Salı, Temmuz 31, 2007

İNSAN İNSAN


2 şey insanı"nitelikli insan"yapar:
1)İradeye hakim olmak,
2)Uyumlu olmak.
2 şey "ekstra değer"katar:
1)Hitabet ve diksiyon eğitimi almak,
2)Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek.
2 şey geri bırakır:
1)Kararsızlık,
2)Cesaretsizlik.
2 şey kaşif yapar:
1)Nitelikli çevre,
2)Biraz delilik.
2 şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:
1)Baskın yeteneği bulmak,
2)Cidden sevdiği işi yapmak.
2 şey başarının sırrıdır:
1)Ustalardan ustalığı öğrenmek,
2)Kendini güncellemek.
2 şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:
1)Niyetin saf olması,
2)Ruhsal farkındalık.
2 şey milyonlarca insandan ayırır:
1)Sorunun değil,çözümün parçası olmak,
2)Hayata ve herşeye yeni(özgün,orijinal,farklı)bakış açısıyla yaklaşabilmek,
2 şey gelişmeyi engeller:
1)Aşırılık(mübalağa,abartı,ifrat,tefrit),
2)Felakete odaklanmış olmak.
2 şey çözüm getirir:
1)Tebessüm,
2)Sükut.
2 şey "kalitesiz insan"ın özelliğidir:
1)Şikayetçilik,
2)Dedikodu.
2 şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:
1)Bakış açısını değiştirmek,
2)Karşındakinin yerine kendini koyabilmek.
2 şey yanlış yapmanı engeller:
1)Şahıs ve olayları,akıl ve kalp süzgecinden geçirmek,
2)Hak yememek.
2 şey kişiyi gözden düşürür:
1)Demagoji(laf kalabalığı),
2)Kendini ağıra satmak(övmek,vazgeçilmez göstermek).
yazar:bilinmiyor

