Pazartesi, Haziran 30, 2008

Cuma, Haziran 27, 2008

DİPLOMASİ DEDİKLERİ BU OLSA GEREK !



Adamın biri Afrikada safariye çıkarken
yanına minik köpeğini de almış.
Minik köpek; bir gün ormanda dolaşıp,
kelebekleri kovalar, çiçekleri koklarken
kaybolduğunu farketmiş.
Ne yapacağını düşünürken
bir de bakmış ki karşıdan bir leopar geliyor
ve belliki günlük yiyeceğini arıyor.
- Şimdi başım dertte"
diye düşünmüş minik köpek.
Etrafına bakmış yerde kemik parçalarını görmüş.
Hemen arkasını leoparın geldiği yöne dönerek
kemikleri yemeye başlamış,
bu arada da arkadaki hareketi kestirmeye çalışıyormuş.
Leopar tam saldıracakken minik köpek kendi kendine konuşmuş
- Ne kadar lezzetli bir leoparmış.
Acaba etrafta bundan bir tane daha varmıdır ki?
diye sormuş.
Bunu duyan leopar bir anda donmuş kalmış
ve en yakındaki ağaca tırmanarak dalların arasına saklanmış.
- Tam zamanımda kurtardım yoksa bu köpeğe yem olacaktım"
diye düşünmüş leopar.
Bütün bunlar olup biterken
bir başka ağacın üstündeki bir maymun olanları izliyormuş.
Bildiklerini kullanarak leopardan kurtulacağını düşünmüş.
Leoparın yanına giderek neler olduğunu anlatmış.
Leopar köpeğin yaptıklarına çok sinirlenmiş ve maymuna
- Atla sırtıma gidip şunu yakalayalım demiş.
Ancak minik köpek neler olduğunu
ve leoparın sırtında maymunla birlikte yaklaştığını fark etmiş.
- Şimdi ne yapacağım diye düşünürken kaçmaya teşebbüs etmemiş.
Bunun yerine arkasını leoparın geldiği yöne dönerek,
kemikleri yemeye devam etmiş.
Tam leopar saldıracakken yine kendi kendine konuşmuş;
- Bu aptal maymunda nerede kaldı?
Yarım saat önce
bir leopar daha getirsin diye gönderdim hala haber yok".....
________________________________

Diplomasi böyle bir şey galiba !...
Bu fıkra size de yabancı gelmedi değil mi ?
"Yapabiliyorsan;
hızlı düşün, sakin ol, güçlü görün, düşmanını kendi silahı ile yen "
(kaynak:mailler)

Çarşamba, Haziran 25, 2008

ALAN EL,VEREN EL


Bir gün sormuşlar ermişlerden birine:
'Sevginin sadece sözünü edenlerle,
onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?'diye.
'Bakın göstereyim' demiş ermiş.

Önce
sevgiyi dilden gönlüne indirememiş olanları çağırarak
onlara bir sofra hazırlamış.
Hepsi oturmuşlar yerlerine.
Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş
ve arkasından da derviş kaşıkları denilen
bir metre boyunda kaşıklar.
Ermiş
'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz'
diye bir de şart koymuş.
'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler.
Fakat o da ne?
Kaşıklar uzun geldiğinden
bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına.
En sonunda bakmışlar beceremiyorlar,
öylece aç kalkmışlar sofradan.

Bunun üzerine '
Şimdi…' demiş ermiş.
'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.
' Yüzleri aydınlık,
gözleri sevgi ile gülümseyen
ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa.
'Buyurun' deyince
her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp,
karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını.
Böylece her biri diğerini doyurmuş
ve şükrederek kalkmışlar sofradan.

'İşte' demiş ermiş.
'Kim ki hayat sofrasında
yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse
o aç kalacaktır.
Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa
o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz.

