu tanımaz.Yıkılmış bir şekilde valilikten çıkıp doğru
Okan'ın evine,eskiden hoşlandığı kızın yanına gitmiş.Belki yardım eder diye.Kapıyı çalmış.
Birinin gelip dürbünden kendine baktığını hissetmiş.Ama kapıyı açmamış kadın.
Bir kez daha yıkılmış.Dışarı çıkıp kendini toplamaya çalışırken yanına yaşlı bir amca yaklaşmış.
Ahmet'in durumundan çok etkilenmiş adam.Olayı anlatmasını istemiş.
Ahmet'te olduğu gibi anlatmış.Adam çok üzülmüş.Demiş ki:
''Bak evladım,seni çok sevdim.Dürüst bir insana benziyorsun.Bak benim şurada bir sarraf dükkanım var.Gel istersen benimle çalış.Hem para kazanırsın,hem de yatmaya yerin olur.
Ahmet hemen kabul etmiş ve çalışmaya başlamış.Gel zaman git zaman dükkana başka bir yaşlı amca gelip gitmeye başlamış.Çok iyi arkadaş olmuş Ahmet'le.
Birgün bu yaşlı amca elinde bir kutuyla gelmiş dükkana.''Bak ben bir yere gidiyorum.Eğer 3 ay içinde dönmezsem bu kutu senindir,istediğin gibi kullan''demiş.
Ahmet kutuyu almış,odasında bir yere koymuş.3 ay geçmiş,4 ay geçmiş,6 ay geçmiş amca hala gelmemiş.Sonunda Ahmet kutuyu açmaya karar vermiş.Bakmış içinde elmaslar,mücevherler,
altınlar,bir sürü de para varmış.Ne yapacağını şaşırmış.Hemen patronuna gidip durumu anlatmış.Patronu da artık o kutunun kendisinin olduğunu,istediği gibi kullanabileceğini söylemiş.
Bir de öneride bulunmuş.''Bak sen bu işi iyice öğrendin.Gel sana bir kuyumcu dükkanı açalım.
Gül gibi geçinip gidersin.''
Hemen dükkanı açmışlar.Ahmet almış başını yürümüş.Ev,araba,yat,kat.Zengin olmuş kısacası.
Bir gün dükkana bir anne kız gelmiş.Kızdan hoşlanmış Ahmet.Zamanla görüşmeye başlamışlar,
derken nişanlanmışlar.Düğün vakti gelmiş.Davetiyeler hazırlanırken kız valiyi de çağıralım demiş.Ahmet kabul etmemiş.Nasıl olur demiş kız.Biz bu şehrin ileri gelenlerindeniz,valiyi çağırmasak olur mu?Ahmet yine kabul etmemiş.Kız ısrarla neden böyle davrandığını sorduğunda anlatmış Ahmet.
Sorunun bu şekilde çözülmeyeceğini söylemiş kız.Biz çağıralım, o yaptığından utansın demiş.
Ve ona da bir davetiye yazmışlar.Düğün günü gelmiş çatmış.
Davetliler tek tek gelirken heyecan içindeymiş Ahmet.Okan'ın gelip gelmeyeceğini düşünüyormuş.Derken kapıda eşiyle görünmüş Okan.
Ahmet ilk başlarda gözgöze gelmemeye çalışmış.Okan ne yana gitse öbür tarafa kaçıyormuş Ahmet.Dayanamamış birden.Piste çıkmış,almış mikrofonu eline.Başlamış anlatmaya.
Zamanında ben durumum iyiyken sevgili valimiz Okan beyle aynı okulda okuyorduk.
O zamanlar Okan beyin durumu bu kadar iyi değildi.
Okan'ı evime aldım.Yemedim yedirdim,giymedim giydirdim.Sevdiğim kızı bile ona verdim.
Bir gün benim durumum kötüleşti.Elimde avucumda ne varsa kaybettim.
O kadar zor durumdaydım ki Okan'a yardım istemeye gittim.
Ama o beni tanımadığını söyledi,kovdurdu.Oradan çıkıp eşinin yanına gittim.
Ama o kapıda benim olduğumu bildiği halde kapıyı açmadı.Şok olmuştum.
Dışarıya çıkıp kendime gelmeye çalıştığım anda bir amcayla karşılaştım.
Sağolsun bana bir iş,yatacak bir yer verdi.Orada çalışırken çevrem genşledi.
Başka bir amca elinde bir kutuyla geldi yanıma.Bir yere gideceğini,3 ay sonra dönmezse kutunun benim olacağını söyledi.
Gelmedi.
Kutuyu açtım.İçinde beni bugünlere getiren yüklü eşyalarla ve paralarla karşılaştım.
Sonra kendime bir kuyumcu dükkanı açtım.Orada sevgili nişanlımla tanıştım.
Ve evleniyorum.Anlattıklarım yalansa yalan desin Okan bey demiş ve mikrofonu bırakmış.
Herkes şaşkınlık içinde Okan beye dönmüş.Acıyarak bakmışlar bir Ahmet'e,bir de Okan'a.
Okan bir cevap vermek zorunda kalmış.Almış mikrofonu,başlamış anlatmaya.
Evet Ahmet'in söylediklerinin hepsi doğrudur.Yalan diyemem.Zamanında bana çok yardım etti,
hakkını ödeyemem.Sağolsun benim mutlu bir evlilik yapmama öncülük etti.
Ama eşimi zamanında sevdiğini bilmiyordum.Durumunun kötüye gittiğini,bir gün bana
geleceğini biliyordum.Hep o günü bekledim.Ve sonunda geldi.Onu kapıdan kovdurdum doğrudur.Ama niye kovdurdum.Eğer ben o zaman ona yardım etseydim gururuna yediremeyecekti.Belki de bir süre sonra direk eşime gideceğini biliyordum.Hemen eşime telefon açtım.Ona Ahmet'in geleceğini,kapıyı açmamasını söyledim.Açmadı.
Derken bizim evin karşısında bir sarraf dükkanı işleten arkadaşım var.Ona hemen telefon açtım.
Bizim evden çıkan bir adam görürse onu hemen işe almasını,yardımcı olmasını istedim.İşe aldı,yatacak yer verdi.Bir gün babamı gönderdim ona.Canyoldaşlığı etsin diye.
İyi arkadaş oldular.Sonra babama bir kutu verdim Ahmet'e versin diye.
O kutu babamın değildi.
O zaten Ahmet'indi.Ona borcumu hiçbir zaman ödeyemem.Ahmet kutuyu aldı.İyi kullandı ve
bugünlere geldi.Birgün annemle kızkardeşimi gönderdim.Durumu nedir bir kontrol edin diye.
Orada birbirlerini görüp aşık olmuşlar,evleniyorlar.Bırakmış mikrofonu.
Ahmet'le beraber herkes şaşkınlık içinde kalmış.Bir an gözgöze gelmişler.
Derken birbirlerine sarılıp özür dilemişler.
Güzel bir düğün olmuş,beraberce mutlu yaşamışlar.
KAÇABİLİRSİNİZ ANCAK SAKLANAMAZSINIZ.......
Yazarı bilinmiyor