Cumartesi, Temmuz 28, 2007

KISSADAN HİSSE


Yaşam sürprizlerle dolu....
Milletvekili seçildikten sonra,
mazbatasını almaya giderken
trafik kazası geçirerek yaşamını yitiren
Doçent'in yaşadıkları
bana bu öyküyü yazmanın tam zamanı olduğunu gösterdi.
Lafı uzatmadan öyküyü yazıyorum.
Siz de okuyunca ne anlatmak istediğimi anlarsınız diye düşünüyorum.
KISSADAN HİSSE
Öykü,ünlü Çin düşünürü Lao Tzu'nun zamanında geçer....
Lao Tzu,bu öyküyü çok sever,anlatırmış.
Köyün birinde bir yaşlı adam varmış.
Çok fakir,ama kral bile onu kıskanırmış.
Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki....
Kral at için ihtiyara,neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş,
ama adam satmaya yanaşmamış.
"Bu at,bir at değil benim için..
Bir dost..
İnsan dostunu satar mı?"dermiş hep.
Bir sabah kalkmışlar ki,at yok..
Köylü ihtiyarın başına toplanmış..
"Seni ihtiyar bunak.
Bu atı sana bırakmayacakları,çalacakları belliydi.
Krala satsaydın,
ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın.
Şimdi ne paran var,
ne de atın.."demişler.
İhtiyar:
"Karar vermek için acele etmeyin."demiş.
Sadece"At kayıp."deyin.
Çünkü gerçek bu..
Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar.
Atımın kaybolması bir talihsizlik mi,
yoksa bir şans mı,
bunu henüz bilmiyoruz.
Çünkü bu olay henüz bir başlangıç.
Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.
Ama aradan onbeş gün geçmeden,
at bir gece ansızın dönmüş.
Meğer çalınmamış,
dağlara gitmiş kendi kendine..
Dönerken de vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.
Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler.
"Babalık"demişler.
"Sen haklı çıktın.
Atının kaybolması bir talihsizlik değil
adeta bir devlet kuşu oldu senin için.
Şimdi bir sürü atın var."
"Karar vermek için gene acele ediyorsunuz."
demiş ihtiyar.
Sadece atın geri döndüğünü söyleyin.
Bilinen gerçek sadece bu.
Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.
Bu daha başlangıç.
Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz
kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?"
Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama,
içlerinden
"Bu herif sahiden gerzek."
diye geçirmişler.
Bir hafta geçmeden,
vahşi atları terbiye etmeye çalışan
ihtiyarın tek oğlu
attan düşmüş ve ayağını kırmış.
Evin geçimini temin eden tek oğul
şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.
Köylüler gene gelmişler ihtiyara..
"Bir kez daha haklı çıktın."
demişler.
"Bu atlar yüzünden
tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak.
Oysa sana bakacak başkası da yok..
Şimdi eskisinden daha fakir,
daha zavallı olacaksın."demişler.
İhtiyar:
"Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz."
diye cevap vermiş.
"O kadar acele etmeyin.
Oğlum bacağını kırdı.
Gerçek bu.
Ötesi sizin verdiğiniz karar.
Ama acaba ne kadar doğru?
Hayat böyle küçük parçalar ahlinde gelir
ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez."
Birkaç hafta sonra,
düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış.
Kral son bir ümitle
eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış.
Köye gelen görevliler,
ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında
bütün gençleri askere almışlar.
Köyü matem sarmış.
Çünkü savaşın kazanılmasına olanak yokmuş,
giden gençlerin ya öleceğini
ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.
Köylüler,gene ihtiyara gelmişler.
"Gene haklı olduğun kanıtlandı."demişler.
"Oğlunun bacağı kırık,
ama hiç değilse yanında.
Oysa bizimkiler belki asla köye dönmeyecekler.
Oğlunun bacağının kırılması,
talihsizlik değil,
şansmış meğer."
"Siz erken karar vermeye devamedin."
demiş ihtiyar.
Oysa ne olacağını kimseler bilemez.
Bilinen bir tek gerçek var.
Benim oğlum yanımda,
sizinkiler askerde.
Ama bunların hangisinin talih,
hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."
Lao Tzu,
öyküsünü bu öyküyle tamamlarmış,
etrafına anlattığında:
"Acele karar vermeyin.
O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz.
Hayatın küçük bir parçasına bakıp
tamamı hakkında karar vermekten kaçının.
Karar,aklın durması halidir.
Karar verdiniz mi,
akıl düşünmeyi,
dolayısı ile gelişmeyi durdurur.
Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar.
Çünkü gelişme halinde olmak
tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.
Oysa gezi asla sona ermez.
Bir yol biterken yenisi başlar.
Bir kapı kapanırken,
başkası açılır.
Bir hedefe ulaşırsanız
ve daha yüksek bir hedefin
hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."

Cumartesi, Temmuz 21, 2007

SEVGİ


Adam yeni kamyonuna bakmak için evinden çıktığında,
üç yaşındaki oğlunun gayet mutlu bir biçimde
elindeki çekiçle kamyonunun kaportasını mahvettiğini görmüş.
Hemen oğlunun yanına koşmuş ve çocuğunun eline çekiçle vurmaya başlamış.
Biraz sakinleşince oğlunu hemen hastaneye götürmüş.
Doktor,çocuğun kırılan kemiklerini kurtarmaya çalıştıysa da
elinden bir şey gelmemiş ve
çocuğun iki elinin parmaklarını kesmek zorunda kalmış.
Çocuk ameliyattan çıkıp gözlerini açtığında,
bandajlı ellerini fark etmiş ve gayet masum bir ifadeyle:
"Babacığım,kamyonuna zarar verdiğim için üzgünüm."demiş
ve sonra şu soruyu sormuş:
"Parmaklarım ne zaman yeniden çıkacak?"
Babası eve dönmüş ve ...................................
*Birisi masaya süt döktüğünde
ya da bir bebeğin ağladığını işittiğinizde bu öyküyü hatırlayın.
Çok sevdiğiniz birine karşı sabrınızı yitirdiğinizi anladığınızda,
önce biraz düşünün.
Kamyonlar onarılabilir,
ama kırılan kemikler ve incinen duygular
hiçbir zaman onarılamaz;
genellikle kişiyle performansı arasındaki farkı göremeyiz.
İnsan hata yapar.
Hepimiz hata yaparız.
Fakat öfkeyle ve düşünmeden yapılan şeyler
insanı sonsuza kadar rahatsız eder.
Harekete geçmeden önce durun ve düşünün.
Sabırlı olun.
Anlayış göstern ve sevin.
yazar:bilmiyorum