Şunu da unutmayın:
Hayat pazarında Alan değil, Veren kazançlıdır her zaman.
(kaynak:mailler)

Salı, Haziran 24, 2008

BİR BARDAK ÇAY


Çayın alt demliği "kaynana"dır;
sürekli kaynar durur.
Hatta;dikkat edilmezse taşabilir de.
Üst demlik "gelin"dir.
Alt demlik kaynadıkça onun da harareti artar.
Ama aynı zamanda da olgunlaşır ve demlenir.
"Gelinin kocası" ise bardaktır.
Her iki çaydanlıktan da
yeterince nasibini alır.
Biraz kaynana doldurur onu;
biraz da gelin.
Bu nedenle de denge unsurudur.
Açık ya da demli çayın hoşa gitmemesi bundandır.
"Çocuklar" çayın şekeridir.
Tat verir.
Çok şeker çayın lezzetini bozar.
Şekersiz çaya alışanlara ise,
bir tanesi bile fazla gelir.
"Görümce" ise çay kaşığıdır.
Arada bir gelir;karıştırıp gider.
Kayınpedere gelince;
o da "çay tabağı"dır.
Çayın demine,suyuna karışmaz;
bir kenarda lök gibi oturur.
Sadece dökülenleri toplar ve
çevreye zarar vermesini engeller.
Ancak;ara sıra boşaltılması gerekir.
Yoksa taşıp her şeyi berbat edebilir.
"Çay süzgeci"
ailenin sahip olduğu değerlerdir.
Aileyi dış müdahalelerden korur.
Delikler büyük olursa çayın tadı kaçar.
Suyu ısıtan "ateş" ise hoşgörüdür.
O olmadan çay da olmaz.
Kısacası;
"bir bardak çay"
AİLEDİR.
Ve;
ağız tadıyla içilen bir bardak çayın üstüne yoktur.
Birçok insanın mutluluğu,
burnunun üstünde unttuğu gözlük gibi
etrafta arar.
(kaynak.hkalayoglu)
(teşekkürler)

Pazartesi, Haziran 23, 2008

BİR KARA FATMANIN GUNLUGU


Dün gece yine ölümle burun buruna geldim.

