Perşembe, Kasım 29, 2007

MEVLANA


Ben dostlarimi ne kalbimle ne de aklimla severim.
Olur ya ...

Kalp durur ...
Akil unutur ...
Ben dostlarimi ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...

MEVLANA

Çarşamba, Kasım 28, 2007

SİZ ÖZELSİNİZ


Merhaba size güzel insanlar!
Hiç kimse size söyledi mi?
Ne kadar özel bir insan olduğunuzu....
Etrafınıza yaydığınız ışığı,
Bir yıldızın ışığı kadar
Hiç kimse size söyledi mi?
Diğerlerinin hisleri için ne kadar önemli olduğunuzu,
Hiç kimse size söyledi mi?
Çoğu zaman onlar üzgünken,
Sizin e-iletileriniz onları biraz olsun güldürdü,düşündürdü
Ve onları memnun ederdi.
Bir şeyler göndermek için harcadığınız zaman için
Ve bulduğunuz şeyleri paylaşmak için,
Teşekkür etmeye kelimeler yetersiz kalır.
Ama insanlar sizin iyi olduğunuzu bilir.
Hiç kimse size söyledi mi?
Sizi ne kadar sevdiklerini?
Arkadaşı ve tanıdığı birbirine karıştırmayın.
Aralarında bir fark vardır.
Bu ulusal önemseme haftasında,ben sizi önemserim....
Bütün arkadaşlarınıza onları önemsediğinizle ilgili mesajlar gönderin.
Ve onların kendilerini iyi hissetmelerini sağlayın.
Bu arkadaşlığın ve dostluğun gücüdür.
suay karaman(kaynak)
SİZ ÖZELSİNİZ
(HELE BİR DE BUYAZIYI OKUDUYSANIZ,
SİZ ÇOK ÖZELSİNİZ)

Perşembe, Kasım 22, 2007

SAVUNMAYA GEÇMEK Mİ?SEVECEN OLMAK MI?

Büyük bir otelin rezervasyon sorumlusu bir eğitim toplantısında şöyle bir konuşma yaptı:"Resepsiyonda çalışmak kimi zaman çok asap bozucudur,çünkü müşterinin ilk temas noktası biz oluruz.Yani ters giden her şey bize iletilir.Rotar yapan uçaklar,kaybolan bagajlar hep bize anlatılır.Kötü havayı bile bize şikayet ederler!"
Yağmurlu bir gündü,sabah erkenden yağmurdan ıslanmış bir çift karşıma dikilip kayıt yaptırmak istedi.Kendilerine saat 15.00'den erken otele giriş yapılamayacağını,odalarının hazır olması için birkaç saate ihtiyaç olduğunu söyledim.Yorgunluğu yüzünden okunan genç adam kendini kaybetti:"Odamıza çıkamamak ne demek?Biz balayındayız!Ve uzun zamandır ayaktayız.Bir dakika bile ayakta duramayacak kadar yorgunuz."
"Otelde büyük bir toplantı olduğu için yüzde yüz dolu olduğumuzu ve grubun ancak kapanış yemeğinden sonra odalarını boşaltacağını anlattım."
Yeni evli çift öfkeyle patladı.görüldüğü kadarıyla,benimle yüksek sesle münakaşa ederse,kendilerine bir şekilde boş bir oda ayarlayabileceğimi düşünüyordu.O ısrarını artırdıkça,benim de öfkem tepeme çıkıyordu.
"Tam kontrolümü kaybetmek üzereyken her şeyi kendi açımdan düşündüğümün farkına vardım.Kendime şunu sordum:"ayakta duramayacak kadar yorgun olsam ve odama çıkabilmek için altı saat daha beklemek zorunda olduğumu duysam,acaba ben ne hissederdim?Romantik balayım bir karabasana dönüşse,ben kendimi nasıl hissederdim?"Olayı onun tarafından yaşar yaşamaz,içim damat ve gelin için sempatiyle doldu.Bir dakika önce benim için dayanılmaz bir başağrısı gibiydiler,şimdi ise az önce bağırıp durmalarını hoşgörüyle karşılayabilirdim.
Kendilerine kahvaltı büfesi için bir kupon verdim ve sahilde biraz olsun uyuyabilmek üzere mayolarını giymeleri için konuk odamızı kullanabilmelerini sağladım.Akşam üstü tekrar uğrayıp yardımcı olduğum için teşekkür ettiler."
başkalarına özenli davranmak için,bilinçli ve sürekli bir çaba gösterir olsaydık,bunun kendimiz ve toplum üzerinde hayranlık verici etkileri olurdu.hayat felsefesi olarak verici olmak gerekir ki:veren el alan elden her zaman üstündür.
kaynak:bilinmiyor