Pazar, Mart 12, 2006


MARIA
AŞKIM MARIA,
CANIM MARIA,
SEVGİLİM MARIA;
EVLENMESEK NE ÇIKAR?
BEŞ ÇOCUĞUMUZ VAR YA.......

Cumartesi, Mart 11, 2006


Küçük bir erkek çocuk annesine sordu:
''Niçin ağlıyorsun?''
''Çünkü ben kadınım.''diye cevapladı annesi.
''Anlamadım!''dedi çocuk.
Annesi çocuğu kucaklayıp:
''ve hiçbir zaman anlamayacaksın''dedi.
Babasına döndü:
''Baba annem niçin ağlıyor?''diye sordu.
Babanın cevabı:
''Bütün kadınlar sebepsiz ağlayabilen yapıdadır.''
Küçük oğlan büyüdü,yetişkin adam oldu;halakadınların neden ağladıklarını keşfedemedi.
Nihayet öldükten sonra cennete gittiğinde Allah'a sordu:
''Allah'ım dedi,kadınlar niçin bu kadar kolay ağlayabiliyorlar?''
Allah dedi ki:
''Ben kadınları özel yarattım!
Tüm yaşamın ağırlığını taşıyabilecek kuvvette olmasına rağmen,
başkalarına teselli verecek kadar yumuşak omuzlar,
doğumun acısına olduğu kadar doğurdukları evlatlarının nankörlüklerine dayanabilecek
iç kuvveti verdim.
Başkalarının kuvveti kalmadığında devam edecek azmi,
ailesinin hastalığında yorgunluğa pabuç bıraktırmayacak kudreti verdim.
Her türlü şart altında ve hatta annelerini çok kötü incitselerde,
çocuklarını sevmek duygusallığını verdim.
Bu duygusallık her yaştaki çocuklarının yaralarını sarmalarına,
sorunlarını dinleyip paylaşmalarına yardım ediyor.
Kocalarını tüm kusurlarıyla sevmek kudretini verdim.
Erkeğin kaburgasından onları erkeğin kalbini korumaları için yarattım.
Onlara iyi bir kocanın eşini asla incitmeyeceğini,
fakat bazen destek ve kuvvetini deneyecek davranışlarda bulunacağını anlayacak
DUYARLI BİR ZEKA VERDİM.
Tek zayıflık olarak kadınlara birer gözyaşı verdim.
Tamamen kendilerinin sahip oldukları,
ihtiyaç olduğunda kullanmak üzere.
İnsanlık için bir gözyaşı''
diye cevapladı.
Kadını güzel yapan ne saçı,ne vücudu,ne kendini ne şekilde taşıdığıdır.
KADINI ESAS GÜZEL YAPAN,
SEVGİSİNİ PAYLAŞABİLMESİ,
FEDAKARLIĞI,
SORUMLULUĞU,
ANLAYIŞI,
sadece bilgiye değil
AYNI ZAMANDA KALBE DE YÖNELİK AKLIDIR...
yazarı bilinmiyor

Perşembe, Mart 09, 2006


Gecen gün İstanbul' da bir arkadaşımla birlikte taksiye bindik.
İnerken arkadaşım sürücüye ''Bu yolculuk için teşekkür ederim.
Arabayı çok iyi kullandınız.'' dedi.
Taksi sürücüsü kısa bir şaşkınlık anından sonra,
''Sen bilge filan gibi
bir şey misin?'' diye sordu.
''Hayır, sevgili dostum ve seninle dalga da geçmiyorum.
Yoğun trafikte sakin kalmanı takdirle karşılıyorum.''
Sürücü ona ''Sağ ol'' dedi ve yoluna devam etti.
''Tüm bunlar ne demek oluyor?'' diye sordum.
Arkadaşim: ''İstanbul' a sevgi vermeye çalışıyorum.
