Perşembe, Kasım 29, 2012

Sabırla okuyun lütfen, çok öğretici bir anlatım...


İki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya atmış şöyle ki ;
"Cehalet, gerçek bilginin aksine,
 bireyin kendine olan güvenini artırır."
Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. 
Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı:
· Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
· Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
· Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
· Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, 
aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
Cornell Üniversitesi'ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı 
ve klasik "Nasıl geçti?" sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi...
Soruların yüzde 10'una bile yanıt veremeyenlerin “kendilerine güvenleri” müthişti. 
Onların "testin yüzde 60'ına doğru yanıt verdiklerini" düşündükleri; 
hatta "iyi günlerinde olmaları halinde 
yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları" ortaya çıktı.
Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru yanıtlayanlar ise 
“en alçakgönüllü” deneklerdi; 
soruların yüzde 70' ine doğru yanıt verdiklerini düşünüyorlardı.
Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu'nun metni yazıldı:
“İşinde çok iyi olduğuna” yürekten inanan ‘yetersiz’ kişi, 
kendini ve yaptıklarını övmekten, 
her işte öne çıkmaktan 
ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! 
Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!
Ancak bu ‘cahillik ve haddini bilmeme’ karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur.
‘Eksiler’ kariyer açısından ‘artıya’ dönüşür.
Sonuçta, ‘kifayetsiz muhterisler’ her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler…
Bu arada, 
gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar 
çalışma hayatında ‘fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmaz, 
yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler... 
Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler... 
Muhtemelen üstleri tarafından da ‘ihtiras eksikliği’ ile suçlanırlar..."
N'olur fazla mütevazi olmayın!...
"Siz de çevrenize şöyle bir bakın" diyeceğim ama 
eminim bu satırları okurken bile aklınızdan bir dolu yüz, bir dolu isim geçti...
Bence Dunning ile Kruger'in, bu çalışmalarıyla 2000'de Nobel yerine, 
Harvard Üniversitesi'nin Ig Nobel'ini alma nedeni "cahil olmamalarıydı".
Gönlümün nobelini bu ikiliye vererek yazımı Bertrand Russel'in bir sözüyle bitiriyorum:

“Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.”
(kaynak:mailler)

Salı, Kasım 27, 2012

KADIN BAŞIMA


Bıraksam MUTFAKTA biriken bulaşıkları,
Çeksem arkamdan kapıyı,
KADIN başıma gitsem bir meyhaneyi dağıtsam..!
...
FONDA bir masa,
Arkada Sezen'in şarkıları çalsa;
Ben AĞLASAM...
Şişenin dibine dibine vursam..!

MESELA diyorum;
Sokaklardan bütün ERKEKLERİ kovsam,
Bu gecelik evlerinde otursalar..
Korkmadan dolaşsam bütün şehri,
Kimse DOKUNMASA bana,
Bir sandalda sabahlasam...!

Alabildiğince KADIN,
Alabildiğince ÖZGÜR olsam.
Küfür etsem ağız dolusu, utanmasam;
Şehre isyanımı haykırsam.

Kim bilir kaç kere satılmıştır, bu dünyanın ANASI...!
MESELA diyorum;
Bu gece de ben BABASINI satsam..!
(kaynak:mailler)




Cumartesi, Kasım 24, 2012

Öğretmen

Bugün kısaca şöyle diyorum:
Tüm öğretmen arkadaşlarımın
'Öğretmenler Günü'kutlu olsun...

Salı, Kasım 20, 2012

Dümdüz bir soru size:


