Perşembe, Nisan 30, 2009

Bir Saatlik Dost (Yaşanmış bir hikaye)

Hızlı bir çalışma temposunun ardından
saatin beş olduğunu,
kat nöbetini devretmeye gelen
hemşire arkadaşlar sayesinde fark etmiştik.
Yoğun bir servisti çalıştığım servis,
çocuk servisleri hastanelerin en yoğun ve
gürültülü olan servisleridir.
Artık günün yoğunluğu geçmiş
servis sessiz bir hal almıştı
aksam tedavilerini henüz bitirmiş
ofiste çay içmeye gitme telaşındaydım.
Çünkü o günün ilk çayını içme fırsatı yakaladım diye
kendi kendime düşünüyordum.
Kep dağılmış saç baş karışmış
yorgun bitkin bir haldeydim tedavi odasından çıktığımda.
Aynada kendimi tanıyamadım.
Ofise geldiğimde hemşire odasının telefonu çalıyordu.
Oturduğum yerden büyük bir güçlükle ayağa kalktım ve
telefona gittim,
karşıdaki ses acilde trafik yaralılarının olduğunu,
içlerinde çocukların da bulunduğunu,
damar bulamadıklarından dolayı
acile yardıma gelmemi söylüyordu.
Tüm yorgunluğumu unutmuş
hızla acil servisine yönelmiştim ki
diğer telefonda nöbetçi hekimin
nöbetçi beyin cerrahı hekimiyle
gelip gelmeme konusundaki tartışmasını duydum.
Nöbetçi hekimin sesi ortalığı çınlatıyordu:
— Ne yapalım?
Bırakalım ölsün mü bu insanlar?
Gelmek zorundasınız!
- ..
— Gittiğiniz davet beni ilgilendirmez!
Nöbet değiştirseydiniz çok önemli bir davetti madem.
-...
— Siz Hipokrat yemini etmediniz mi?
Konuşma böyle sürüp giderken
gelen asansöre binerek koşarak
acil servisine gittim.
Her yer kan revan içinde
ağlayan koşuşturan yakınını bulmaya çalışan
bir yığın insan vardı.
Bu kalabalıkta sağlıklı bir iş nasıl yapılırdı bilmiyordum
ama herkes elinden geleni
birilerine bakma gayretini gösteriyordu.
Acil serviste yatak kalmamış
sedyelere insanlar yatırılıp
ilk müdahale yapılıncaya kadar bekletiliyor,
yetersiz kalan personel yerine
hastaları yukarı sevk edilen servise
aileleri çıkartıyordu.
Onca kazazede içinde başında kimsesi olmayan
ama durumu da oldukça ağır
15–17 yaş arası bir genç vardı.
Gerekli müdahalesi yapılmış
fakat sevk edildiği beyin cerrahi hekimi
henüz görev yerine gelmediği için
orada bekletiliyordu.
Kendime ait serum ve tedavileri uyguladıktan sonra
o çocuğun başına giderek ilgilenmeye çalıştım.
Şuuru yerindeydi,
konuştuklarımı anlıyor fakat cevap veremiyordu.
Son anlarını yaşadığını görüyor
ve yalnız olduğu için
korkunç derecede üzülüyordum.
Onu orada yalnız bırakamıyordum.
Zaten ben onunla ilgilenirken acil servis boşalmış,
tüm hastalar gerekli servislere dağıtılmıştı.
Ellerimi sımsıkı tutuyordu,
bırakma dercesine...
Gözlerinden yaşlar süzüldükçe kendimi ben de tutamaz hale gelmiştim,
eğildim yanaklarından öptüm.
"Bırakmayacağım seni sakin ol,
üzülme sakın" diyordum
hiç tanımadığım,
daha önce hiç görmediğim bu insana
anlatılmaz bir yakınlık hissediyor,
sanki onun acısının aynısını çekiyordum.
Çok acı çekiyordu
hem yalnızlığından
hem de geçirmiş olduğu beyin travmasından.
Ne kadar süre daha onunla kaldığımı hatırlamıyorum.
Avucumu bırakmasıyla kendime geldim.
O artık aramızda değildi.
Bu dünyayı terk etmişti
ve ben gelmeyen doktoru suçluyor
içimden lanetler yağdırıyordum.
Derken beyin cerrahı hekim gelmişti.
Hastanın
daha doğrusu ex(ölmüş)gencin üzerindeki çarşafı almamı söyledi.
Çarşafı kaldırdığımda
doktorun hiç bir şey söyleme fırsatı olmadan yere düştüğünü gördüm.
Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Yemekli bir davetten gelmişti.
Acaba çok mu sarhoştu
ya da kalp krizimi geçiriyordu diye düşünürken
diğer hekim arkadaşları olaya müdahale etmişlerdi bile.
Ölen o gencecik insanın babasıydı bu doktor
ve kendi evladının tedavisi için
çok geç kalmıştı ne yazık ki.
Kötü günde oğlunun acısıyla felç geçirmiş
ve görevine yeniden dönememişti.
Seni yeniden andım KEREM ruhun şad olsun
hayattaki bir saatlik dost
bana yıllardır yaşattığın tecrübeyle dost kalan dost.
1986
MUTLAKA 2-3 Ayda bir bu yazıyı okurum ben.
Size de tavsiye ediyorum.
Dostluk,her gün 2-3 kere telefonla konuşmak değildir...
Dostluk,
yapılması gereğine inanılan telefon görüşmeleri sırasında
diğer insanların dedikodusunu yaparak
karşılıklı bir şeyler paylaşıldığını zannetmek değildir...
Dostluk;
dost bildiğin kişinin en ince detaylarını bilme ihtiyacı
ve gereği değildir...
Dostluk;
dost bildiğin kişinin
senin en karışık detaylarını bilmesi gerektiği de değildir...
Dostluk,
her hafta 3-5 kere görüşmek değildir...
1 ay,
1 sene,
5 sene seni aramayan,
senin de aramadığın bir insanı birdenbire arayıp,
dertleşmek,
hatır sormak istersen
ve o insan da seni geri çevirmez
ve sanki daha az Önce konuşmuşsun gibi
kaldığınız yerden konuşmaya devam ederse
ve daha da ön
emlisi bu 1 ay, 1 sene, 5 sene ayrılığa rağmen
bu insanin başı gerçekten sıkıştığında
yardımına koşacak ilk insanlardan biriysen
ve ayni şekilde
onun da öyle olduğunu biliyorsan
EMINOL Kİ O kişi senin DOSTUNDUR...
Sen de O'nun...
" Her tür ilişki avuç içinde duran kum taneleri gibidir.
Avucumuzu sıkmadan,
gevşekçe tutarsak,
kum taneleri kaymaz, durur.
Avucumuzu kapatıp,
sıkmaya başladığımız an
kum taneleri parmaklarımızın arasından akmaya baslar.
Bir kısmını tutmayı başarsanız da,
çoğu akıp gider.
İlişkiler de böyledir.
Esneklik varsa,
diğer insana saygı duyuluyor
ve özgürlük tanınıyorsa ilişkiler bozulmaz.
Ama diğer insanı çok bunaltırsanız
ilişki de yavaş yavaş bozulur ve biter.
Hayatta pek çok insanla karsılaşırsın
ama sadece gerçek dostlar senin kalbinde
bir iz bırakır."
GERÇEK DOSTLARINIZI BULUP HİÇ KAYBETMEMENIZ DİLEĞİYLE!!!
alıntı