Cuma, Temmuz 20, 2007

YORUM

SEVGİLİ ARKADAŞLAR,
YAZILARI OKUYORSANIZ
YORUM BIRAKIRSANIZ SEVİNİRİM.
YORUMLARA GÖRE,
YAZILARA DEVAM EDİP ETMEYECEĞİME KARAR VERECEĞİM.
BEN

Perşembe, Temmuz 19, 2007

UYGUN


Beyaz karayı,sinek yarayı,zengin parayı,
Yemek tuzu,rakı buzu,maymun muzu,
Ördek kazı,güzel nazı,aşık sazı sever....
Kuş darıyı,çiçek arıyı,erkek karıyı,
Ana çocuğu,çoban gocuğu,yumurta sucuğu,
Ocak közü,kirpik gözü,ozan sözü sever....
Garip sılayı,yiğit halayı,tencere kalayı,
Davul zurnayı,avcı turnayı,deve hurmayı,
Alın kelini,cömert elini,cimri dilini sever....
Çöl yağmuru,çizme çamuru,oklava hamuru,
Tembel yatmayı,geveze atmayı,pazarcı satmayı,
Şişe tıpayı,şarap kupayı,eşek sopayı sever....
Ebe bebeği,kahve dibeği,çengi göbeği,
Memur masayı,ermiş asayı,hakim yasayı,
Haylaz döveni,dalkavuk öveni,hergele söveni sever....
Sarhoş dostunu,ayı postunu,yaşlı bastonu,
Hatip lafı,suçlu affı,açıkgöz safı,
Orman çamı,kedi damı,işçi zammı sever....
Mektup pulu,Allah kulu sever....
yazar:bilinmiyor