 Akşamları evde ne yapıyorsunuz?
Koltuğa uzanıp, 
hiç tanımadığınız Amerikalı dedektiflerle, 
hiç tanımadığınız Amerikalı haydutları mı kovalıyorsunuz?
Yoksa yerli dizilere kaptırıp 
hiç bilmediğiniz konaklarda yaşanan
hayatları mı seyrediyoruz?
Dört saat televizyon seyretmenin 
sekiz saat çalışmak kadar beyni yorduğunu biliyor musunuz?
İki türlü hayat var:
1. Yaşanan hayat,
2. Seyredilen hayat,
Akşamlarınız televizyona kilitliyse, 
bilin ki, 
hayatı sadece seyrediyorsunuz !
Akşamları evde ne yapıyorsunuz? 
Akşamlarınızı nasıl geçiriyorsunuz?
"Pek çoğu gibi biz de çekirdek çıtlatıp 
saatlerce televizyon izliyoruz" diyorsanız, 
durup bir düşünün lütfen; 
dünyaya birkaç kez daha geleceğinize mi inanıyorsunuz?
Böyle bir şey olsaydı, 
şimdiki hayatımızın bir bölümünü ziyan etmek
şimdiki kadar acı sonuçlar doğurmayabilirdi belki.
Ne çare ki sadece bir hayatımız var.
Bu da maalesef kısa.
Ortalama altmış yılın yirmi yılı uykuda geçiyor.
Kalan kırk yılın yirmi yılı çocukluk, eğitim, vesaire...
Son yirmi yılı da ziyan edersek, 
bize yaşanacak bir şey kalmaz.
Akşamlarınızı sadece televizyona veriyorsanız, 
sayılı nefeslerinizden bir bölümünü çöpe atıyorsunuz demektir!
Çünkü televizyon izleyen kişi hayatta değildir, 
zira hiçbir şey yapmamakta, 
hiçbir değer üretmemektedir; 
bu da bir anlamda yaşamamak sayılır.
Ne mi yapmalı?
1. Ailece kitap okuyun, sohbet edin:
Nasıl tanıştığınızı, 
ilk nerede görüştüğünüzü, 
sıkılıp sıkılmadığınızı,
nerede nasıl evlendiğinizi, 
nikah şahitlerinizi, 
düğününüzü anlatın çocuklarınıza, 
onları hem dinleyin, hem de okumaya çalışın.
2. Gezin:
Gezmek için ille de bir maksat olması gerekmez, 
en büyük maksat hayatı paylaşmaktır. 
Yakınsanız deniz kenarına inin, 
ayaklarınızı denize sokun ve
becerebiliyorsanız taş sektirme yarışına girin. 
Sonra da 
güneşin pembe gülücükler saçarak batmasını seyredin. 
(İnanın televizyon seyretmekten çok daha keyifli 
ve dinlendiricidir.). 
Ormanda hep birlikte yürüyün, 
ağaçlara isim takın, 
yol boyu açan çiçekleri sevin 
ve çocuklarınıza bunlarla sevmeyi öğretin. 
(Ama bilin ki hayat öğrenmek 
ve öğretmekten ibaret değildir.
Dinlenmek, eğlenmek gibi olgular da 
hayatın bir parçasıdır.).
Çocuklarınızla ilişkilerinizde 
asla öğretmen tavrı takınmayın. 
Onlarla arkadaşlık etmek dünyanın en keyifli işidir.
3. Akraba ve komşularla ilgi bağı kurun:
Onlara ya gidin ya da onları size davet edin. 
Sohbetiniz televizyonsuz olsun ki tadı çıksın. 
Birbirinizi gerçekten tanımaya çalışın.
Bilirsiniz, 
"Komşu komşunun külüne muhtaçtır."
4. Kültürel ve sanatsal etkinliklere katılın.
(Konferans, seminer, sergi, doğru sinema ve tiyatro) 
Hayatınızı biraz olsun renklendirecek 
başka şeyler de bulabilirsiniz. 
Yeter ki isteyin.
Bir şeyi çok isterseniz, 
Allah sebebini halk eder 
ve çok istediğiniz şeye ulaşırsınız. 
"Olmaz ki" diye düşünüp 
taleplerinizi ertelerseniz, 
hiçbir yere ulaşamazsınız.
Aile bağlarının güçlenmesi, 
paylaşacak şeylerin çokluğuyla mümkündür. 
Ne kadar çok şey paylaşırsanız 
aileniz o kadar güçlenecek, 
o kadar diri duracak 
ve mutlu olacaktır.
Hatıra defterine televizyon dizilerini yazamazsınız. 
Oraya ancak yaşadıklarınızı yazabilirsiniz.
Her gün bir şeyler yaşamalı 
ve bunları deftere geçirerek 
geleceğe tarih düşürmelisiniz.
Bugün öyle bir hayat yaşayın ki, 
yarına da kalsın. 
Torunlarınıza filan anlatacaklarınız olsun.
Ayrıca unutmayın ki;
Hayatı biriktiremezsiniz;
ya her anını yaşayacaksınız, 
ya da ziyan edeceksiniz.
Artık cevap gelsin:
Akşamları ne yapıyorsunuz?
Yaşıyor musunuz, 
yoksa seyrediyor musunuz?
(kaynak:mailler)
(sağlıklıyken deneyin)