Çarşamba, Nisan 29, 2009

Mükemmel Kadın Olmayın!



"Mükemmel kadın" denildiğinde aklınıza ne gelir?
Toplumun ve yaşamın
üstüne yapıştırdığı tüm sıfatları eksiksiz yerine getiren kadın!
Mükemmel Kadın Olmayın!

İyi bir eş,anne,dişi,seksi,ev hanımı,iş kadını,dost,evlat,
sevgili ve daha birçok şey olan mükemmel kadın,
neden mutsuz olur?
Çünkü bu kadınlar başkaları için yaşarlar!
Bir ilişkide kadın,
eşinin hayatını gereğinden fazla kolaylaştırdığında,
iyi bir iş yapmış olmaz.
Her sorunu çözebilen,
sorumlulukları üstünde taşıyan,
düzeni koruyan ve bunun için insan üstü çaba gösteren kadın,
karşısındaki erkeğin genetiğini bozar.
İnsan doğası almaya,tüketmeye eğilimlidir
ve rahata çabuk alışır.
Mükemmel kadın,her konuda başarılı olduğundan,
karşısındakine yapacak bir şey bırakmaz.
Armut piş, ağzıma düş!
İlişkiler, paylaşım olmadan büyümez.
Kadın ve erkeğin gelişimi,
yaşamın getirdiği sorumluluklar,
dersler ve çaba ile doğru orantılıdır.
Çocuğunun okul ödevlerini kendisi yapan bir anne,
evladının öğrenmesini
ve yeteneklerini geliştirmesini engellediğinin farkında değildir.
Aynı durum ilişkilerde de geçerlidir.
Eşinin işlerini üstlenen,
yapması gerekenleri onun yerine yapan,
beceremediklerini bir şekilde halleden mükemmel kadın,
mutsuz olmaya mahkumdur.
İşin garip tarafı,
bu yapıdaki kadınların ilişkileri
genellikle hayal kırıklığı ile biter.
En çok aldatılan,
terk edilen kadınlar,kusursuz kadınlardır.
Neden aldatıldıklarını anlayamazlar.
Üstelik, eşlerinin seçtikleri kadınlar,
kendilerinden çok daha vasıfsız olanlardır.
"Benim neyim eksikti?"
Bu cümlenin cevabı havada kalacaktır,
hatta şok etkisi bile yaratabilir
ama eksik olan kusurdur.
İlişkiler paylaşım üzerine kuruludur.
Mükemmel kadın,
eşinin yapacaklarını üstüne aldığında,
zaferlerini de elinden almış olur.
Çaba göstermek,
uğraşmak için ortada sebep bırakmaz.
Heyecanı,hevesi kalmayan bir eş,
doğal olarak gidip,
kendini göstereceği,yaratacağı başka ortamlar arar.
Çevrenizdeki insanları bir düşünün.
İçlerinde,
mükemmel olduğuna inandığınız
ama hala neden evlenemediğini
ya da mutsuz bir ilişkisi olduğunu anlayamadığınız kişiler yok mu?
Dışarıdan bakıp,
dört dörtlük kadın dediklerinizle birlikte yaşadığınızı hayal edin.
Hazır bir hayat.
İlk başlarda çok keyifli gelse de,
zaman içinde son derece sıkıcı,
tek düze ve boş bir yaşam şeklini alır.
İnsani egonuz zarar görür.
Mükemmellik,kendinden vazgeçmek demektir.
Sürekli başkaları için yaşamak,
onların ihtiyaçlarını gidermek,
onların sevdiklerini seçmek ve hazırlamak,
hep başkalarını düşünmek,mükemmel kadını kişiliksiz kılar.
Kendi hayatından vazgeçmek,
saçının her telini süpürge etmek,
gereksiz özveri ve fedakarlık göstermek,
karşı taraftan alkış ve takdir almaz.
Düzenli olarak bunlar yapıldığı için,
görevmiş gibi algılanır ve kıymet bilinmez.
Kusursuz ve mükemmel olmak,sadece zarar verir.
Eşini,çocuğunu,kendini
hatta dostlarını bile zor bir psikolojik sürece sokar.
İlişkiler paylaştıkça değer kazanır ve keyif verir.
Mükemmel kadın mutlu olamaz.
Başkalarının hayatını düzenlerken,
kendine ait bir yaşamı unutur.
İnsan dediğin kusurlu olur.
Hataları, yanlışları ile var olur.
Mükemmellik,insana ait değildir.
Kusursuz veya mükemmel kadın olmayın.
Bu sizi ancak,ruhsal köle ve yaşam hizmetçisi yapar.