Çarşamba, Kasım 21, 2007

YAŞAMAK


İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için,sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor,
kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor,
sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor,
eleştirilmekten korktuğu için.
Duyguları ifade etmekten korkuyor,
reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor,
dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor,
aslında yaşamayı bşlmediği için.
William Shakespeare
VARDIM....
VARIM....
VAR OLACAĞIM....

Pazartesi, Kasım 19, 2007

İŞ ALANI YARATMAK


Kongre üyeleri bir gün ülkenin şisiz bir bölgesinde,
kocaman ve terkedilmiş bir hurda yığını deposu keşfetmişler.
İçlerinden biri:"Bir bekçi kiralayalım,buraya sahip çıksın"demiş.
"birileri gelip burda bişeyler karıştırmasın."
Böylece bir adamı
BEKÇİ
sıfatıyla işe almışlar.
Ertesi gün bir başka kongre üyesi:İyi yaptık da bi eksik var"demiş.
"biz bu adama bir iş tanımı vermedik ki adam nasıl çalışacağını bilsin?
Ayrıca iş tanımı verdikten sonra adamı bir de eğitmek lazım."
Diğerleri onu haklı bulmuşlar,
böylece bekçinin iş tanımını belirleyecek bir
PLANLAMA DEPARTMANI
kurmuşlar,oraya da bu tanımları rapor edecek bir
DÖKÜMANTASYON UZMANI
ile bir de bekçi için
EĞİTMEN
almışlar.
Birkaç gün sonra diğer kongre üyesi sormuş:
"Peki ama bu bekçiyle iş tanımını yapanlar iyi çalışıyorlar mı,
bunu takip edicek biri lazım diil mi?"
Böylece bekçi denetleyecek bir
KALİTE KONTROL DEPARTMANI
kurmuşlar,oraya da bir
KALİTE KONTROL SORUMLUSU
ile bu adamların ne yapıp ettiğini rapor edicek 2 tane
MÜFETTİŞ
almışlar.
Ertesi gün bir diğer kongre üyesi demiş ki:
"Peki ama bir bekçi ve peşinden bir sürü denetleyici işe aldık,
bunların maaşını kafamıza göre mi vereceğiz?
Bekçiye ne kadar,
kalite kontrol departmanına neye göre ne kadar maaş verilecek,
bunun bi sistemi olmalı."
Böylece bir
MUHASEBE DEPARTMANI
kurmuşlar,oraya da bir
MUHASEBECİ,
bir BORDRO MEMURU
ve bütün bu insanların ne kadar çalıştığını,
işe geliş gidiş saatlerini takip edicek bir
DENETLEME UZMANI
işe almışlar.
Ertesi gün bir diğer kongre üyesi sormuş:
"Eveet bir bekçimiz var,bağlı olduğu departmanları da kurduk,
iyi güzel de bunlar kendi başına buyruk mu iş yapacaklar?
Bunlara bir müdür lazım diil mi?
Tabii müdür aldıktan sonra bunun bir de yardımcısı olması lazım."
Bunun üzerine bekçi ve bağlı bulunduğu departmanlar için
1 MÜDÜR,
1 MÜDÜR YARDIMCISI,
bir de bunlara
SEKRETER
işe almışlar.
Ve birkaç gün sonra kongre toplantısında tartışma çıkmış:
"Şu hale bak..
Bütçenin 22 000 & üstüne çıkmışız..
Bütün gereksiz harcamaları belirleyip yarından itibaren kesmemiz lazım.."
VE BEKÇİYİ KOVMUŞLAR...

