Salı, Ağustos 28, 2012

Tolstoy


Her insan mutlu olamaz.
Çünkü gereğinden fazla özler dünü,

Hak ettiğinden fazla düşünür yarını.

Ve hiç haketmediği kadar bilinçsizce yaşar bugünü.


Her insan mutlu olamaz.
Çünkü gereğinden fazla özler hayatından çıkanları,

Hak ettiğinden daha büyük umutlarla bekler hayatına girenleri.

Ve asla göremez yanıbaşındakileri.



Cumartesi, Ağustos 25, 2012

Kadınlar termos gibidir



Her tartışmayı ilk günkü gibi sıcak tutarlar...
...
Kadınlar kitap gibidir;
Korsanları hemen piyasaya çıkar...
...
Kadınlar sigara gibidir;
Zararlıdır ama bırakması zordur...
...
Kadınlar otomatik kapı gibidir;
Ne zaman çarpacağı belli olmaz ve her alışveriş merkezinde bulunur...
...
Kadınlar bebek gibidir;
Önce konuşmasını istersiniz, sonra susmasını...
...
Kadınlar reçete gibidir;
Karmaşıktır, anlaşılması zordur, ama mecbur kalırsınız...
...
Kadınlar trafik canavarı gibidir;
Bir anlık dalgınlık hayatınıza mâl olur...
(kaynak:mailler)

Cumartesi, Ağustos 18, 2012

ŞEYH EDEBALİ ‘ NİN NASİHATI




Bak DOSTUM!

Cahil ile dost olma,
İlim bilmez, irfan bilmez, söz bilmez, üzülürsün.


Saygısızla dost olma,
Usül bilmez, adap bilmez, sınır bilmez, üzülürsün.


Aç gözlü ile dost olma,
İkram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez, üzülürsün.


Görgüsüzle dost olma,
Yol bilmez, yordam bilmez, kural bilmez, üzülürsün.

Kibirliyle dost olma,
Hal bilmez, ahval bilmez, gönül bilmez, üzülürsün.

Ukalayla dost olma,
Çok konuşur, boş konuşur,
kem konuşur, üzülürsün.

Namertle dost olma,
Mertlik bilmez, yürek bilmez, dost bilmez, üzülürsün.

- İlim bil, irfan bil, söz bil,
- İkram bil, kural bil, doyum bil,
- Usul bil, adap bil, sınır bil,
- Yol bil;yordam bil,
- Hal bil, ahval bil, gönül bil,
- Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma,
- Mert ol, yürekli ol,

- Kimsenin umudunu kırma.
 

 Sen seni bil, ömrünce yeter sana.
(kaynak:mailler)

Pazartesi, Ağustos 13, 2012

Küçük Şeyler



                  
İkiz kulelere saldırı sonrasında , 
binadaki firmalardan birinde 
hayatta kalanlarla yapılan sabah toplantısında, 
o toplantıya katılanlar, 
11 Eylül sabahı İŞE NİÇİN GEÇ KALDIKLARINI anlatmışlar.
                
O sabah,

-Bir firma müdürü o gün oğlu ana okuluna başladığı için İŞE GEÇ KALMIŞ...
-Birinin o gün ofiste kahvaltıda  yenecek olan poğaçaları  alma sırasıymış.
-Bayan elemanlardan birinin çalar saati o sabah çalmamış.
-Birisi kaza yüzünden trafiğe takılmış, geç kalmış.
-Biri otobüsü kaçırmış.
-Birinin kıyafeti lekelenmiş, üstünü değiştirmek vakit almış, geç kalmış.
-Birinin arabası çalışmamış.
-Biri telefonu cevaplamak için geri dönmüş, servisi kaçırmış.
-Biri huysuzluk yapan çocuğunu giydirirken geç kalmış.
-Biri taksi bulamamış, geç kalmış........ .
 
Ama en etkileyici olanı, 
birisi,  
o gün yeni aldığı ayakkabıları giymiş, 
ayakkabılar ayağına vurmuş ve bir eczaneye uğramış, 
YARA BANTI ALMAK için......... ....
Bu gün hayatta kalma sebebi olan YARA BANTINI almak için.........”

Şu anda,  
trafikte sıkıştığınızda, 
asansörü kaçırdığınızda,
tam çıkarken çalan bir telefona cevap vermeniz  gerektiğinde, 
yani sizi  rahatsız eden KÜÇÜK ŞEYLER olduğunda, 
Tanrının sizin  o an orada olmanızı  istediğini düşünün.
                  