............ ......... .....
Bir yanlış bütün doğruları götürür !!!...
(kaynak:mailler)

Pazartesi, Nisan 27, 2009

GERÇEK AŞK


Kocam bir mühendisti.
Onunla sakin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim.
Bu sakin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı…

Gel gör ki iki yıl nişanlılık
ve beş yıl evlilikten sonra bu sakinlik beni yormaya başlamıştı.
Eşimin
-bir zamanlar çok sevdiğim- bu özelliği
artık beni huzursuz ediyordu.

İş ilişkiye gelince oldukça içli,
hatta aşırı hassas bir kadınım.
Romantik anlara,
küçük bir çocuğun şekere düşkünlüğü gibi can atıyorum.
Oysa kocamın sakinliği,
başka bir deyişle vurdum duymazlığı,
evliliğimize romantizm katmaması beni aşktan almış,
uzaklaştırmıştı.


Sonunda kararımı ona da açıkladım:
Boşanmak istiyordum.
Şaşkınlıktan gözleri açılarak 'niye?' diye sordu.
'Gerçekten belli bir sebebi yok' dedim,
'sadece yoruldum.'
Bütün gece ağzını bıçak açmadı.
Düşünüyordu.
Bu hâli ise
hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu:
İşte,
sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim.
Ondan ne bekleyebilirdim ki!

Sonunda sordu:
'Seni caydırmak için ne yapabilirim?'
Demek ki söyledikleri doğruydu:
İnsanların mizacı asla değiştirilemiyordu.
Son inanç kırıntılarım da kaybolmuştu.
'İşte mesele tam da bu' dedim.
'Sorunun cevabını kendin bulup
kalbimi ikna edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim.'
'Diyelim dağın tepesinde
bir uçurum kenarında bir çiçek var.
O çiçeği benim için koparmak,
düşüp vücudunun bütün kemiklerinin kırılmasına,
hatta ölümüne mal olacak.
Bunu benim için yapar mısın?'
Yüzümü dikkatle inceledi ve
'Sana bunun cevabını yarın vereceğim' dedi.
Bu cevapla son ümidim de yok olmuştu.


Ertesi sabah uyandığımda evde yoktu.
Boş bir süt şişesini mutfak masasının üzerine koymuş,
altına da bir not bırakmıştı.
'Sevgilim' diye başlıyordu,
'O çiçeği senin için koparmazdım.'.
Kalbim yine kırılmıştı.
Okumaya devam ettim.

'Çünkü her zaman yaptığın gibi
bilgisayarın altını üstüne getirip
çökerttikten sonra monitörün önünde ağladığında,
onu tekrar düzeltebilmem için ellerime ihtiyacım var.'

'Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden,
senden önce eve varabilmem üzere koşmam gerektiğinden
bacaklarıma ihtiyacım var.'

'Arabayı kullanmayı çok sevdiğin halde
şehirde hep yolu kaybettiğinden,
yolu gösterebilmem için gözlerime ihtiyacım var.'

'ın her ayki ziyaretinde sebep olduğu,
karnındaki krampları rahatlatabilmem için
avuçlarıma ihtiyacım var.'

'Evde oturmayı sevdiğinden,
içe kapanıklığını dağıtmak,
can sıkıntını hafifletmek üzere sana şakalar yapabilmem,
hikâyeler anlatabilmem için ağzıma ihtiyacım var.'

'Sabahtan akşama kadar
bilgisayara bakmaktan
gözlerinin bozulması kaçınılmaz olduğundan,
yaşlandığımızda tırnaklarını kesebilmem,
saçlarında -görülmesini istemediğin- beyaz telleri ayıklayabilmem,
merdivenlerden aşağı inerken elini tutabilmem,
çiçeklerin renginin
- gençliğinde senin yüzünün rengi gibi olduğunu söyleyebilmem için
gözlerime ihtiyacım var.'

'Ama seni benden daha fazla seven biri varsa,
evet o uçuruma gidip,
o çiçeği senin için koparırım bir tanem.'