Kendime bir zarar geleceğinden değil
ama karım Cemile ne yapar sonra.
Biz aksam yemeğimizi genelde saat 11-12 gibi yerdik,
ama ev sahiplerimizin misafiri geldiğinden
geç vakitlere kadar oturup yatmadılar.
Neyse ki konuklarin gitmesiyle birlikte uykuya daldılar.
Bir süre ortalığın sakinleşmesini bekleyip,
yiyecek toplamaya başladım.
Bugün misafirler geldiği için menü çok zengindi.
Pasta ve börek kırıntılarına bayılırız.
Her neyse ben nevaleyi toplarken
birden mutfağın ışığı yandı
ve "Aaaaaa! Karafatma" diye bir ses duydum.
Salak adam, ben bir erkeğim Fatma da nereden çıktı.
Benim adım Ismail.
Böyle şeyler delikanlıyı bozar.
Hadi beni karımla karıştırdın diyelim.
Sen ne kadar korkak bir adamsın.
Benim kaç katım büyüklüğünde olmana rağmen
bu bağırış da ne böyle?
O korkunç sesin kesilmesiyle birlikte,
sanki ben ona bir şey yapmışım gibi
beni kovalamaya başladı.
Inanın o kadar da dikkat ediyorum,
tabak, çanak bardak üzerinde dolaşmamaya
çünkü bu dingilin karısı çok titiz.
Bazen diyorum ki
bu gıcıklarin misafiri Geldiğinde
git ortalarda dolaş
böylelikle utanılacak duruma düşsünler..
Ama yapamıyorum işte.
Ne olursa olsun,
ekmek yediğin tekneye kötü gözle bakmamak gerekir.
Ben eve geldiğim ilk yılları hatırlıyorum da
ne güzeldi o günler.
Rahmetli kayınbabam ve kayınvalidem
beni evlerine kabul etmişlerdi.
O zamanlar rahattık,
çünkü ev sahibimiz Rıza amca kördü.
Bu sebeple
evin her yerinde serbestçe dolaşabiliyorduk.
Hatta
Rıza amcayla aynı sofrada yemek yediğimiz günlerde
oldu. Gerçi bizleri görebilseydi nasıl davranırdı
bilmem ama o hep
yüreğimizde yaşayacak. Rıza amcanın
durumu pek iyi sayılmazdı,
memur emeklisiydi. Bu evde
rahmetli karısınınmış,bu yüzden yiyecek konusunda bu
kadar fazla seçenegimiz yoktu. Ama daha mutlu ve
huzurluyduk.
Rıza amca bir gün görünmez kazaya kurban
gitti.Gerçi onun için bütün kazalar görünmezdi. Rıza
amcanın toprağa verildiği gün biz de oradaydık.
Karşı komşusu Osman Zeki bey
bize geldiğinde ceketini
asmıştı. Biz de bunu fırsat bilip ceketin cebine
girdik. Ardından Osman Zeki beyle birlikte mezarlığa
doğru yola koyulduk. Rıza amcanın üç tane oğlu vardı
ama bugüne kadar sadece nüfusta gözüküyorlardı.
Hayırsızlar daha ilk günden evi satışa çıkardılar.
Evi şu anda oturan adam ve karısı satın aldı. Eve
ayak basmalarıyla kayınbabam ve kayınvalidemi
öldürmeleri bir oldu. Adam sonra iğrenerek cansız
bedenleri kağıda sararak
çöpe attı. Sanki kendisi
çok temizmiş gibi. Halbuki tuvaletten çıktıktan sonra
ellerini yıkamadığına defalarca şahit oldum.
şimdilerde kendine üzerinde rahmetli kayınvalidemin
resmi olan bir ilaç almış, durmadan üzerimize sıkıp
duruyor Kayınvalidem Sultan hanım gençliğinde
fotomodel olduğu için bu tür ilaçların üzerinde
resmi bulunuyor. Hatta bir iki reklam filminde de
oynamıştı. Ama evlenince mecburen bıraktı. çünkü
kayınbabam tam bir Osmanlı erkeğiydi. Bugüne kadar
rahmetlı Rıza amcanın anısına bu evde oturduk,
artık daha fazla dayanacak halimiz kalmadı. Eğe dosta
haber saldık. Kendimize göre bir ev bulur bulmaz
taşınacağız buradan. Belki de sizin evinize yerleşiriz
hayat bu belli mi olur?


_

BUYRUN BUYRUN....MİSAFİRPERVERDİRİZ BİZ TOPLUMCA..)))

Perşembe, Haziran 19, 2008

GÜNÜN İNCİSİ :



Hep,
hatalarımızdan dolayı birşeyler öğreniyorsak ;
Berbat bir eğitim almışız
demektir !!!

Çarşamba, Haziran 18, 2008

DEĞER VERMEK



Hayata farklı açıdan bakabilmekle ilgili şöyle bir hikâye anlatılır:
"Bir gün New-York'ta bir grup iş arkadaşı,
yemek molasında dışarıya

çıkar.
Gruptan biri, Kızılderili'dir.
Yolda yürürken insan kalabalığı,
siren sesleri, yoldaki iş
makinelerinin çıkardığı gürültü
ve korna sesleri arasında ilerlerken, Kızılderili,

kulağına cırcır böceği sesinin geldiğini söyleyerek
cırcır aramaya
başlar.
Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyamayacağını,
kendisinin öyle zannettiğini söyleyip yollarına devam eder.
Aralarindan bir tanesi inanmasa da, onunla aramaya devam eder.
Kızılderili, yolun karşı tarafına doğru yürür,
arkadaşı da onu takip
eder.
Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında
gerçekten bir cırcır
böceği bulurlar.
Arkadaşı,
Kızıderili'ye:
"Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasıl
duydun?" diye sorar.
Kızılderili ise;
bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya
gerek olmadığını söyleyerek,
arkadaşına kendisini takip etmesini söyler.