Cumartesi, Kasım 17, 2012

SÖZÜN GÜZELLİĞİ



Eski Roma'nın ünlü generallerinden birinin eşi dünya güzeli bir kadınmış.
Kültürü, neşesi, ev sahibeliği üslubuyla 
benzeri güç bulunur bir "şahane kadın".
Boşanacakları haberi çıkmış,
bütün Roma bu haberle çalkalanıyor.
Yakın arkadaşları bir cesaret konuyu açmışlar:
- Eşin Roma'nın en güzel, en beğenilen, gıpta edilen kadını, 
diye başlamışlar; 
lafı birbirinin ağzından alarak dakikalarca övdükten sonra,
sözü şu suale getirmişler. 
Nasıl olur da ondan ayrılmayı düşünebilirsin?
General bacağını uzatarak:
- Çizmemi beğendiniz mi önce onu söyleyin bana, demiş.
- Çok güzel!
- Tay derisinden yapılmıştır. 
Sicilya'nın en marifetli çizmecisi tarafından, 
kendi eliyle,benim için yapılmıştır. 
Bir benzerini bütün Roma'da bulamazsınız.
- Belli, demiş arkadaşları. Benzersiz derken de haklısın. 
Ama bunun, bizim sualimizle ne alakası var?
Arkadaşlarının merakını iki kelimeyle gidermiş general:
- Ayağımı sıkıyor;....
İnsanda güzel olan yüzdür, 
yüzde güzel olan gözdür 
ama insanı insan yapan
ağızdan çıkan sözdür.......
 (kaynak:mailler)

Çarşamba, Kasım 14, 2012

Ömer Hayyam

'Ben,gönlü temiz insana kurban olayım.
Gezsin başım üstünde benim,hoş tutayım.
Ham insanı al karşına,söylet azıcık,
Dön sonra cehennem ne imiş, gel sorayım.''
(kaynak:mailler)

Salı, Kasım 13, 2012

ÇIĞLIK


Yolcular uçağın yanında otobüsten inmişler. 
Bavullarını gösteriyorlar.
Bir bakmışlar uçak şirketinin minibüsü yanlarında durmuş. 
İçinden kaptan pilotla, yardımcı pilot inmişler.
Yolcular fena halde şaşırmışlar.
Nasıl şaşırmasınlar.
Kaptan pilotun elinde bir beyaz baston. 
Kolunda üç noktalı bant.
Yardımcı pilotun elinde bir köpek tasması. 
Tasmanın ucunda bir köpek.
Sağa sola çarparak öylece ilerliyorlar uçağa.
Günlerden 1 Nisan değil ama'Şaka herhalde' demiş yolcular, 
doluşmuşlar uçağa.
Uçak pistte hızla ilerlemeye başlamış. 
Yolcuların gözleri camda.
Uçak hızlanmış. 
Yolcular endişelenmeye başlamışlar. 
Uçak daha hızlanmış. 
Pistin sonu hızla yaklaşmaya başlamış.
Uçak iyice hızlanmış.
Bazı yolcular paniklemiş, dua etmeye başlamışlar.
Uçak son hıza ulaşmış. 
Bu arada pistin sonuna da ulaşmış. 
100 metre sonra betonun bitip cimlerin başladığını gören yolcular 
dehşet içinde çığlığı basmışlar.
Tam o anda da kaptan pilot levyeyi sonuna kadar çekmiş. 
Uçak tam pist biterken tekerleklerini yerden kesmiş, 
havalanmış.
Kaptan pilot arkasına yaslanmış derin bir nefes almış 
ve yardımcı pilota dönmüş:
'Biliyor musun? 
Bir gün çığlık atmakta gecikecekler  
ve hep birlikte geberip gideceğiz!'

* * Çığlık atmaktan vazgeçmeyin !!! 
(kaynak:mailler)

Cumartesi, Kasım 10, 2012

Cuma, Kasım 09, 2012

güzel söz


akmasına neden olanları sil hayatından 
"ve unutma ki nankörlük;
zayıf insanların işidir".
[Marquez] 

Çarşamba, Kasım 07, 2012

güzel söz


Gül veren elde gül kokusu kalır.

Pazartesi, Kasım 05, 2012

güzel söz



Çünkü her yakınlıkta kaybetme korkusu, 
uzaklıkta ise kavuşma ümidi vardır .
 (kaynak:face)

Cumartesi, Kasım 03, 2012

düşündüren sözler


gözüne takılmış ayna gibidir. 
O gözler nereye bakarsa baksın 
kendinden başka birini görmez...
(Hz.Mevlana)