Baktım,
mektuptaki yazının mürekkepleri yer yer dağılıyordu.
Göz yaşlarım mektuba düşüyordu.
'Mektubu okuduysan
ve
kalbin ikna olduysa
lüften kapıyı aç canım.
Çok sevdiğin susamlı ekmek ve taze sütle kapıda bekliyorum.'
Koşarak kapıyı açtım.
Endişeli bir yüzle
ve ellerinde sıkıca tuttuğu susamlı ekmek ve sütle
kapının önündeydi.
Artık çok iyi biliyordum:
Beni ondan daha çok kimse sevemezdi.
O çiçeği uçurumun kenarında bırakmaya karar verdim.


Bu gerçek aşktı.

İlk yıllardaki heyecanlar içinde görmeye alıştığımız aşkın,
seneler sonra o heyecanlar kaybolup gittiğinde,
huzur ve durgunluk içinde de
hep var olmaya devam ettiğini göremeyebiliyoruz.

Oysa aşk hep vardır.
Belki artık heyecansız,
belki artık romantik değil...
Belki sıkıcı, tekdüze, hatta belki yüzsüz...
Ama hep oralarda bir yerdedir.

Çiçekler ve romantik dakikalar
ilişkinin başlaması için elbette gereklidir.
Bir zaman sonra bunlar gitse de
gerçek aşkın sütunu ebedi kalır.

Hayat tam da böyle bir şeydir.
Saygılarımla.
(kaynak:mailler)

Cuma, Nisan 24, 2009

ANNE KİMDİR / NEDİR?




Bir erkek çocuğun kaleminden çıkmış ..

ANNE,
dünyada karşılık beklemeden börek yapan tek insandır.
Karşılıksız sevginin ete kemiğe bürünmüş halidir!
Ne kadar üzsen de 10 dakika sonra seni affeden
zarif bir memeli türüdür,
yağlı bile olsa tiksinmeden saçını okşayan,
kucağına yatıran,
öpüp koklayan tek varlıktır,
meleğin süt verebilenidir.
Yarasın diye muhallebinin içine ciğer katarak
çocuğuna yediren manyaklık derecesinde yaratıcıdır.
Yemek yemeyen çocuğun dikkatini çekmek için
elindeki tencere ve tavalarla maymunluk yapabilen kişidir,
kafayı çocuklarıyla bozmuş,
göbek bağı kopsa da yürek bağı asla kopmayan,
sevgi dolu fedakar insan dişisidir,
bulaşık,ütü,vb yaparken bile otomatik olarak çene çalan,
kendi kendine konuşan,
kadın dırdır denen mereti erkeklere daha küçükten belletendir .
Yemek uzmanı,düzen insani,
bilgili,kültürlü her şeyi bilen şahsiyettir,
yavrularını yol tarafından değil,
kaldırım tarafından yürütendir.
Dizi dizi incidir
lakin gerektiğinde laf sokma dalında da birincidir,
sevgiliden ayrılma haberi verildiğinde,
"amaaan ben sana daha güzelini bulurum"
diyebilen komik bir karakterdir.
'Oğlum aradım yoktun.
Ben de mesaj atayım dedim sana.
Gelince ara beni EMI aslan evladım?
Şapkasız çıkma o karda.
Kara börülcem benim öptüm annen.'
şeklinde mesajlar atabilen,
teknolojiyi ısrarla reddeden,
kabullenemeyen,
kafasına göre yorumlayan bilişim düşmanıdır ..
*** AMA ... AMA dünyanın en güzel kucağına sahip,
en güzel kokan,
harikulade bir varlıktır ,
olmadık yerlerde "iyi ki doğurmuşum ulen seni!"
diyen ve benim hatırıma
benimle Freddy Mercury dinleyen bir sabır ağacıdır,
evlatlarını asla ayırmayan,
aynı zamanda birbirinden koruyan güç abidesidir evde
bir yere uzandığınız an orada temizlik yapacağı tutan,
temizlik konusunda kayışı kopardığından
temizlikçi gelecek diye evi temizleyen
balans ayarı kaçmış temizlik kaynağıdır.
Mutfakta yaşayan,
evde herkesi idare eden bir tür canlıdır.
Sevginin güçlerini birleştirdiği sonsuz bakiredir!!
Oğlunun damat - kızının gelin olduğunu görünce,
çocuğu mezun olunca,
çocuğu gol atınca,
çocuğu hasta olunca,
çocuğu askere gidince,
asmalı kabağı seyredince,
dolar yükselince
velhasil buna benzer bir sürü şeye ağlayabilen,
bu yazıyı okurken duygulanıp gözleri dolabilen,
ağlamaya meyilli bir yapısı olan duygu pınarıdır,
son kiiii üç dört;
uzakta dursa da yakın hissedilen,
canı hep istenen,
asla vazgeçilmeyen,
dizinin dibinde olmak istenen,
evlatların varlığını varlığına armağan edebileceği,
*** ıslak - kuru AMA heeeep duygulu***
en önemlisi;
kıçı başı oynamayan tek kadın modelidir...
(kaynak:mailler)
(evet dediği gibi ben duygulandım
ama çok da güldüm)

Perşembe, Nisan 23, 2009

23 NİSAN



23 NİSAN
BU GÜNLERDEN NE MERAK ETTİM
BAKTIM NİSAN
HEM DE 23 NİSAN
SEVİNÇ DOLDU YÜZÜMDE
ANNEME HABER VERMEYE GİDERKEN BİR BAKTIM
HER TARAF SÜSLÜ
ANNEM MUTFAKTA CAMLARI SÜSLÜYOR
ANNEME DEDİM NE OLUYOR?
ANNEM DEDİBU GÜN 23 NİSAN HER TARAFTA BAYRAM
Bu şiir 04.04.2008 Tarihinde Yoks Tarafından Eklenmiştir.