Kaldırıma geçerler ve Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı
kaldırımda yuvarlar.
Birçok insan, bozuk para sesini duyunca
sesin
geldiği tarafa bakarak,
onun ceplerinden düşüp düşmediğini kontrol eder.

Kızılderili,
arkadaşına dönerek:
"Önemli olan,
nelere değer verdiğin ve
neleri önemsediğindir.
Her şeyi ona göre duyar, görür ve hisseder.


(kaynak:mailler)

Pazartesi, Haziran 16, 2008

JAPON BALIKLARI ve FELSEFESİ


Japonlar taze balığı hep çok sevmişlerdir.
Fakat Japonya sahillerinde
bol balık bulmak mümkün olmamaktadır.
Balıkçılar,
Japon nüfusu doyurabilmekiçin
daha büyük tekneler yaptırıp
daha uzaklara açılabilmişlerdir.
Balık için uzaklara gidildikçe,
geri deönmesi de daha çok vakit alır olmuştur.
Dönüş bir iki günden daha uzarsa,
tutulan balıkların da tazeliği kaybolmaktadır.
Japonlar
tazeliği kaybolmuş balığın lezzetini sevmemişlerdir.
Bu problemi çözebilmek için balıkçılar
teknelerine soğuk hava depoları kurdurmuşlardır.
Böylece istedikleri kadar uzağa gidip,
tuttuklarını da soğuk hava deposunda
dondurulmuş olarak saklayabiliyorlardı.
Ancak Japon halkı
taze ile donmuş balık lezzet farkını hissedebiliyordu.
Ve donmuş olanlara
fazla para ödemek istemiyorlardı.
Balıkçılar bu defa teknelerine
balık akvaryumları yaptırdılar.
Balıklar içeride fazla sıkışacaklardı,
hatta birbirlerine çarpa çarpa
biraz da aptallaşacaklardı
ama yine de canlı kalabileceklerdi.
Japon halkı canlı olmasına rağmen
bu balıkların da
lezzet farkını anlayabiliyorlardı.
Hareketsiz,
uyumuş vaziyette günlerce yol gelen balığın,
canlı,diri,hareketli taze balığa göre
lezzeti yine de etkilenmişti.
Balıkçılar nasıl olacak ta
Japonya'ya taze lezzetli balığı getirebileceklerdi?
"SİZ OLSAYDINIZ NE YAPARDINIZ?"
""Hedeflerinize ulaşır ulaşmaz,
mesela mükemmel bir eş buldunuz
veya çok başarılı bir firmaya girdiniz,
borçlarınızı ödediniz vs.
Heyecanınız kaybolmaya başlamaz mı?
Aşırı çalışmanız gerekmiyorsa rahatlamaz mısınız?
Lotoda büyük ikramiyeyi kazananlar
parayı savurmaya başlamaz mı?""
Japonların taze balık probleminde olduğu gibi,
çözüm aslında basittir.
"""Ne kadar akıllı,uzman,inatçı iseniz
iyi bir problemle uğraşmaktan
o kadar zevk alırsınız.
Problem sizi ne kadar zorluyorsa
ve siz onu adım adım çözebiliyorsanız
bundan da o derece mutluluk duyarsınız,
heyecan duyarsınız
ve enerji dolu,canlı,ayakta kalırsınız."""
Japonlar da balıkları yine
teknelerindeki akvaryumda tuttular,
ancak içine küçük bir de köpekbalığı attılar.
Bir miktar balık
köpekbalığı tarafından yutulmuştu
ama geride kalanlar
son derece hareketli ve taze kalabilmişlerdi.
Buradan da görüleceği üzere
problemlerden uzaklaşmaktansa
içine atlamak,
boğuşmak ve onları yenmek gerekir.
Probleminiz çok ve çeşitli olabilir.
Ümitsiz olmayın.
Onları tanıyın,organize edin,kararlı olun,
daha çok bilgi ve yardım desteği ile onlarla savaşın.
Beyninize bir köpekbalığı atın
ve nelere ulaşabileceğinizi
o zaman görün.