Şehri kurtarabilecek tek şeyin bu olduğuna inaniyorum.'' cevabını verdi.
''İnsan tek başına İstanbul'u nasıl kurtarabilir?''
''Tek başıma değilim ki. Şimdi sürücünün gününe renk kattığıma inanıyorum.
Varsayalim ki yirmi müşteri olacak.
Sürücü bu yirmi müşteriye iyi davranacak, çünkü biri ona iyi davrandı.
Bu müşteriler de kendi elemanlarına, tezgahtarlara , garsonlara ve hatta kendi ailelerine iyi davranacaklar.
Sonuçta benim iyi niyetim en az 1000 kişiye yayılabilir.
Hiç de fena değil, ne dersin?''
''Peki bu sürücünün senin iyi niyetini başkalarına geçireceğini nereden biliyorsun?'' ''Bilmiyorum. Sistemin hatasız olmadığını bildiğim için, bugün 10 kişiden üçünü mutlu edebilirsem, sonuçta 3000 kişinin tavırlarını dolaylı olarak etkileyebilirim.''
''Kuramsal olarak iyi bir fikir gibi görünüyor,
ama uygulamada işe yaradığından emin değilim.''
''Yaramazsa da yitireceğim bir şey yok.
Sürücüye iyi bir iş yaptığını söylemek zamanımı almadı.
Ona çok ya da az bahşiş de vermedim.
Söylediklerim bir kulağından girip öbüründen çıkmış olsa ne olur ki?
Yarın bir başka taksi sürücüsünü mutlu etmeye çalışabilirim.''
''Sen delisin''dedim.
''Bu senin ahlaki değerler konusunda ne kadar şüpheci olduğunu gösteriyor.
Bunu araştırdım.
Posta çalışanlarının, paranın yanı sıra ihtiyaçları olan bir şey, onlara, ne kadar iyi çalıştıklarının söylenmesi.''
''Ama iyi çalışmıyorlar ki!''
''Iyi çalışmıyorlar, çünkü iyi çalışıp çalışmadıklarını kimsenin umursamadığını düşünüyorlar. Neden kimse onlara güzel bir şey söylemiyor?''
Bu sırada inşa halindeki bir binanin yanından geçiyorduk ve
öğle yemeklerini yiyen beş işçi gördük.
Arkadaşım adamların yanında durup onlara
''Harika bir iş yapıyorsunuz. İşiniz çok zor ve tehlikeli olmalı''dedi.
Beş işçi arkadaşıma şüphe ile baktı.
''Bina ne zaman bitecek?''
Adamlardan biri homurdanarak ''Haziran'da'' dedi.
''Bu gerçekten çok güzel. Kendinizle gurur duymalısınız.''
İşçilerin yanından uzaklaşırken arkadaşıma ''Senin gibilere ancak filmlerde rastlanır.''dedim. ''O adamlar sözlerimi sindirdikleri zaman kendilerini daha iyi hissedecekler.
Şehir de bir biçimde onların mutluluklarından nasibini alacak.''
''Ama bunu tek başına yapamazsın ki!''diye itiraz ettim.''Tek başınasın!''
''En önemli şey, cesaretini yitirmemek.
Şehirdeki insanların tekrar kibar olmalarını sağlamak kolay iş değil, ama eğer başka insanların da kampanyama katılmalarını sağlayabilirsem...''
''Az önce çok sıradan bir kadına göz kırptın''dedim.
Arkadaşım ''Biliyorum.''dedi.
''Eğer o öğretmense sınıfı bugün harika bir gün geçirecek... '' M. SİNAN MUNGAN

