Cumartesi, Ocak 31, 2009

OKUMAK

Okuma,bir beslenme faaliyetidir;
kafa besliyorsunuz okumakla.
Bu kafayı sadece bir tür ile beslediğimizi düşünelim,
diyelim ki sadece tarihi inceleme okursak
ya da fıkra-makale türünden şeyler okursak
ya da her zaman roman okursak neye benzer bu durum?
Her gün aynı yemekle beslenmeye benzer.
Belki bu yemeği her gün zevkle yiyenler çıkabilir.
Ama bu,dengesiz bir beslenmedir.
Kafa, mutlaka alması gereken vitaminleri almazsa
kendisinden beklenenleri vermez,
iyi çalışmaz.
Biz büyükler çocuklarımıza hep okumalarını söyleriz;
ama elimize bir kiap alıp onlara örnek olamayız.
Çünkü hep işimi başımızdan aşkındır;
hep meşgulüzdür;
hep..........
işte yani hep hep hep......
Kitap okumayı alışkanlık haline getirmek zordur.
Çocuk çevresinde kitap okuyanları görmek ister.
Biz böyle davranarak çocuklara örnek olmalıyız.
ÇÜnkü uygulama çocukları çok etkiler.
Çocuk,
bol kitaplı bir odada,
okuyanlar arasında bulunmalıdır.
Haydi kitap okumaya.......
(kaynak:mailler)

Salı, Ocak 27, 2009

HALA SİZİNLEYSE

1 yaşınızdayken sizi elleriyle besledi ve yıkadı.
Bütün gece ağlayıp onu uyutmayarak teşekkür ettiniz.

2 yaşınızdayken size yürümeyi öğretti.
Size seslendiğinde odadan kaçarak teşekkür ettiniz.

3 yaşınızdayken size özenle yemekler hazırladı.
Tabağınızı masanın altına dökerek teşekkür ettiniz.

4 yaşınızdayken elinize rengârenk kalemler tutuşturdu.
Evin bütün duvarlarına resim yaparak teşekkür ettiniz.

5 yaşınızdayken sizi cici kıyafetlerle süsledi.
Gördüğünüz ilk çamur birikintisine atlayarak teşekkür ettiniz.

6 yaşınızdayken okula kadar sizinle yürüdü.
Sokaklarda 'GİTMİYCEEEEEEEM' diye ağlayarak teşekkür ettiniz.

7 yaşınızdayken size bir top hediye etti.
Komşunun camını kırarak teşekkür ettiniz.

9 yaşınızdayken size dualar öğretti,
siz her seferinde unutarak teşekkür ettiniz.

11 yaşınızdayken sizi arkadaşınızla sinemaya götürdü,
'Sen bizimle oturma.' diyerek teşekkür ettiniz.

12 yaşınızdayken zararlı TV programlarını seyretmenizi istemedi.
O evde değilken hepsini izleyerek teşekkür ettiniz.

19 yaşınızdayken okul masraflarınızı karşıladı,
sizi arabayla kampüse götürdü ve eşyalarınızı taşıdı.
Arkadaşlarınız alay etmesin diye
kampüs kapısında vedalaşarak teşekkür ettiniz.

21 yaşınızdayken iş hayati ve kariyerinizle ilgili
size fikir vermek istedi.
'Ben senin gibi olmayacağım' diyerek teşekkür ettiniz.

22 yaşınızdayken kep giyme töreninizde
size gururla sarıldı.
Avrupa seyahati için para isteyerek teşekkür ettiniz.

25 yaşınızdayken düğün masraflarınızı karşıladı,
sizin için hem mutlu oldu hem çok duygulandı.
Siz dünyanın bir ucuna taşınarak teşekkür ettiniz.

30 yaşınızdayken bebek bakımı hakkında
size akıl vermek istedi.
'Artik bu ilkel yöntemleri bırak' diyerek teşekkür ettiniz.

40 yaşınızdayken sizi arayıp
bir akrabanızın doğum gününü hatırlattı.
'Anne işim başımdan aşkın' diyerek teşekkür ettiniz.

50 yaşınızdayken o çok hastalandı,
hafta sonunda onu görmeye gittiğinizde mutlu oldu.
Ona yaşlıların çocuk gibi nazlı olduğunu söyleyerek teşekkür ettiniz.

Derken bir gün..... o öldü.
O güne kadar onun için yapmadığınız ne varsa,
o anda kalbinize bir yıldırım gibi düştü....