Pazar, Haziran 15, 2008

OĞUL KOŞMASI


Zirve seni bekliyor
Dağın kıymetini bil
Sanma ki yükselmek zor
Çağın kıymetini bil

Üşenme emek için
Mutluyum demek için
Üzümü yemek için
Bağın kıymetini bil

Yokluk göründüğü an
Çabuk yıkılır insan
Azı beğenmiyorsan
Çoğun kıymetini bil

Elin, ayağın, başın
Annenin, arkadaşın
Suyun, toprağın, taşın
Göğün kıymetini bil

Oğlum benim, birdüşün
Değeri var mı dünün
Yarın çok geç ömrünün
Bugün kıymetini bil

.

Ümit Yaşar Oğuzcan



Cumartesi, Haziran 14, 2008

Savaş nasıl kaybedilir?..


SARI ÖKÜZ OLAYI...

Otlakların birinde bir öküz sürüsü yaşarmış.
Çevredeki aslan sürüsünün de gözü öküzlerdeymiş.
Ancak,
öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman,
aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış.
Bu yüzden küçük hayvanlarla beslenmek zorunda kalan aslanlar,
iyi beslenememeye başlayınca bir çare düşünmüşler.
Topal aslan yanına bir iki aslanı da alarak,
beyaz bayrak çekmiş ve öküz sürüsüne yanaşmış.

"SUÇ HEP O SARI ÖKÜZ''DE..."

Öküzlerin lideri Boz Öküz
ve yanındakilere tatlı dille konuşmaya başlamış:
"Saygıdeğer öküz efendiler.
Bugün buraya sizden özür dilemeye geldik.
Biliyorum bugüne kadar sizlere zarar verdik.
Ama inanın ki, bunların hiçbirini isteyerek yapmadık.
Bütün suç hep o Sarı Öküz''de.
Onun rengi sizinkilerden farklı
ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor,
aklımızı başımızdan alıyor.
Biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz.
Sizle bir sorunumuz yok.
Verin onu bize, siz kurtulun, yine barış içinde yaşayalım."
Boz Öküz ve heyeti
bu sözler üzerine aralarında tartışmış
ve teklifi haklı bularak,
Sarı Öküz''ü vermişler aslanlara.
Bir tek Benekli Öküz karşı çıkmış ama kimseye derdini anlatamamış.

"AFERİN SİZİ KUTLARIZ!"

Bir süre sonra aslanlar yine aynı yöntemle gelip,
bu kez Uzun Kuyruk''u istemişler:
"Gördünüz mü ne kadar barış severiz.
Sizi de kararınızdan dolayı kutlarız.
Ancak, şu sizin Uzun Kuyruk var ya,
kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor
ve aklımızı başımızdan alıyor.
Size saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz.
Oysa sizler normal kuyruklusunuz.
Verin onu bize,
bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim."
Boz Öküz ve heyeti,
Uzun Kuyruk''u teslim etmiş,
yine Benekli Öküz karşı çıkmış.
Uzun Kuyruk, aslanların pençesi altında can vermiş.

"NEREDE KAYBETTİK BİZ BU SAVAŞI?"

Bu olay sürekli tekrarlanmış, her seferinde farklı bahanelerle.
Sonunda öküzler zayıflamış, aslanlar küstahlaşmış.
Artık, hiçbir bahane ileri sürmeden,
doğrudan müdahale ederek,
"Verin bize şunu, yoksa karışmayız" demeye başlamışlar.
Birer birer aslanların pençesinde can verirken,
Boz Öküz ve birkaç öküz kalmış geride.
İçlerinden biri liderlerine,
"Ne oldu bize, nerede kaybettik biz bu savaşı?
Oysa, vaktiyle ne kadar güçlüydük" diye sormuş.
Boz Öküz,
Benekli Öküz''ün sözlerini hatırlayarak,
gözleri nemli "Biz" demiş,
"Sarı Öküz''ü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı.."