Çarşamba, Kasım 14, 2007

CAM TAVAN SENDROMU




Bir seyin imkansiz olduğuna inanırsanız,
aklınız bunun neden imkansız olduğunu size ispatlamak üzere çalışmaya başlar.
Ama bir şeyi yapabileceğinize inandığınızda,
gerçekten inandığınızda,
aklınız yapmak üzere çözümler bulma konusunda
size yardım etmek için çalışmaya başlar.
"Dr. David J. Schwartz ve bilim adamları
pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görürler.
Bir kaçını toplayıp 30 cm yuksekliğindeki
bir cam fanusun içine koyarlar.
Metal zemin ısıtılır.
Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışırlar
ama başlarını tavandaki cama çarparak düşerler.
Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplarlar,
tekrar başlarını cama vururlar.
Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden,
kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çekerler.
Defalarca kafalarını cama vuran pireler
sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıplamamayı öğrenirler.
Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce
deneyin ikinci aşamasına geçilir
ve tavandaki cam kaldırılır.
Zemin tekrar ısıtılır.
Tüm pireler eşit yükseklikte,
30 cm zıplarlar!
Üzerlerinde cam engeli yoktur,
daha yükseğe zıplama imkanları vardır
ama buna hiç cesaret edemezler.
Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı
'hayat dersi'ne sadık halde yaşarlar.
Pirelerin isterlerse kaçma imkanları vardır ama kaçamazlar.
Çünkü engel artık zihinlerindedir.
Onlari sınırlayan dış engel (cam)kalkmıştır
ama kafalarındaki iç engel
(burada 30cm'den fazla zıplanamaz inancı)
varlığını sürdürmektedir.
Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını
nasıl öğrendiklerini göstermektedir.
Bu pirelerin yaşadıklarına'cam tavan sendromu' denir.
Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta,
onun cam tavanıdır.
Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir.
İnsan inandığına denktir.
Yapabileceğini düşündüğü kadardır.
HAYATINIZDAKİ TÜM CAM KAVANOZLARI YOK ETMENİZ DİLEĞİYLE
-yazar:bilinmiyor

Salı, Kasım 13, 2007

HAYAT ve BEN(CAN YÜCEL)