Çarşamba, Nisan 22, 2009

BİZ İNSANLAR

Doğayı sonuna kadar kullanıp,ekolojik dengeleri bozarken;
kuşlar gibi uçmayı,balıklar gibi yüzmeyi öğrendik
ama basit bir sanatı unuttuk.
İNSAN gibi YAŞAMAYI.

Biliyor musun?
BU HAFTA DÜNYA DOSTLAR HAFTASI
bu mesajı sevdiğin doslarına okut.

Dostluk sabah öperek uyandırmaktır...
Aynı dala tutunmaktır,
kimi zaman aynı bisikleti sürmektir.
Ayağınız yetişmese bile...
Dans etmektir kolkala...
Küçük hediyeler almaktır...
ve kimi zaman aynı kalbi paylaşmaktır..
Öpmektir onu doyasıya....
Ve bunu söyleyebilmektir
'Dostluğun en büyük armağan bana'

ARKADAŞ ile DOST KAVRAMI

Arkadaş evinize geldiğinde misafir gibi davranır,
Dost geldiğinde buzdolabını açıp istediğini alır.

Arkadaş senin ağladığını görmez,
Dostunun omuzu ise senin gözyaşlarınla ıslanır.

Arkadaş davetine katılınca bir paket hediye ile gelir,
Dost sana yardım etmek için erken gelir;
toparlanman için geç gider.

Arkadaş,onu o yattıktan sonra ararsan rahatsız olur,
Dost neden bu kadar geciktiğini sorar,derdini anlatmak için,

Arkadaş bir kavgadan sonra her şeyin bittiğini düşünür,
Dost ise tekrar arar.

Arkadaş senin daima onun arkanda olmanı ister,
Dost ise her zaman senin arkandadır.

Arkadaş zaaflarınızı öğrenir ve onları kullanabilir,
Dost zevklerinizi öğrenir ve onlara hitap eder.

Arkadaş zayıflıklarınızı bilirse başınıza kakar,
Dost zayıflıklarınızı bilirse örtmeye çalışır.

Arkadaş sizi ikinci görmek ister,
Dost ikinciniz olmaktan şeref duyar

Arkadaş sıkıntınız olmadığında yanınızdadır,
Dost sıkıntınız olduğunda size koşar,

Arkadaşlarınıza siz huzur vermeye çalışırsınız,
Dostlarınız size huzur vermeye çalışır.

Arkadaş bu mesajı okur ve siler,
Dost okur ve dostlarına okutur....

Hoşça kal ve dostça kal....
Bol dostunuz olması dileklerimle....
(kaynak:mailler)

Pazartesi, Nisan 20, 2009

YENİ KELİMELER

Çayyaş
Sabahtan akşama kadar çay içen bağımlı kimse.
Türkler kahveden çok çayı severler.

Dekılte
Görgüsüz, kıro erkeğin
ipek gömleğinin önünü derin açarak
sergilediği kıllı ve altın kolyeli göğsü.
Nedense bazı kadınlar erkekte kıllı göğsü seksi bulurlar.

Duşünür
Duş alırken gelen ilhamla ülke sorunları,
hayatın anlamı veya benzer derin konulara kafa yoran
ve özgün fikirler üreten entelektüel ve temiz kimse.

Sinirbaz
Nasıl olduğunu anlayamadığınız
ve çözemediğiniz bir şekilde,
sizi her defasında sinirlendirebilen özel kimse.

Hafızapping
Bir şeyi hatırlamaya çalışırken
hafızanızda attığınız hızlı tur.

Lafıza kaybı
Söyleyeceğiniz sözü unutmanız.

Keldiven
Saçı olmayan erkeklerin,
kafalarını soğuk hava,yağmur gibi
dış etkilerden korumak için kullandıkları şapka,
peruk gibi gereçler.

Markalemun
Saç şeklini ve rengini
üzerindeki marka giysiye göre değiştiren,
dış görünüşüne aşırı önem veren boş ve sığ insan.

Jeloğlan
Saçlarına bir kutu jöle sürmeden
asla insan içine çıkmayan,
görünüşüne fazlasıyla düşkün genç erkek.
Derler ki uzun süreli jel kullananlar sonunda
'jeltoş' olurlarmış.

Shopşal
Büyük alışveriş merkezlerine gidip
saatlerce aylak aylak dolaşan,
mağazaların önünde dakikalarca dikilip
boş boş vitrine,
içerideki bayan görevlilere bakan
işsiz, güçsüz ve alık kimse.

Şenformasyon
İyi, müjdeli haber.

Tükürükçe
Konuşurken
ağızlarından çok fazla tükürük saçan kişilerin ana lisanı.

Zırvana
Aptallığın en aşmış noktası.
Zırvanın zirvesi ve nirvanası.
Salaklığın ulaşılabilecek en üst seviyesi.

Tembesil
Çok zeki olmamasının dezavantajını
çok çalışarak kapatacağına,
bütün gün yan gelip yatan tembel ve akılsız öğrenci,
kimse.

Tıntınager
13-19 yaşlarında boş ve cahil genç.

Keneffüs
Ders aralarında verilen ihtiyaç molası.

Notlakçı
Üniversitede derslere girmeyen,
sınavlara başkalarının notlarından
fotokopi çekerek hazırlanan
beleşçi ve hayta öğrenci.