***

Bir yalan,
uzun bir süre yeterince tekrarlanırsa,
sonunda gerçekmiş gibi algılanırmış..
Topal aslan, Boz Öküz, Benekli Öküz ve asıl "Sarı Öküz"...

Perşembe, Haziran 12, 2008

KEŞKELER


'Keşke'lerimiz...
Keşkelerimizin küçük saklı kutusunu açmak istedim bu hafta... Unuttuğumuz
ya da hiç unutamadığımız naftalin kokulu

'keşke'lerimiz yayıldı etrafa...

Keşke; Keşke hayatı daha çok zorlasaydım,
Keşke; Göz göze geldiğim an tutsaydım onu kolundan,
Keşke; Daha çok baksaydım ağlarken gözyaşımın doyulmaz tadına,
Keşke; Anneme daha çok sarılsaydım,
Keşke; Vazgeçmeseydin benden ,
ben bütün özlemlerimle sana sokulmuşken,
Keşke; Ayağım takılmadan yürüyebilseydim bu hayatta,
Keşke; Beni düşünmediğine dayanabilecek kadar büyümüş olsaydım,
Keşke; Yalnız uyumak,
dikenli bir yatakta çıplak yatmak kadar acı gelmeseydi bana,
Keşke; Git dediğinde arkama bakmadan gidebilecek kadar
vazgeçmiş olsaydım senden,
Keşke; Yağmurda üşütüp hasta olana dek dolaşabilseydim,
ayaklarım tutmayana kadar beklemeseydim,
Keşke; Yanından geçtiğim minik çocuğun ellerini ısıtabilseydim,
Keşke; Hayat bu kadar ağlarını örmemiş olsaydı hepimiz için,
Keşke; Babamın uykusunda tatlı rüya olsaydım,
evini bırakan çirkin çocuk değil,
Keşke; Bırakıp gidecek kadar cesur olsaydım herşeyi,
Keşke; Keşke ayrıldığını sandığım yollar,
içimdeki ülkenin en güzel yamacında birleşse,
Keşke; Keşke vazgeçtiklerim tatlı yaramaz çocuklar gibi bekleyip , yakalasalar beni yolun kenarında,
Keşke; Keşke birini vereceği bütün acılara katlanacak kadar sevseydim,
Keşke; Yüzümdeki her kırışıklığın
yaşanan bir tecrübe gibi bir anlamı olsaydı şimdi,
sadece kırışıklık değil,
Keşke; "Bırak gel" diyebilecek kadar cesur olsaydın,
Keşke; Özlediğimiz biri olsa her zaman,
yanındayken bile özlediğimiz,
Keşke; Daha çok kapı açılsa ,
içine girip her kokuyu alabileceğim odalar bitmese,
Keşke; Zaman yakalamaya çalıştığım küçük bir bisiklet olmasaydı; ben bisikletimle yetişseydim her yere,
yetmedi adımlarım yetişmeye,
Keşke; Denize bıraktığım küçük bir kan pıhtısı olmasaydı yavrum, ellerine dokunabilseydim şimdi keşke...
Keşke; Yanmış bir şehirde yapayalnız bırakmasaydım gecelerimi,
Keşke; Daha çok yıldızlara bakabilseydim
yıldızlar bu kadar solup, kaybolmamışken,
Keşke; Okulun arkasında ben de içip içip sarhoş olsaydım yanımdakilerden korkmadan,
Keşke; Öpülmekten yorulsaydım,
Keşke; Evin damında gecenin bir yarısı
çay demleyip yıldızlara bakarken
daha çok ağız dolusu gülebilseydik,
Keşke; İçimdeki hüzün denizi kocaman, görkemli,
gürültüyle akan bir şelale olsa,
Keşke; Annem bizi bırakıp giderken yanında olabilseydim,
Keşke; Kaçırdıklarım bir sabah yanımda oluverse,
Keşke; Keşke daha çok sindire sindire,
ağzımıza burnumuza bulaştıra bulaştıra
yaşayabilseydik bu hayatı,
Keşke; Hayallerimin peşinden gitseydim,
Keşke; Kimse ‘Keşke’ demeden yaşasa,
Keşke; Keşkelerimizi tek tek tüketecek kadar vaktimiz olsa…
Keşke; keşkelerimiz bu kadar çok olmasaydı,
(kaynak:mailler)