Pazartesi, Temmuz 16, 2007

SORUNLARI ÇÖZÜMLEYEBİLİRSİNİZ


Gerçekten kendini düşünen kişi,kendi mutluluğu,
rahatlığı için karşısındaki kişiyi düşünmesini bilendir.
Başkalarının yaşamasına izin vermediğimiz zaman
kendiniz de yaşayamazsınız.
Karşınızdaki kişinin mutsuzluğu uğruna mutlu olmaya çalışırsanız,
inanın ki,mutlu olmanıza imkan yok.
Çünkü yansımalar dünyasında yaşıyoruz.
Karşısındaki kişiyi huzursuz ettiğiniz zaman
sizin huzuru yakalamanız mümkün değil.
Halbuki karşınızdaki kişiyi düşünerek,
onun mutlu ve huzurlu olmasını sağlayacak şekilde davranırsanız,
o da sizi mutlu edecektir,
hem de düşünmediğiniz ölçüde.
Başka türlü davranması mümkün değil.
Birilerini yok ederek var olamazsınız.
Hatta rakibinizi ya da düşmanlarınızı yok ederek bile var olamazsınız.
Ayrıca içinde yaşadığınız koşulların yaratıcısı sizsiniz
ve böylece kendi varlığınızı keşfediyorsunuz.
Diğerlerinin hatta düşmanlarınızın varlığı,
sizin kendinizi var etmeniz için en temel nedenlerden biridir.
Kendimizi geliştirmek için,
güçlenmek için karşı güce ihtiyacımız var.
Ve bilmeden bizi zorlayacak koşulları ve kişileri kendimiz yaratıyoruz.
Zorlandığınız durumlar karşısında küsmeyin ve kızmayın.
Öfkelenmek yerine
karşılaştığınız zorlukların üstesinden nasıl gelebileceğinizi düşünün.
Sakin ve serinkanlı düşünmek,
telaş etmeden durumu anlamak,
ne yapacağınızı belirlemenize yardımcı olacak.
Daha ötesi kendi yeteneklerinizi ve
potansiyelinizi anlamanızı da sağlayacak.
Bundan sonra yapacağınız her hamle
gelişim sürecinize eklenen bir değer olacaktır.
Şu sıralarda çok fazla zorlanıyoruz.
Alıştığımız hayatı sürdürmek
giderek daha zor oluyor.
Ekonomik baskılar,
sorumluluğunu üstlendiğimiz insanlar
ve bugüne kadar öğrendiğimiz düşünce tarzımız
yaşantımızı ciddi boyutlarda etkiliyor.
Tabii bütün bunlara bağlı olarak hayatımızı,
bugüne kadar yaptıklarımızı
ve içinde bulunduğumuz koşulları gözden geçirmeye başlıyoruz.
Yani düşünüyoruz.
Olaylar ve üzerimizdeki baskılar bizi düşünmeye yöneltiyor.
İşte,bu çok iyi bir durum.
Koşullarımız çok kötü olabilir fakat,
içinde bulunduğumuz koşullardan nasıl sıyrılacağımızı düşünmek bile
bizim gelişmemiz açısından çok iyi.
Çünkü insanlar zor durumda kalmadan düşünmüyorlar.
Kendilerini ve yeteneklerini keşfedemiyorlar.
Halbuki baskılar ve zorluklar karşısında
düşünmeye başlıyoruz.
Direnç göstermeye başlıyoruz ve
buna bağlı olarak gelişiyoruz.
Yeter ki,
zorluklarla karşılaştığınız zaman pes etmeyin.
Kendinizi bırakmayın ve öfkelenmeyin.
Ne kendinize,
ne de kendinizin dışındaki olaylara ve insanlara kızmayın.
Öfkeli ve saldırgan bir tutum içine girmekten kaçının.
Şayet yok edici bir tutum içine girerseniz,
karşınızdaki kişyle birlikte kendinizi de yok etmiş olursunuz.
Böyle bir durumda bütün dikkatinizi
içinde bulunduğunuz zorlu süreçten nasıl çıkabileceğinize yöneltin.
Ve bir süre için kendinizi ve olayları izleyin.
Tabii bunu yaparken duygu ve düşünce üretmeden,
sanki olayların içinde yaşayan siz değilmişsiniz gibi yapın.
Yani serbest bırakın.
Şimdi bunu söylemesi kolay ama yapmak çok zor diyebilirsiniz.
Ama yapabilirsiniz.
Biraz gevşeyip düşüncelerinizi susturarak başarabilirsiniz.
Sonra yeniden kendinize
ve içinde bulunduğunuz koşullardan nasıl çıkacağınıza yöneltin
ve bekleyin.
Tabii bu sırada içinizdeki sevgi duygusunu harekete geçirip
açığa çıkarmayı da ihmal etmeyin.
Çözüm aniden ve
beklemediğiniz bir anda zihninizde belirecek.
Hatta rüyanızda bile çözümü görebilirsiniz.
Veya bambaşka bir konuyla ilgilenirken
aniden zihninizde uyanabilir.
Hemen not edin ve harekete geçin,
diyor!Yasemin Boran....................

Pazar, Temmuz 15, 2007

HER ŞEY SENDE GİZLİ


Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif...
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç....

Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü...
Ne renk olursa kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin...
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa...

Sevdiğin kadardır ömrün,
Gülebildiğin kadar mutlusun...
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin...
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.

Güneşin doğuşundadır,
Doğanın sana verdiği değer;
Ve karşındakine,
Değer verdiğin kadar insansın...

Bir gün yalan söyleyeceksen eğer,
Bırak karşındaki sana,
Güvendiği kadar insansın...

Ay ışığındadır sevgiyle duyulan hasret...
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın,
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak...

Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın,
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü...
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin...
İşte budur hayat,
İşte budur yaşamak,
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın.
Bunu unuttuğunda,
Aldığın her nefes kadar üşürsün.
Ve karşındakini unuttuğun kadar,
Çabuk unutulursun...

Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir,
Ve her şeyi;
Öğrendiğin kadar bilirsin...
Bunu da öğren;
SEVDİĞİN
KADAR
SEVİLİRSİN...
Can Yücel

Perşembe, Temmuz 12, 2007

MEVLANA'NIN 7 ÖĞÜDÜ

*Cömertlik ve yardım etmede, akarsu gibi ol.
*Şefkat ve merhamette, güneş gibi ol.
*Başkalarının kusurunu örtmede,gece gibi ol.
*Hiddet ve asabiyette,ölü gibi ol.
*Tevazu ve alçak gönüllülükte,toprak gibi ol.
*Hoşgörülükte,deniz gibi ol.
*Ya olduğun gibi görün,
ya göründüğün gibi ol.