VE BİR HİKAYE:

'Evin telefonu sabaha karşı üç buçukta çaldı.
Uyku sersemi adam telefonu açtı.
Telefondaki ses annesine aitti.
Telaşlandı, korktu, başlarına bir şey mi gelmişti?
Annesi 'Nasılsın oğlum iyi misin?' diye sordu.
Oğlu şaşkın bir ifadeyle 'İyiyim anne,
hayırdır bir şey mi oldu siz iyi misiniz?' dedi.
Annesi 'Biz iyiyiz bir şeyimiz yok
sadece sesini duymak istedim' dedi.
Oğlu da 'Anne bunun için mi aradın,
saat sabahın üçbuçuğu
yarın da konuşabilirdik' deyince annesi de
'Rahatsız mı ettim oğlum?' dedi.
Oğlu 'Evet anne rahatsız ettin' deyince annesi
'30 sene önce sen de beni bu saatte rahatsız etmiştin,
doğum günün kutlu olsun.'
EĞER HALA SİZİNLEYSE, ŞİMDİ ONU HER ZAMANKİNDEN DAHA COK SEVİN!!!
(kaynak:mailler)

Pazartesi, Ocak 26, 2009

ÖNYARGI

Bir zamanlar 4 oğlu olan bir adam varmış.
Çocuklarının çok erken karar vermemeleri
ve önyargılı olmamaları için
onları bu konuda eğitmek istemiş.
Böylece her birini uzak bir yerde duran ağacın yanına gidip
ona bakmalarını istemiş.
İlk oğlan kışın gitmiş,
ikincisi ilkbahar,
üçüncüsü yazın ve sonuncusu sonbaharda.
Geri döndüklerinde hepsini bir araya çağırmış
ve ne görüklerini sormuş.
İlk oğlan ağacın çok çirkin,yaşlı ve kupkuru olduğunu söyledi.
İkinci oğlan hayır, yeşillikle doluydu ve canlıydı dedi.
Üçüncü oğlan başka fikirdeydi .
Çiçekleri vardı ve
kokusuyla görüntüsüyle o kadar muhteşemdi ki
daha önce hiç böyle bir şey görmemişti.
Sonuncu oğlan hepsinin haksız olduğunu
ve ağacın meyvelerle dolu,
canlı ve hayat dolu olduğunu belirtti.
Yaşlı adam oğullarına hepsinin haklı olduğunu söyledi.
Çünkü hepsi farklı mevsimlerde ağacı görmeye gitmişti.
Onlara bir ağacı veya bir insanı
kısa bir süre veya
bir mevsim tanıdıktan sonra yargılayamayacaklarını anlatmaya çalıştı.
Ya da neye sahip olup olmadıklarını .....
Gerçekleri ancak sonunda
4 mevsimi gördükten sonra görürsünüz .
Eğer kışın vazgeçersen,
ilkbaharın nimetinden olursun,
yazın güzelliğinden ve sonbaharın bütünlüğünden de...
Bir mevsimin acısının,
diğer güzel mevsimleri parçalamasına izin vermeyin.
Hayatınızı bir mevsim yüzünden yargılamayın....

Cumartesi, Ocak 24, 2009

NEZAKET

Bir bakıma nezaket;
toplumun koyduğu görgü kurallarına uymak,
onlardan dışarı çıkmamak anlamına gelir.
Resmi bir ziyafette,
evde çocukken yaptığımız gibi,
ekmekleri ufalayıp çorbanın içerisine atamayız.
Bu,nezaketsizlik sayılır.
Buna benzer örnekleri çoğaltabiliriz.
Sizler de örneklerinizi yazar mısınız?

Perşembe, Ocak 22, 2009

DEĞER

Pek çok kişi,
kendini sevmeyi bencil olmakla karıştırır.
Oysa kişi kendini sevmez,beğenmezse,
kendi kendiyle barış içinde olmazsa
brış dalını başkalarına nasıl uzatsın,
onları nasıl sevsin?
Dikkat edin,
kendinden memnun,
kendi içinde huzurlu kişiler,
etrafına en çok sevgi verebilen kişilerdir.
Onun için işe önce kendinizi severek,
kendi kendinizi severek,
kendinizi kendinizle barış içinde tutarak işe başlayın.
(kaynak:mailler)

Salı, Ocak 20, 2009

TAVLA ve SATRANCIN HİKAYESİ

Pers imparatorunun baş veziri
Buzur Mehir tarafından
1400 yıl önce tasarlanan tavla oyunu;
dünyanın en popüler oyunlarından biridir.
Zaman kavramından alınan ilhamla tasarlanan oyunun
zamana böylesine direnmesi son derece etkileyici.
Senenin birliği olarak tavla bir tanedir.
4 köşesi 4 mevsimi,
tavlanın içindeki karşılıklı 6şar hane 12 ayı,
pulların toplamı ayın 30 gününü,
siyah-beyaz pullar gece ve gündüzü,
karşılıklı 12şer hane günün 24 saatini simgeler..