Çarşamba, Mart 08, 2006


Şöyle bir baktığım zaman yılın 365 gününde herhalde
500'ü aşkın özel gün kutluyoruz sanırım.
Ben bu kutlamalardan sıkılıyorum artık...
Bu nasıl kutlama anlamıyorum...
Tartışmalar,mitingler,kavgalar....
Acaba sesimizi duyurmanın başka yolu yok mudur?
İyi iletişim kurabilmenin yollarını bulmak bu kadar zor mu?
İşte şimdi ilginçliğim başlıyor...
Bu kadar lafın sözün üstüne de olsa ben DÜNYA KADINLAR GÜNÜMÜZÜ KUTLUYORUM.
Şimdi yazacaklarımı gururla yazıyorum...
Kadın hakları,toplumsal ve siyasal hayatta,kadınları erkeklerle eşit duruma yükselten
ve anayasa ile teminat altına alınan haklardır.
Türkiye'de 5 Aralık 1934'te kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.
SIKI DURUN.DİĞER ÜLKELERDEKİ KADINLARIN DURUMUNA BAKIN!
Fransa:1946
Japonya:1943
İtalya:1946
İsviçre:1971
Arap ülkelerini yazmıyorum...
Bu konuda daha fazla yazmak istemiyorum...
Şimdi,tüm dünyada yazılan şiirlerin %de 90'ının kadınlara yazıldığını tahmin ettiğimi belirterek,
yine bir kadına hitap edilen bir şiiri tüm kadınlarımız için yazıyorum...
DESEM Kİ...
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimetsin,nimettensin!
Desem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin,bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgarlarla,nehirlerle,kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgarların,nehirlerin,kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme,müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
CAHİT SITKI TARANCI