Otuz beşime bastım geçen hafta....
İlk yarı bitti:
Hayat:1 Ben:0
Ama belliydi böyle olacağı.
Nicedir başlamıştı belirtiler.
Yolda çocuklar:"Amca şu topu atıversene!"diye selendiklerinde kuşkulanmıştım ilkin....
Sonra saçlarımdaki beyaz teller tescilledi yarı yolun ufukta göründüğünü.
Baktım;lise fotoğraflarım sararmış,sınıf arkadaşlarım yaşlanmış.
Eş dost sohbetlerinde sağlık ve çocuk konuşulur olmuş,seyahat ve aşk yerine....
Gök gibi gürlemeye alışkın müzik setimin ses düğmesini kısar olmuşum,
içimdeki uçurtmanın ipini çekercesine....
Bizim zamanımızda diye başlayan nutuklar atmaya başlamışım mezuniyet törenlerinde....
Hayret!Daha dün değilmiydi benimkisi?
Yıllar yılı dudak büktüğüm" ölümden sonra hayat" masallarına
kulak kabartmaya başlamışım gizliden gizliye....
İple çektiğim temmuzlara sırt çevirmişim.
Yaşamın ortasına girmişim,irkilmişim....
Ruhumun ikizleri yine çekiştiriyorlar kollarımdan;
biri:"daha ne gördün ki?"diyor yüzünde papatyalarla,
"asıl şimdi başlıyor hayat"!Bundan sonrası rahat!"
Lakin:"Buydu görüp göreceğin."diye efkarlandırıyor öteki....
ikinci yarı geçer hızla,yaşlanırsın zamanla....
Yaşı genç olanlar 35'e uzak durduklarını sanarak:
"Sahi oldu mu o kadar?Hiç göstermiyorsun."tesellisindeler.
35'le çoktan tanış olanlarsa:
"Hayata goş geldin pankartlarıyla karşılamadalar....
İlk yarı sadece ısnmaymış meğer:
asıl ikinci yarıda anlaşılırmış tadı hayatın....kavganın....aşkın....
Bense şaşkın....devre arası bilançolarındayım.
Son dönemde kim bilir kaç kez eski anıları yaralı ele geçirdim,belleğimin derinliklerinde?....
Kim bilir kaç kez kendime yakalandım,kendimden kaçarken?....
Ve sustum vicdan sorgularında.
Aksi sedamla bile dertleşmedim.
Meğer ne yaman serüvenmiş hayat.
Bazen yediveren gülleri gibi bereketli!....
Sanki hayat değil,Körfez Krizi mübarek:
Bir koyup beş alıyorsun...
Yaşıyor,seviyro ve seviliyorsun....
Bazense kıtlıktan kırılıyor ortalık,şaşıp kalıyorsun'....
Oysa herkes bilmezden gelse de,
skoru belli oyunun:
30'larda dedeni ve nineni kaybediyorsun,
40'larda anneni ve babanı....
Ve
70'lerde kendini!....
Şimdi....
Devre arası,yolun yarısı....
Bugüne dek ancak tanıştık hayatla....
Ben ona kendimi tanıttım,o bana kendini....
Göğsüme madalya gibi dizdim hatalarımı....
Zaferlerim onlar benim,olgunluğumun yapıtaşları....
Ve derin bir yara gibi sakladım başarılarımı....
Asansör çıkarken yukarı,dönüp bakmadım bile aşağı....
Dönmesin diye başım....
Ben istikballe arkadaşım....
Ne var ki her şey yarım....
Hayat ta yarım,sevdalar da....
Daha diyeti ödenmedi sevinçlerin....
İhanetlerin hesabı sorulamdı....
Nazım'ın dediği gibi:
"Kopardım portakalı dalından ama,
kabuğu soyulmadı,sevdalalra doyulamdı...."
"Doydum diyen görmedim ki ben zaten...."
Lakin gel de zamana anlat bunu....
Sahi nedir bu telaş,bu kin?
Sanki ÖLÜYE CAN YETİŞTİRECEKSİN....
Baktım ikinci yarı kapıda....
Ve hayatın ceza sahası yakın....
Doldurdum bir kara kutuya 35 yılın hesabını.
Acılar,sancılar bir çekmecede,sevdalar bir diğerinde....
Bir yerde hüzünler ve korkular,
bir üstte sevinçler ve zaferler....
Kat kat,dizi dizi dizdim kullanılmış takvimlerimi,
sabırla kapattım kutuyu, sevgiyle mühürledim ağzını....
İlk yarı bilançom o benim:
Yangında ilk kurtarılacak....
Kazada ilk açılacak....
Yarımlar tam olduğunda kara kutuyu açığ bakanlar teşhis koyacaklar halime....
"Çok mutlu olmuş,fazla yüksekten uçmuş zavallı."diyecekler
ya da
"sebepsiz alçalmış....Bile bile vurmuş kendini dağlara!...."

Fakat kara kutu ancak bir kısmını söyleyecek hikayenin....
Kalanı benimle gelecek.....
Dağların yamaçlarına savuracağım en mahrem hatalarımı....
Reyhanlar saklayacak sırlarımı....
Skoru bir tek Ege'nin mavi suları şahit olacaksa
ve bundan sonra yaşayacağım her şeyde sen olacaksan,
yaşım otuz beş olmuş,kırk beş olmuş farketmiyor benim için.
Yeter ki yüreğimde ve bedenimde benimle birlikte yaşa....
can dündar