Kampusırık
İş hayatından korktuğu için
bütün eğitimi boyunca kampüsün içinde saklanan,
bu nedenle de şirketleri
ve iş ortamını tanıma fırsatını kaçıran üniversite öğrencisi.

(KAYNAK:MAİLLER)

Pazar, Nisan 19, 2009

SON BÖLÜM

YAY
Kainatin bir burcu olsa ,kesin yay olurdu.
Sanatkar, vefakar,
doğru dürüst insan dedikleri sen olsan gerek.
İçinde bir tek yay olmayan bir arkadaş grubunu,
uğruma ölecek olsalar bile tanımam ben.
Senin heyecan budalası olduğunu sanan bir grup kendini bilmez,
senin o insana hayat veren enerjini çekemeyenlerdir.
Burçlar aleminin kozmik mucizesisin sen.
Senin havan bile yeter güzelim.
Çatlasın çekemeyenlerin.

OĞLAK
Sana inatçı diyorlar diye üzülme.
Onlar senin istikrarına gıptayla bakıp,
senin yarın bile edemeyen kişiler.
Dürüstlük senin burç genlerinde var.
Bütün alimler,bilginler genelde oğlaktır.
Oğlak burcu olmak bile,tek başına bir şereftir.
Hatta oğlak burcu olarak doğamamış kadersizler için,
oğlak burcunun birinci dereceden akrabası olmak bile
ayrı bir şereftir.
Sen kıvrak zekanla,zaten her zaman bir sıfır öndesin.

KOVA
Hep çevresindekileri düşünen,
insancıl duygulari fazla gelişmiş,sevgi dolu kovalar.
Allah sizin iyiliğinizi versin emi?
Ayol bu ne vericilik, bu ne geniş bir yürek öyle.
Sana sabit fikirli diyenler,
senin her fikrinin bir cevher olduğundan habersiz mi?
Esitlik senin için ne kadar önemli.
Ah keşke herkes senin çeyreğin kadar bile olabilse.
Sen çok yaşa emi?

BALIK
İnsanlar öyle duygu yoksunu olmuşlar ki,
senin bu yaradılışın özü,
duygusallığını alaya alacak kadar saçmalayabiliyorlar bazen.
Sen paranoyak değilsin canım,ince fikirlisin.
Ama nerdeee, bu ayrımı yapacak kafa bazılarında?
Ben senin o yanağına düşen göz yaşını seviyorum,
o hüzün dolu bakışını seviyorum,
o sevgi dolu ,gizemli yüreğini seviyorum.
Sana sıkıcı diyenler boğum boğum sıkıla inşallah.
Sen ferah tut kendini.
Rahat ol,boşver,takma o çan çan çeneleri kafana....
(kaynak:mailler)

Cumartesi, Nisan 18, 2009

HERKES HALİNDEN MEMNUN MU?

ASLAN
Heyt bee..
Gözümüzün şenliği,gönlümüzün nuru.
Afet-i devran,mükemmel-i cihan.
Aslan mı bu aslan.
Senin kadar aynalarla barışık olan var mı şu dünyada?
Sen ki güzelliğin simgesi,yer yüzünün güneşi.
Senin bütün fallarında nazar çıkacaktır.Mümkündür.
Başka mümkünatı da yoktur.
Allah seni kem gözlerden korusun inşallah, emi?

BAŞAK
Merhametlim benim.
Karıncayi bile incitemeyen, hassas,sevgi dolu,
güzel başağım benim.
Efendiliğin simgesi,kibar insan.
Seni varya anlatacak kelime bulamıyorum.
Nesin sen?
Yoksa kanatsız bir melek mi?
Herkesin iyiliğini düşünen,verici ,vefakar başak.
Senin adın başak değil, barışın,
temizliğin simgesi beyaz güvercin olmalıydı.
Neyse canım üzülme.
Biz biliyoruz ya yeter.
Üzülme tamam mı? Beyaz güvercinim benim.


TERAZİ
Hay sana dengesiz diyen o dengesizler.
Ben onlara ne diyeyim bilmiyorum ki?
Yahu sen olmasan varya,
şu insanoğlu soyunda bir eksiklik,bir yitim olurdu.
Sen dengesin insanlık için.
Alem buysa kral sensin.
Sen susarsan bir neden, konuşursan ayrı bir neden vardır.
Marifetli, kabiliyetli, en artılı burç sensin.
Senin üstüne burç tanıyan, megalomandır.
Söylesene senin üstüne burç mu vardır?
Ben ki şahsi fikrim, senden iyisini bilmem,tanımam,görmem.


AKREP
Herkes bir akrep olarak doğmayı isterdi inan bana.
Güzel gözlerin,gururun,albeninin temel taşı akrep.
Senin kadar hayatına hakim,
senin kadar yaptığı işin arkasında durabilen kaç kişi kaldı artık?
Allah senin soyunu eksik etmesin.
Sen ki, bir bakışıyla buzlari eritebilen,
insana senin için Ferhat olup dağları delmeyi istettirebilen insan.
Kim demişse sana fesat diye,onlarin hepsi....... ........
Neyse, yine açtıracaklar ağzımı.
Senin güzel gözlerin bile yeter o kıskançlara.
Sen görmezden, duymazdan gel o fesatları.