Cumartesi, Mart 04, 2006

MUSALLA TAŞI


Bugün hakikaten damardan derler ya...İşte damardan bir yazı var elimde..Mutlaka bunu yazmalıyım...Eminim sizler de okuyunca bir hoş olacaksınız...İbret alacaksınız...Arada bir çok bunaldığınızda okuyun...Yazı CAN DÜNDAR'ın...
MUSALLA TAŞI
(Bir zamanlar bir psikoloji kitabında okuduğum bir bölüm vardı.Hayatın ve getirilerinin kıymetini anlamak içintavsiye edilen bir metod vardı içinde.Deniyorduki:
''Arada bir,çok bunaldığınızda hayatın sizin için çekilmez hale geldiğini düşündüğünüzde kendinize 10 dakika ayırın ve kendi cenaze töreninizi düşünün...''
Cümleyi ilk okuduğumda çarpılmıştım.Ben girişin akabinde pozitif bir gelişme ve tavsiye bekliyordum.Ama kendi ölümümüzü ve cenazemizi düşünmemiz tavsiye ediliyordu...
Tüylerim diken diken oldu ve yazarın saçmaladığını düşündüm o an.Ama önyargı düşmanı biri olarak okumaya devam ettim...Diyorduki:
''Bunları düşündüğünüzde dünyadaki yerinizi,dünyayı terkettiğinizde oluşacak boşluğu,sevdikleriniz ve sizi sevenler için öneminizi anlayacaksınız...
Özellikle insanların sizin için neler söyleyeceklerini,onlar için ne ifade ettiğinizi hissetmeye çalışın...O andan geriye dönme şansınız olmadığını,hayat denen kredinizin bittiğini ve onlara yanıt verme şansınız olmadığını düşünün..
Tekrar sarılma,bir kez daha öpme ihtimalinizin bittiğini hissedin...
Dünyadaki küslüklerin,ayrılıkların,kavgaların yanında bu acının ve geri dönülmezliğin korkunç çaresizliğini yaşayın...Bırakın canınız yansın,bırakın alevler içinde kavrulsun tüm ruhunuz...
Orada,o musalla taşında düşünün kendinizi...
Seyredin şu an çevrenizde olanların yüz ifadelerini...Akıllarından ve yüreklerinden geçen cümleleri hayal edin...
Kitaba devam etmeden bıraktım kenara ve gözlerimi kapatıp aynen düşünmeye başladım...
Eşimi,oğlumu,annemi,babamı,kardeşlerimi ve diğer tüm çevremi oturttum tek tek kendi cenaze törenimdeki yerlerine...Birer birer yerleştirdim tabutumun çevresine hepsini...
Hayatımda çok nadir bu kadar canım yanmıştı...
Görüyordum işte''babaaa....''diye ağlayan..
Eşim kucağında''ağlayan emanetimle''ayakta durmaya çalışıyordu per perişan...
Koca çınar babacığım,belli belirsiz dualar okuyordu,o gözümden gitmeyen vakur duruşuyla...
Annem,ciğerinden bir parça canlı canlı koparılmış gibi hem içine hem dışına akıtıyordu gözyaşlarını...
Kardeşlerim,akrabalarım çok erken gitti,doyamadı oğluna...diyordu acıyan ses tonlarıyla...
Ve dostlarım..Onlar da şaşkındı...Bazısı''daha dün birlikteydik,nasıl olur?''diyordu...
Bunları seyredip onlara'' hayır ölmedim,burdayım...''demek istedim hayal olduğunu unutup...
Sonra anladım yazarın ne demek istediğini,daha devamını okumadan kitabın...
Farkındalık önemli bir kavramdır psikolojide...Belki de hiç aklımıza gelmeyen ve gelmeyecek bir farkındalığı göstermek istemişti yazar...
Kitabı okumaya ne gücüm kalmıştı ,ne de isteğim...Almam gereken dersi ve mesajı almıştım...
Şimdi ne kitabın adını ne de yazarını hatırlıyorum..Şu an bunları yazarken bile çok kötü oldum...
Bu olayda tek farkındalık da yok üstelik...Biraz kendime geldikten sonra devam ettim hayatımın en zor hayaline...Sırada çevremdekilerin ölümümün akabinde neler söyleyecekleri vardı...