Eski zamanlarda Hint İmparatoru,
satranç oyununu Pers imparatoruna,
yanında bir mektup ile hediye olarak göndermiştir.
Mektubunda oyunla ilgili hiç bir açıklama yapmazken
şöyle bir mesaj yazmıştır.

Pers imparatoruna;
Kim daha çok düşünüyor,
Kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi görüyorsa
O kazanır.
İşte hayat budur...

Pers İmparatoru
dönemin en alim veziri olan Buzur Mehir ile
bu mesajı paylaşarak,
ondan oyunu çözmesi
ve kendisinin de karşılık olarak
Hint İmparatoruna hediye edilmek üzere
başka bir oyun icat etmesini ister.
Vezir haftalarca çalıştıktan sonra
gönderilen satrancın her taş hareketini
ve oyunu çözer
daha sonra da on günde tavlayı icat eder
ve imparatora sunar.
Hint İmparatoruna
tavla oyunuyla birlikte gönderilmek üzere
şöyle bir mesaj hazırlanır.

Hint imparatoruna;
Evet,
Kim daha çok düşünüyor,
Kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi görüyorsa
O kazanır.

Ama biraz da şanstır!

İşte hayat budur...

Cumartesi, Ocak 17, 2009

DÜŞÜNCELERİN NEYSE HAYATINDA ODUR



Efsane Wimbledon'un ilk zenci Şampiyonu Arthur Ashe
kan naklinden kaptığı AIDS'den ölüm döşeğindeydi..
Hayranlarından biri sordu..
'Tanrı böylesine kötü bir hastalık için neden seni seçti?'
Arthur Ashe cevap verdi..
'Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar,
5 milyonu tenis oynamayı öğrenir,
500 bini profesyonel tenisçi olur,
50 bini yarışmalara girer,
5 bini büyük turnuvalara erişir,
50'si Wimbledon'a kadar gelir,
4'ü yarı finale, 2'si finale kalır.
Elimde şampiyonluk kupasını tutarken
Tanrı'ya 'Neden ben?' diye hiç sormadım.
Şimdi sancı çekerken Tanrı'ya nasıl 'Niye ben?' derim?.
Mutluluk insanı tatlı yapar.
Başarı ışıltılı..
Zorluklar güçlü..
Hüzün insanı insan yapar,
yenilgi mütevazı..
Tanrı'ya asla 'Neden ben' diye sormayın.
Ne olacaksa olur.

Eğer bir dış etken seni üzerse
Duyduğun acı o şeyin kendisinden değil
Senin ona verdiğin değerden geliyordur.
Onu da her an ortadan kaldırma gücün vardır.
(KAYNAK:MAİLLER)

Cuma, Ocak 16, 2009

GÜL YAPRAĞI


Uzakdoğu'da bir budist tapınağı,
bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu.
Burada geçerli olan incelik;
anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti.
Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi.
Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi.
Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu,
o yüzden kapıda herhangi bir tokmak, çan veya zil yoktu.
Bir süre sonra kapı açıldı,
içeridelki budist, kapıda duran yabancıya baktı.
Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı.
Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu.
Budist bir süre kayboldu,
sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü
ve bu kabı yabancıya uzattı.
Bu, yeni bir aracıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti.
Yabancı tapınağın bahçesine döndü,
aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı.
Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı.
İçerideki budist saygıyla eğildi
ve kapıyı açarak yabancıyı içeri aldı.
Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı...
(kaynak:mailler)

(DÜŞÜNCELERİNİ İYİ YOLDA KULLANAN KİŞİNİN GÜCÜ PEHLİVANINKİNDEN FAZLADIR. ARTHUR COLTON)

Salı, Ocak 13, 2009

İYİ BİR ARKADAŞIN ÖZELLİKLERİ

1-Arkadaşlar arasında yerine getirilmesi kararlaştırılan sorumlulukları gerçekleştirir.
2-Yerine getiremeyecği sözler vermekten sakınır.
3-Dürüst,sadık,güvenilirdir.
4-Çevresindeki insanların duygularına saygı gösterir.
5-Eleştirilere,konuşmanın başında yer vermekten kaçınır.
6-Eleştiride dikkatli ve yapıcı davranır.
7-İnsanlara karşı samimi davranır.
8-Dakiktir.
(Bu konuda düşüncelerinizi gönderir misiniz?)

Pazar, Ocak 11, 2009

MERHABA

Sanırım artık tekrar yazabileceğim.
İnternetim bozuktu.
Umarım herkes okur.
Hoşçakalın!
Bugünlük bu kadar.