Cuma, Nisan 17, 2009

HAYDİ BİRAZ DA GÜLELİM

KOÇ
Canım benim.
Ya ben yerim senin o duygusal,mütevazi,
ince,anlayış yumağı duygularını!
Sen seçildinde mi gönderildin bu dünyaya?
Bir insan bu kadar mı düzgün,
bu kadar mı programlı, bu kadar mı anlayışlı olabilir?
Bu koçlar var ya,
IQ seviyesi yüksek insanların burcudur.
Dost insan,güzel insan. İnsan gibi insan.
Allah seni başımızdan,yanımızdan eksik etmesin.
İyi ki varsın!
Allah herkese koç gibi dostlar nasip etsin inşallah.
Bitanem benim, canım canım...

BOĞA
Ayy benim güzeller güzelim.
Bu boğalar var ya dünya tatlısı, yer gök harikası,
şeker mi şeker insanlardır.
Bal bunlar bal. Bunun sohbetine doyum olmaz.
İyi sevgili, iyi arkadaş,
iyi,iyi,iyi, ...... say say bitmez bunlar.
Hatta bak yazmayayım dedim,ama dayanamayacağım
ve sizinle de paylaşacağım bu gerçeği.
Biliyor musunuz ki sizler;
'bir boğa bir dünyaya bedeldir'...
Onlar şanlı burç aleminin, yere göge sığmaz,
harikulade burç grubudur.

İKİZLER
Halt etmiş sana iki yüzlü diyenler.
Onlar seni çekemiyorlar.
Rahatlığın,her ortama uyum sağlayışın, pratik zekan...
Taaa biii ki kıskanırlar seni şekerim.
Kim senin gibi kadar özgüven sahibi olmayı istemez ki?
Sen hiçbir zaman unutma ikizler,
seni hayatın boyunca çekemeyenler olacaktır.
Sen hiç takma o güzel kafanı onlara.
Sen burçların en sevimlisisin.
Adın ikizler ama, sen bitanesin.


YENGEÇ
Allah seni yarattı, melekleri niye yarattı?
Ya kardeşim nedir bu zerafet, karizma?...
Sen mıknatıs mısın nesin?
Bir insan her girdiği ortamda bu kadar ilgi çekmeyi nasıl başarır?
Hem de hiçbir çaba bile sarf etmeden.
Yoksa sen ! mükemmelliğin eş anlamı mısın?
Kim istemez annesi yengeç burcu olsun,
eşi bir yengeç burcu olsun.
Sen var ya olmazsa olmazsın.
Burçların baş tacısın.

Perşembe, Nisan 16, 2009

ÇILGIN KAYMAKAM



"Çılgın Türkler"
yani mucizevi işler yapan Türkler
günümüzde de var tabii...
Mesela Of Kaymakamı Tuncay Sonel...
Of ile Trabzon arasında çalışan
yolcu otobüslerinin arka koltuğuna cepler diktirip
içine kitaplar koydurmuş...
İnsanlar artık 45 dakikalık yolculuğu
kitap okuyarak yapıyor.
Başka neler yaptığını şöyle anlatıyor:
- 4 ay önce tayin olduğumda
okul öncesi eğitim görebilen çocuklarımızın oranı
yüzde 53 idi.
Çocuklarını ana okullarına göndermeyen 200 aileye
birer beyaz eşya hediye etmemiz büyük teşvik oldu.
Oran şimdi yüzde 94.
Bu başarıda payı olan 10 öğretmenimizi,
Selanik gezisiyle ödüllendirdik.
Her okulda,
o ayın en çok kitap okuyan öğrencisine bir kitap
ve bir altın hediye ediyoruz.
Of'ta 3 bin 167 okuma - yazma bilmeyen olduğunu belirledik.
'Öğren okuma - yazmayı, al altınını, diplomanı'
adını verdiğimiz kampanyamızla,
bir yıl içinde bu sayıyı sıfıra indireceğiz.
212 öksüz - yetim çocuğumuz var.
Bu yavrularımızdan,
anneniz babanız sağ olsaydı,
"Onlardan en çok ne isterdiniz?"
konulu bir mektup yazmalarını istedik.
O mektuplarda ne yazmışlarsa kendilerine alıp hediye ettik.
- Başka?
- Çay ocaklarına kitaplıklar yaptırıyoruz.
18.30 - 19.00 arası kitap okuma saati olacak.
Bunda da altın ödülümüz var.
İlçemizde 4 yıllık üniversiteyi kazanan öğrenci sayısını
ikiye, üçe katlamaları halinde
öğretmenlerimizi İtalya gezisiyle ödüllendirileceğiz...
Tuncay Sonel hakkında söylenen şu:
Onun gibi 100 kaymakam olsa ülke kurtulur..._._,___
(kaynak:mailler)
(Mailde anlatılan olay bu,doğrurdur umarım.
Bu konuda bilgisi olanlar
yorumlarını yazarlarsa sevinirim)

Salı, Nisan 14, 2009

demek ki neymiş :


Derdimi dinledim, derdimden iğrendim...
Onun derdini gördüm, derdime imrendim....
Ömür dediğin üç gündür,
Dün geldi geçti, yarın meçhuldür,
O halde ömür dediğin bir gündür,
O da bugündür...