Bir dahaki sefere sabahınız tersliklerle başladığında, 
çocuklarınız giyinmek istemediğinde, 
arabanın anahtarını bulamadığınızda, 
bütün trafik ışıklarına takıldığınızda 
HUZURSUZ olmayın, SİNİRLENMEYİN.

 Tanrının o an sizi gözetlediğini ve koruduğunu düşünün.

 Bu küçük terslikler,  
belki de Tanrı’nın  bizi o anda koruduğu için yaşanıyordur 
ve biz  umarım, 
küçük sıkıntılı  anlarda bunun olası nedenlerini hatırlarız.



Kuyunun dibindeki kurbağa gökyüzünü
kuyunun ağzı kadar sanırmış.
(kaynak:mailler)


Cumartesi, Ağustos 11, 2012

Üç Altın Heykel


Bir zamanlar, iki komşu ülkenin hükümdarı, 
birbirlerini sürekli imtihan eder, zeka gösterilerinde bulunurlarmış.
Bir gün bu hükümdarlardan birisi, 
diğer hükümdara yeni bir zeka gösterisinde bulunmak istemiş 
ve çağırdığı heykeltraşa birbirinin tamamen aynı olan, 
altından üç tane adam heykeli yaptırmış.
Görünüşte tamamen aynı olan bu üç heykelin arasındaki farkı ise 
yalnız ikisi biliyorlarmış.
 Heykeli yaptıran hükümdar 
bunu diğer ülkenin hükümdarına hediye olarak yollamış ve şöyle yazmış:
“Bu üç heykel birbirinin tamamen aynısıdır ama, 
bir tanesi ötekilerden daha değerlidir. 
Onu bulursan bana haber ver” demiş.
Hediyeyi alan hükümdar, önce heykelleri tarttırmış, 
gramına kadar aynı olduğunu görmüş. 
Ülkede bulunan bütün bilginler gelip bakmışlar ama arada hiçbir fark görememişler.
Sonra, zindanda bulunan 
fakat çevrede zekası ile tanınan bir mahkum bu bilmeceyi çözmeye talip olmuş. 
Mahkum önce heykelleri çok iyi incelemiş, 
sonra çok ince bir tel istemiş.
 Teli birinci heykelin kulağından sokmuş, tel ağzından çıkmış,
 Aynı şey ikinci heykel içinde olmuş, 
onun da kulağından giren tel diğer kulağından  çıkmış.
Üçüncü heykelde ile tel kulaktan girmiş ama hiçbir yerden çıkmamış. 
Bu kulaktan giren tel, heykelin içinde kalbe kadar gitmiş ve orada kalmış.
Hükümdar bunun üzerine şu cevabı yollamış:
 “Kulağından gireni ağzından çıkaran insan makbul değildir.
 Bir kulağından giren öbür kulağından çıkıyorsa, yine makbul değildir.
 En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır.
  Bu değerli hediye için teşekkür ederim.” demiş.

(kaynak:face)

Perşembe, Ağustos 09, 2012

                                   YAŞAMIN FISILTISINI DİNLE...

Zengin bir adam mersedes arabası ile şehirdeki dar bir yoldan geçiyordu. 

Birden,  yoluna aniden fırlayarak elindeki taşı arabasına atan bir çocuk gördü. 
Kapısına çarpan taşın sesi ile ani fren yapınca,  arabası kaldırım taşına çarparak durabildi.
Adam öfke ile arabadan fırlayıp, taş atan çocuğu kolundan tutarak sarsmaya  ve: 

“Sen ne yapıyorsun serseri, bak arabamı ne hale getirdin?” diyerek bağırmaya başladı.
Üzgün ve suçlu tavır içindeki çocuk: 
“Amca lütfen kızma, sizden önce geçen arabalara durmaları için işaret ettim, 
arabaların hiç biri durmayınca, sizin arabaya taş attım” dedi.
Ve, gözyaşları içinde, kenarda devrilmiş duran bir tekerlekli özürlü arabasını 