Salı, Haziran 10, 2008

BAŞARMANIN ALTIN KURALLARI


1..Hedefinizi belirleyin
2..Ayran gönüllü olmayın
3..Zikzak yapmayın
4..Güçlük ile başarısızlığı birbirinden ayırın
5..Cepheyi daraltın, dar cepheden hücuma geçin
6..Geçmişe bağlanmayın,ancak ders alın
7..Ustanın yanına çırak olun, işi öğrenin
8..Tek adam olma devrini kapatın
9..Show yapmayın
10..Başarıya ulaşanları inceleyin
11..Kendi çalışacağınız takımı kurun
12..Çekirdek kadroyu kaçırmayın
13..Başarıyı para ile mükafatlandırın
14..Adam yetiştirin ve takımınızı koruyun
15..Masada oturan yönetici olmayın
16..Takım arkadaşlarınıza saygı duyun
17..Çağdaş imkanlardan yararlanın
18..Bilgili olun, bilgi değişimini izleyin
19..En iyilerle çalışın
20..Parayı sevin
21..Ucuz adam olmayın
22..Ailenizle işinizi ayırmayı asla ihmal etmeyin
23..Kendi başınıza filizlenin
24..Yaşınızı işinize bulaştırmayın
25..Risk almaktan korkmayın
26..İşinize politika karıştırmayın
27..Devletle ticaret yapmayın
28..Başarıyı ekibinizle paylaşın
29..Verginizi ödeyin
30..Topluma karşı saygılı olun
31..Adınızı temiz tutun
32.. Daima güvenilir olun
33.. Dünyada yalnız siz yoksunuz, başkaları da var
34..Yağcı olmayın, yağcılardan uzak durun
35..Hırçın olmayın
36- Başarıyı üstün güç olarak kullanmayın
37..Dinlenmeyi bilin
38..Küçük çevrenin içine kendinizi mahkum etmeyin
39..Rakiplerinizle dost olun
40..Farklı fikirleri ve kişileri dinleyin
41..Başarınızı, paranızı ve şöhretinizi taşımayı bilin
42..Başkalarını dinlemeye önem verin
43..Ayağınızı yorganınıza göre uzatın
44..Birçok işi aynı anda yapmayın
45..Özgün olun
46..Geçmişle vedalaşın
47..Yaşayarak ölün, yaşamadan ölmeyin
48..İşinizde Bir Numara olun
49..Değişen şartlara uyun
50.. Ahirette sizi kurtaracak bir eser bırakın arkanızda

Sakıp Sabancı

 

Pazar, Haziran 08, 2008

MANGAL YAKMA OPERASYONU


Mangal yakma operasyonunda,
bir erkeğin"çekmek zorunda olduğu"
olaylar dizisi
ayrıntılı biçimde şöyle sıralanmaktadır:
*Erkek mangalı ve mangal kömürünü çıkartır,ateşi yakar.
*Kadın ızgarayı temizler.
*Kadın bakkala gider.
*Kadın kasaba gider.
*Kadın fırına gider.
*Kadın salatayı ve sebzeleri hazırlar.
*Kadın pişirilecek etleri hazırlar.
*Kadın,etleri bir tepsi üzerine,
gerekli malzemeler,baharatlar vs ile dizer.
*Kadın temiz ızgarayı ve hazırladığı tepsiyi,
mangalın başında
elinde içeceği ile bekleyen adama getirir.
*Adam etleri mangalın üzerine yerleştirir.
*Kadın içeri geçip,masayı hazırlar.
*Kadın sebzelerin pişmesini denetler.
*Kadın tatlıyı hazırlar.
*Kadın tekrar dışarı çıkar ve
eşine etin yanmakta olduğunu haber verir.
*Adam çok pişmiş eti ızgaradan alır ve kadına verir.
*Kadın tabakları çıkarır,masaya dizer.
*Adam içecekleri bardaklara doldurur.
*Kadın masayı toplar,
kahveleri hazırlamaya gider.
*Kadın kahve ve tatlı ikram eder.
*Yemekten sonra,kadın masayı toplar.
*kadın gider bulaşıkları yıkar,mutfağı toparlar.
*Adam mangalı olduğu yere bırakır;
çünkü içinde hala yanan kömürler vardır.
*Adam eşine,
BUGÜN MUTFAK İŞİ YAPMAMAKTAN DOLAYI,
mutlu olup olamdığını sorar.
*Adam eşinin şaşkın bakışları karşısında,
kadınları mutlu etmenin imkansız olduğu
kararına varır.
(yılmaz k. k.)
(teşekkürler)