Gözler arasındaki ilişkiyi biliyor musun?
Onlar birlikte göz kırparlar,
birlikte ağlarlar,
her şeyi birlikte görürler ve birlikte uyurlar.
Buna rağmen asla birbirlerini görmezler.
Arkadaşlık bunun gibi olmalı.
Arkadaşsız hayat cehennem gibidir

Cumartesi, Nisan 04, 2009

GEÇ KALMIŞ BİR TEŞEKKÜR


Siz olmasaydınız yapamazdın hocam....
Siz olamsaydınız ben bugün
yazdıklarımın değerli olduğuna inanmaz
ve bu yazıyı yazamazdım.
Benim için sıradan bir 14 Haziran,
sıradan bir mezuniyet töreni olurdu.
Elimde diplomam,
arkamda boş bir okul hep aklımda kalacak;
ama zamanla uzaklaşacak,
öğretmenlerimi hafızama alıp gidecektim.
Ama siz kalacaktınız aklımda;
hiç silinmeden,hiç eskimeden,
hiç yaşlanmadan hep aynı,
saçlarınız hiç uzamadan hep aynı,
hep hatırladığım gibi....
Siz benim ilk okurumdunuz,
yazdıklarım kompozisyon da olsa,
girişi sonda,sonucu en başta da olsa,
zevkle okuyan tek kişiydiniz.
Kendi yazdıklarıma ağlarken
bana sarılıp,
bunu gerçekten anlayabilecek en yakınım,
yüreğimdeki yangına ortağımdınız.
Sucu çocuğun olduğu reklamdaki müzik vardı arka planda....
Her şey daha önce olduğu gibi yapılacak;
bizler diplomamızla,
çocukluk kırıntılarımızla,
gözlerimizin saklamaya çalıştığı gözyaşlarımızla ayrılacaktık,
veda edecektik okulumuza,size....
Sonra sizi gördüm kürsüde,
tanıdığım sözcükler,
duyumsadığım duygular dökülüyordu dudaklarınızdan....
Çok sonra anladım derste hıçkırıklara boğularak,
gözümdeki sisten ortalığı göremeden yazdığım yazımı okuduğunuzu....
Diyordunuz ki:
"Bir maskeli balonun ortasındayım,
herkes yabancı,
baktığım her yüz bana uzak.".
Bunlar benim korkularımdı,
bunlar sizinle çok önce paylaştığım gözyaşlarım,
en derinlerde biriktirdiğim endişelerimdi.
Beni kürsüye davet ettiniz,
tamamlamamı istediniz kalan bölümü:
"Teşekkür olarak."demiştiniz.
"Bu zamana değin her şeyimize koştuğu için
jest yapalım dedik."demiştiniz.
Bu teşekkür değildi Melahat Hoca'm,
bu benim kendimi en değerli duyumsadığım andı,
bu arkamda sapasağlam durduğunuzun kanıtıydı,
bu sizin bana saygı duymayı öğretmenizdi
ve bu
"Bir öğretmen nasıl olur?"
sorusunun en açık yanıtıydı.
O an size sarıldığımda,
milyonlarca kez teşekkür etmek,
bunun benim için ne denli anlamlı olduğunu,
yüreğinizi bölüştüğünüz için
ne denli mutlu olduğumu söylemek istemiştim;
ama gözyaşları hep böyle anlarda yumruk olup
kalır ya insanın boğazında
benim de öyle olmuştu
hiçbir şey söyleyememiştim.
belki şimdi bir şeyler söylemeyi başarırım diye
teşekkür etmek istedim,
lütfen kabul edin.
(kaynak:bütün dünya dergisi)
(yazan kişinin adı yok,
kim bilir belki öğretmeniniz buradan okur teşekkürünüzü)

Çarşamba, Nisan 01, 2009

EVDE GÖRGÜ KURALLARI


Doğallık,incelik ve nezaket,
günlük ilişkilerde
biçimsel görgü kurallarından çok daha etkilidir.
Görgü kurallarına uygun davranma,
sadece eğitime dayalı değildir.
Kültürlenme ürünü olarak da kazanılabilir.
Bir insan:
"Günaydın!","İyi günler.","Teşekkür ederim."
demesini biliyorsa;
aile üyelerine saygılı,
anlayışlı davranabiliyorsa,
doğal olarak
olumlu ve dengeli ilişki kurmayı başarabilecektir.
Söz konusu kurallar alışkanlık düzeyine ulaşınca,
artık hiçbir insan
kaba,düşüncesiz ve bencil davranmayacaktır.
Ana hatlarıyla bu kurallar şöyle özetlenebilir:
1)Aile üyeleriyle ortaklaşa kullanılan yerlerin
düzenli ve temiz olmasına,
payınıza düşeni yaparak,
katkılı olunuz.
2)Evde,aile üyelerinin ortaklaşa kullandığı
radyo,televizyon
(kısacası teknolojik ürünler);
gazete,dergi,kitap gibi ürünleri
sadece kendimizinmiş gibi kullanmamalıyız.
3)Aile üyelerini,
gerektiği her durumda,
inca zarif davranışlarla,
gülümseyerek selamlamalıyız.
4)Evde,
aile üyeleriyle sohbete katılmaya özen göstermeliyiz.
5)Eve zamanında gelmeye özen göstermeliyiz.
6)Yemek sırasında
gazete,dergi,kitap vs okumaktan kaçınmalıyız.
7)Aile üyeleriyle birlikte olmaktan
hoşnut olduğunuzu göstermeye çalışınız.
8)Sadece bir kişiyle konuşmaktan,
tartışmaktan ve
birlikteliği tehlikeye atan
benzeri davranışlardan sakınmalıyız.
9)Başka aklınıza gelen güzellikler varsa
"günün güzel geçsin'e
yorum göndermeliyiz
ki
bizler de sizlerden bir şeyler öğrenelim.
(kaynak:eski lise ders kitabı)