ve o arabadan düşerek yerde yatan birisini  göstererek:  
“Ağabeyim yürüyemiyor, onu tekerlekli arabası ile gezdirirken, kayıp devrildi. 
Ağabeyim   yere düştü, kaldırmaya gücüm yetmedi, 
gelen geçen kimse de yok, 
siz onu yerden kaldırıp tekerlekli arabasına tekrar oturtmama yardım eder misiniz?” dedi..
 Zengin adam, ne diyeceğini bilemeden, 

boğazındaki düğümden yutkunarak kurtulmaya çalışarak, 
yerde yatan çocuğun yanına gitti, 
onu kaldırıp tekerlekli arabasına oturttu 
ve cebinden temiz bir mendil çıkararak bacağındaki kanları sildi.
Küçük çocuk abisini tekerlekli arabasıyla alıp giderken, 
hiçbir şey söyleyemeden  arkalarından bakakaldı.
Arabasına döndüğünde, çocuğun attığı taşın, 
arabasının kapısında bıraktığı oyuk şeklindeki  DERİN  İZİ  gördü. 
Ve zengin adam, bu derin taş izini hiçbir zaman tamir ettirmedi.
Arabadaki bu taş izini şu mesajı hiç unutmamak için sakladı:
Hiçbir zaman, yaşamın içinden,  
birilerinin seni durdurmak 
ve dikkatini çekmek için TAŞ  ATMAYA  mecbur kalacağı kadar HIZLI geçme.
Tanrı, ruhumuza fısıldar ve kalbimize konuşur.
O sesi dinlemek için vaktimiz olmadığında ise, 
bize TAŞ FIRLATMAK zorunda kalır.
 İster fısıltıyı dinle, ister taşı bekle...                        
Seçim senin...
Yaşamın içinden son hızla geçerken,  

bir an durup, 
kendi hayatımızda da bize bazı şeyleri hatırlatmak için atılan 
TAŞLAR olup olmadığını bir düşünelim...

(kaynak:face)

Perşembe, Ağustos 02, 2012

Kıssadan Hisse....İbretlik Ders... Yorum sizin !



Fatih Sultan Mehmet! 
Sınıfta hiç akıllı durmaz,
önünde oturan çocuklara kalem batırır,
bağırır çağırır, 
hocası Akşemsettin bir şey dediği zaman:
 “Sen bana bişey diyemezsin, ben padişahın oğluyum” diye tehdit ederdi.
Akşemsettin artık bu durumdan rahatsız ama bir o kadar da çaresizdi. 
Padişahın karşısına bu konu hakkında gitmekten haya ediyordu.
Padişaha çocuğunu şikayet etmek düşüncesi ona çok ağır geliyordu. 
Birgün artık her şeyi göze alıp padişahın huzuruna çıktı ve olanları ona sıkılarak anlattı. 
Padişah durum karşısında bir müddet düşündü ve o müthiş planını Akşemsettin'in kulağına usulca açıkladı. Aman Yarabbi bu ne plandı,mümkün değildi bu planı uygulamak.
Akşemsettin plan konusundaki rahatsızlığını padişaha ilettiyse de padişah onu dinlemedi ve bu iş olacak dedi. Ertesi gün yine ders ortamında ve yine Fatih Sultan Mehmet yaramazlık yapıyordu. 
Akşemsettin'in uyarısına yine aynı tehdit cevabını verdiği sırada padişah ansızın kapıyı açıp içeri girdi.
Bu olay karşısında Akşemsettin hiddetlenerek padişaha bağırdı ve bir tokat atarak,
bu şekilde sınıfa giremeyeceğini, izin istemesi gerektiğini söyleyerek derhal dışarı çıkmasını istedi.
Padişah mahçup bir şekilde boynunu bükerek özür diledi ve dışarı çıktı.
Olaylar karşısında Fatih Sultan Mehmet'in nutku tutulmuş ne yapacağını şaşırmıştı.
Güvendiği babası tokat yemişti.
Fatih Sultan Mehmet allak bullak olmuştu.
Az sonra kapı vuruldu ve padişah mahçup bir şekilde içeri özür dileyerek girdi.
Plan muhteşem işlemişti....
O günden sonra Fatih Sultan Mehmet asla yaramazlık yapmadı.
Çünkü güvendiği dağlar kar almıştı artık...
İşte Akşemsettin2in kulağına fısıldanan muhteşem plan,işte çocuk eğitimi.işte onlar, işte biz....
Koskoca padişah sırf çocuğunu terbiyesi için gözünü kırpmadan tokat yemeği göze almıştı...
(kaynak:face)