Usulen ve nezaketen söylenenlerin dışında...Onlara bıraktığım izleri,yaşananları ve yaşanamayanları elden geçirerek ben konuşturacaktım hayalimde...İçlerini okuyacaktım,senaryo bana ait olarak...Yaşarken neler yazmıştım,ölümümle neler okuyacaktım...
Gerçek duygularıydı ulaşmaya çalıştığım,ölüm acısının etkisiyle girilen duygusal mod değildi,deşifre etmem gereken metin...
Canım oğlumun söyleyecek çok şeyi yoktu...Özleyecekti,yokluğumu hissedecekti,ağlayacaktı aklına geldikçe...Belki ölümün ne anlama geldiğini hissedecek yaşa gelinceye kadar sıradan bir üzüntünün ötesine geçmeyecekti duyguları...Ama hayal bu ya,18-20 getirdi 2 saniyede oğlumu...
''Hayal meyal hatırlıyorum be baba seni...''
Keşke şimdi yaşıyor olsaydın da erkek erkeğe sohbet etseydik seninle...Bak mezuniyet törenimde de babasızdım...Askere giderken kimin elini öpeceğim,senin yerine...
Diyecek canı yanarak bir köşede...Sevgili eşim...Benim muhteşem hatunum...Nasıl dayanır bensizliğe?..O ki benim için herşeyini feda edip koşmuştu bana...Bir daha ''Seni seviyorum''diyemeyecekti...Bir daha hevesle açamayacaktı çalan kapıyı...Ve her gelen gece bensizliği haykıracaktı yüzüne...Her sabahta bensiz başlayacaktı koca gün...
Tek cümlesi takıldı o an içime:
''Oyunbozanlık yaptın be böceğim,hani birlikte ölecektik?''
Babam,annem,o bugüne kadar evlat olarak mutlu edecek hiçbirşey yapamamamın acısıyla kahrolduğum güzel insanlar...Helaldi şüphesiz hakları...Bilerek hiç kırmamıştım onları...Üzerine titredikleri evlatları onlardan önce göçmüştü,işte önlerinde ve dualarına muhtaçtım...Kaç anne babanın çekebileceği bir acıydı ki evladının cenazesinde bulunmak...Herhalde insanın uzun yaşadığına üzüldüğü nadir anlardan olsa gerek...
Diğerlerine geçmiyorum...
Bu yazıyı şu an yazıp sizlerle paylaştığıma göre''diğerlerine''artık sizler de dahilsiniz...
Düşünün,bir gün bir mailinize''ölmüş''diye...Sizler kimbilir neler düşünür ve yazardınız...
Eşim şu an yanımda ağlıyor,sanki gerçekmiş gibi...Oysa ki yazarın amacı''yaşamanın ve hala nefes alıyor olmanın kıymetini'' göstermekti...Benim de öyle...Lafı çok uzattığımın farkındayım...
Ama dediğimiz,çözümü zor süreç 2 satırla özetlenemeyecek kadar girintili çıkıntılı...
Ben o gün kurduğum hayalle,canımın tüm yanmasına rağmen...
YENİDEN DOĞDUM...
Bilgisayar diliyle ''format attım hayatıma''...Sahip olduklarımın farkına vardım ve hala nefes alıyor olduğum için şükrettim...
Gözlerimi açtığım anda o kötü ve acı sahne bitmiş,oyun perde demişti...Peki ya hayal değil de gerçek olsaydı ve perde bir daha açılmamak üzere kapansaydı...İşte bu final bu yazıyı buraya kadar okumanıza değmiş olmalı...Belki gerildiniz,kötü oldunuz ama devamını getirirseniz buna değer bence...Ben bu akşam melankoliğim ve biraz abartmış olabilirim...Hani santçı ve şairiz ya ondandır belki...
Lütfen arada bir,buradan aldıklarınızı tartın,düşünün ve hayatınızı gözden geçirin...
Ölümün kime ve ne zaman geleceğini Yüce Allah'tan başka bilen yok...
İşte bu yüzden hazır yaşıyorken ve nefes alıyorken yapabileceklerinizi yapın,ertelemeyin...
Bilerek bilmeyerek kırdığınız kalpleri tamir edin...
Sizi sevenlere ve sevdiklerinize daha fazla zaman ayırın...
VE EN ÖNEMLİSİ,
VERDİĞİ-VERMEDİĞİ
ALDIĞI-ALMADIĞI HERŞEY İÇİN,
TEKRAR TEKRAR ŞÜKREDİN
YÜCELER YÜCESİ YARADAN'A...