Perşembe, Haziran 05, 2008

ZEKI KADINLARA SAYGILARIMLA



KARI & KOCA
Bir çift hiç konuşmadan arabayla yolda gitmekteydi.
Daha önceki bir tartışma münakaşaya dönüşmüştü
ve hiçbiri teslim olmak istemiyordu.
Keçi, katır ve domuzlarla dolu bir çiftliğin yanından geçerken koca,
alaycı bir biçimde sorar: 'Akrabaların mı?'

Karısı 'Evet' diye cevap verir ve ekler,
'Senin taraftan akrabalarım'

KELİMELER
Kocası karısına kadınların
bir günde kaç kelime kullandığına dair bir makale okuyordu...
'Erkeklerin 15,000 kelimesine karşılık 30,000 kelime'

Karısı yanıtladı:
'Sebebi erkeklere her şeyi tekrar etmek zorunda olmamızdır.'

Kocası karısına döndü ve sordu:
'Efendim?'


YARADILIŞ
Bir gün bir adam karısına sordu:
'Aynı zamanda nasıl hem bu kadar salak,
hem de bu kadar güzel olabildiğini anlamıyorum.'

Karısı yanıtladı:
'Açıklamama izin ver.
Allah beni sen çekici bul diye çok güzel yarattı;
Allah beni seni çekici bulayım diye çok salak yarattı!'




Erkekler bu tip yarışmalar için yeterli donanıma sahip değiller.
Allah erkeği kadından önce yaratmış olabilir,
ancak şaheserden önce her zaman bir kabataslak vardır.


BUNU GÜLMEYE İHTİYACI OLAN ZEKİ KADINLARA
VE
DAYANABİLECEĞİNİ DÜŞÜNDÜĞÜM ERKEKLER İÇİN AKTARDIM

(kaynak:mailler)


Salı, Haziran 03, 2008

İSTEMEK YETMEZ ÇALIŞMAK GEREK



Ebu Bekir Nessac,

insanın maddi manevî

her konuda başarılı olmasını çalışmaya bağlar ve şöyle derdi:
- Suyu düşünmek, susuzluğu gidermez.
Odunu düşünmek, insanı ısıtmaz.
Bu misaller gibi,

insanın bir şeyi sadece düşünmesi ve istemesi,

insanı hedefine ulaştırmaz.
Başarı için,
- Çok gayret,
-
Çok çalışmak,
- Uyulması gerekli tüm şartları yerine getirmek lâzımdır.

BAŞARI NASIL KORUNUR?
Polonyalı ünlü piyanist Pederewski,

mesleğinin zirvesinde olduğu yıllarda dahi,

günde 8 saat piyasada pratik yapmaktaydı.
Bu kadar sıkı çalışmasının nedenini

bir gazeteciye şöyle açıklamıştı:

Eğer bir gün pratik yapmazsam,

bunu kendim hissederim.
Eğer iki gün çalışmazsam,

dostlarım da gerilemenin farkına varırlar.
Eğer üç gün pratik yapmazsam,

bendeki performans düşüklüğünü,

dinleyicilerim de hisseder ve görürler.