Cumartesi, Kasım 10, 2007

UNUTMAYI UNUTMAK


Aşağıdaki on alıştırmayı zaman zaman uygulayarak,
unutkanlığınızı yenebilir,başka bir deyişle,
unutmanızı unutabilirsiniz....
  1. Günlük rutin alışkanlıklarınızda değişiklik yapın:Örneğin sağ elinizi kullanıyorsanız biraz da sol elinizi çalıştırmaya başlayın. Çayınızı kaşıkla alışık olduğunuz yönün tersine karıştırın.Sonuçta rutin alışkanlıklarınızı kırıp beyninizin kullanmadığınız öteki yarısını da harekete geçirmiş olursunuz.
  2. İşe ya da alışverişe giderken tıpkı bir çocuk gibi merak içinde bütün duyularınızı harekete geçirin:Bakın,dokunun,dinleyin,koklayın....Fırında taze satılan ekmeklerin kokusunu algılamaya çalışın.Yürüdüğünüz zeminin özelliklerini duyumsayın,bunun sizde nasıl duygular yarattığını anlamaya çalışın.Yanınızdan geçen insanların konuşmalarını dinleyin.Evinizde gözünüzü kapatarak bir yerlere ulaşmaya çalışın.Kısacası duyularınızı alışık olmadığınız tarzda kullanın.Bu biçimde çok ender yaptığınız bağlantıları canlandırır,beyin kapasitenizi artırırsınız.
  3. Elinize bir gazete ve fosforlu bir kalem alın:Sırasıyla paragrafları okuyun ve çift yazılmış harflerin üstünü çizin.Alıştırmayı yaparken sözcüklerin üzerinde fazla düşünmeyin ve hemen işaretleyin.Böylelikle dikkatinizi yoğunlaştırma gücünüz artar.
  4. "Dün akşam şu saatte ne yaptım,neredeydim,iki saat önce ne yaptım?"gibi genellikle polisiye romanlarda sorulan soruları kendinize yöneltin ve yanıtlamaya çzlışın:Bu sayede yaptıklarınıza karşılık dikkatinizi geliştirirsiniz.
  5. Asker yürüyüşü gibi olduğunuz yerde hareket edin:Sol bacağınız her kaldırdığınızda önce sağ elinizle,sonra sol elinizle dizinize dokunun.Bu hareketleri birkaç kez tekrarlayın.Bu hareketlerle beyninizin her iki tarafını da kullanmış olursunuz.
  6. Burnunuzun ucunda bir fırça olduğunu düşleyin:Bununla havaya en sevdiğiniz renkte yatay bir sekiz çizin.Bu hareketi gevşek ve dengeli yapın.Bu çizim hareketleri yorgun zihninizi hemen canlandırır.Aynı zamanda beyni bloke eden stresi etkili biçimde yok eder.
  7. Çevrenizde bulunan arabaların plakalarına dikkat edin ve plakada bulunan harflerden kelimeler türetmeye çalışın:Böylece sözcük hazinenizi geliştirir ve beyninizi canlandırırsınız.
  8. Kağıt,kalem alın ve kağıdın üzerine bir tane mum,bir kuğu,üç kollu bir kaktüs,üç yapraklı bir yonca,beş parmaklı bir el,hortumunu yukarı kaldırmış bir fil,saatli bir yumurta,davul yanında duran bir adam vb çizin:Her resim bir sayıyı simgeliyor.Ardından simgeleri sayılara göre ezberleyin.
  9. Düşünün ki yaşam öykünüzü tekrar yazmanız gerekiyor:Burada işe,gittiğiniz ilkokuldan başlayabilirsiniz.(sonra bu anılarınızı bana gönderebilirsiniz,kimbilir belki kitaplaştırırım,mesela adı da:karışık anılar olur)Bunun için en yakın arkadaşınızın kim,tipinin nasıl olduğunu anımsamanız gerekiyor.Tabii sınıfınızın düzenini,görüntüsünü de....Bu alıştırmayla kişilerle ilgili hafızanızı harekete geçirebilirsiniz.
  10. Özellikle stres anlarınızda ya da kaygıya kapıldığınızda olumlu sözcüklerden destek almaya bakın:Bunlarla olumsuz düşüncelerinizi yok eder,hedeflerinize daha kolay ulaşırsınız.kaynak:bütün dünya haziran 2007

Pazar, Kasım 04, 2007

İYİLİK Mİ?KÖTÜLÜK MÜ?


Yaşlı Kızılderili,
çadırının önünde birbiriyle dalaşmakta olan iki köpeği izlemektedir.
Yanına gelen torununa:
“Bak oğlum,
bu köpeklerden beyaz olanın adı iyilik,
siyah olanının adı ise kötülüktür.” der.
Çocuk köpeklerden hangisinin kazanacağını sorduğunda ise
şu karşılığı alır:
“Ben hangisini beslersem o kazanır!”