Perşembe, Mart 02, 2006

İYİ YAŞAM

GERÇEKTEN MUTLU OLMAK İSTİYORSANIZ,MUTLAKA BİR BAŞKASINI MUTLU EDİN.
Türkiye hiç bugünkü kadar olumlu düşünceye ihtiyaç duymadı
Sokaklardakidehşete,televizyonlarda her gece şiddete bakınca herkes için artık olumlu eylem zamanının geldiği anlaşılıyor.Ulusumuzdaki pek çok sorunun ve mutsuzluğun kökeninde
geleneksel ailenin yıkılışı,doğru ile yanlış arasındaki çizginin belirsizlenişi ve
pek çok insanın iyi şeyler yapmaktan vazgeçişi yatıyor.
Ne kadar talihliyiz ki herşeyi yerli yerine oturtmak için takip edilmesi gereken yolu hala biliyoruz.
AİLE DEĞERLERİ:Türkiye'nin bugün ihtiyaç duyduğu şey,ailenin gene eskisi gibi
bir takım havasına girmesi.Evin işlerini,keyifleri,üzüntüleri ve boş zamanları paylaşmak yani.
Bugün pek çok insan,televizyon ekranı ile çok daha yakın ilişkiler içinde.
Bu da pek çok çocuğun yoldan çıkmasının baş sebebi.
Anne ve babalar,hayatlarındaki öncelik listesini,aileyi başa alarak yeniden düzenlemeliler.
Ebeveynliği televizyona bırakma yerine,çocukları ile konuşmak için bol bol zaman ayırmalılar
ve onlarla,inanç,ülke ve aile hakkında konuşmalılar.
Bu değerler; sokakta ve de kesinlikle televizyonda öğretilmiyor artık.
Çocuklar onlardan ne istediğimizi açık şeçik bilmeliler.
Bir noktada sizinle ayrı düşünüyorlarsa,tartışmadan bir çözüm yolu bulmanın yollarını arayın.
İYİ HABERLERİ ARAYIN
Allah'ın günü,olumsuz haberler üzerinde yoğunlaşan günlük gazeteler,tv ve radyo,
durmadan beynimizi yıkıyor.Oysa dünyada iyi şeyler yapan,iyi insan lar da vardır.
Ama bunlar haber olmazlarBurada iş bize düşüyor.İyi haber veren kaynakları arayın.
Başarı öykülerini,kahramanları analatan makaleleri okuyun.
Bunlar size ilham verecek.kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır.
OLUMLU KALIN
Hep ağlamaklı,durmadan şikayet edenve bıkıp usanmadan hata arayanları kimse sevmez.
İnsanlar sevecen,her soruna çözüm bulan,mümkün olan herşeyi yapantipleri severler.
Dört yaşında bir çocuğun bir çocuğun hikayesi vardır.
Çok sevdiği arkadaşının evinin yandığını duyunca hemen odasına koşmuş,
çok sevdiği dinozorunu ve üzerine örtmeden uyumadığı battaniyesini bir sepete koymuş''arkadaşım gece bunlara sarılıp uyusun da korkmasın''diye.
Bu dünyada hemen hemen her olumsuz için,bir olumlu mutlak vardır.
Onu arayın.
ENDİŞEYİ BIRAKIN
Hoşunuza gitmeyen şeylerin oluşumunda tetiği yüzde doksan endişe çeker.
Bunu unutmayın.
Sorunlara tam cepheden inançla ve ertelemeden saldırmaya cesaret ederseniz,
geri kalan yüzde on size yardımcı olacaktır.
OLUMLU DEĞERLERE DAYALI KARARLAR ALIN
Yasa dışı,ahlak dışı yöntemlerle para kazanmak mümkündür.
Ama unutmayın dünyanın tüm parası,kaybettiğiniz
''KENDİNE SAYGI''geri getirmez.
İYİ YAŞAMI SEÇİN
Ailenize,komşularınıza,içinde yaşadığınız topluma saygı gösterin.
Kendinizden çok,başkalarının üzerinde yoğunlaşın.
Başkaları için birşeyler yaptığınızda,büyük bir tatmin ve mutluluk duyduğunuzu göreceksiniz.
Başkalarına onlardan ne kadar hoşlandığınızı söylemek için vakit ayırın.
Yaşlanmış aile büyüklerinizi ziyaret edip onları ne kadar sevdiğinizi söyleyin.
Çocuklarınızı sık sık kucaklayın.
Onlara dokunun.Onlara sahip çıkın.Onlara dikkat edin,şefkat gösterin.
Bir tebessümle,yaşamınızı bir güneş ışığına döndürebilir,bir sevgi dolu bakışla
bir başkasının gününü aydınlatabilirsiniz.
O zaman hayatınız o kadar zenginleşir ki,iyilikleri kendinize bir mıknatıs gibi çekmeye başlarsınız.
Olumlu düşünce gücü,tüm yaşamınızı değiştirir.
Yazarı:Bilinmiyor.
Tüm okuyanlara;iyi yaşamı seçmeleri dileğimle....