Çarşamba, Ekim 31, 2012

ÇİNLİ BİLGEDEN ÖĞÜTLER


ÇİNLİ BİLGEDEN EVLENECEK KADINLARA 5 ÖĞÜT
1-Ev işlerinde sana yardım edecek olan,
aynı zamanda iyi bir işi olan bir adam bulman önemlidir.
2-Esprili ve seni güldürmesini bilen bir adam bulman önemlidir.
3-Güvenebileceğin ve hiç yalan söylemeyecek bir adam bulman önemlidir.
4-Yatakta iyi ve seninle sevişmeyi seven bir adam bulman önemlidir.
5-Bu dört adamın birbirlerini tanımamaları önemlidir.
(BUGÜN DE BÖYLE ESPRİLİ YAZI YAZMAK İSTEDİM.
SİZ SAKIN BÖYLE YAPMAYIN.)
(kaynak:mailler)

Cuma, Ekim 26, 2012

Kaç yaşında olursak olalım


Yaşadığı şehirden, 
bulunduğu ortamdan
kısacası yaşantısından sıkılan bir adam, 
cebindeki az miktar para ile 
yanına hiçbir şey almadan 
bulunduğu kenti terk edip 
daha önce hiç bilmediği bir ülkeye gitmiş.
 Oraya henüz alışmaya çalışırken birden bir ses duymuş.
 Bir çığırtkan, avazı çıktığı kadar meydanda bağırıyormuş:
- Tiyatro! Gelin! Kaçırmayın! Bu akşam Tiyatro!...
Adam hayatında hiç tiyatroya gitmemiş 

ve inanılmaz derecede merak etmiş.
Biletin nereden alındığını öğrenmiş. 
Bilet fiyatı cebindeki tüm para kadar olmasına rağmen 
hiç tereddütsüz bileti almış. Başlamış merakla oyunu izlemeye...
Oyun bitmiş, 
herkes dağılmış 
ve bizim meraklı  öylece kalmış, 
izlediği muhteşem oyun karşısında.
O sırada temizlikçi tarafından salonu boşaltmak için ikaz almış.
 Adamsa:
- Bana müdürünüzün yerini söyler misiniz?
 Onunla bir şey konuşmam gerek...demiş.
Seyrettiği oyunun etkisi ile müdür ile konuşmuş
 ve ne olursa olsun, 

ne iş olursa olsun 
buranın bir parçası olmak için çalışmak istediğini belirtmiş.
Müdür çok şanslı olduğunu, 

şu sıralarda bir temizlikçi aradığını 
fakat önce  onu denemesi gerektiğini ifade etmiş 
ve denemek  üzere 
aylardır el değmemiş bir kütüphanenin temizliğini uygun bulmuş.
 - İşte burayı temizle. Eğer beğenirsem seni işe alırım... 

demiş ve gitmiş.
Tiyatro aşkının verdiği şevk ile 

temizlik beklenenden kısa sürede bitmiş.
 Müdür odayı görmeden adamın samimiyetine inanmamış. 

Onu diğerleri gibi işi savsaklayan biri sanmış. 
Fakat odanın temizliğini görünce 
hayretler içinde kalmış. 
Aylardır içeriye girilmeyen oda gıcır gıcır oluvermiş. 
Müdür bu  çabuk ve becerikli adamı işe almaya karar vermiş.
 - Tamam seni işe alıyorum
 - Fakat benim yatacak yerim yok.
 - O zaman burada yatarsın 

ve işe daha erken başlarsın.
İstediği olan tiyatro tutkunu, 

huzurlu bir şekilde odayı terk ederken müdür:
- Adın neydi senin buraya yazalım.... demiş.
  Aldığı cevap ise;
- William! William Shakespeare!... olmuş.
 Bu hikaye hem insanı dehşete düşürücü 

hem de ilham verici. 
Shakespeare tiyatro yaşantısına bu şekilde başlamış.. 
Tam kırk (40) yaşında... 
tiyatroyu o yıllarda tanımış 
ve büyük bir azimle o muhteşem oyunları yazmış.
 Üstelik büyük bir fedakarlık göstermiş mesleği için.
 Meslek hayatı boyunca sadece üç saat uyuyarak yaşamını sürdürmüş. 

Sabah erken kalkıp oyun provasını yapıyor
oyununu oynuyor ve akşam yeniden oyun yazıyor...
Bu böyle sürüp gitmiş.
Bu hikayeyi ilk duyduğumda 

yaşamım için duyduğum kaygıları bir kenara bıraktım. 
Anladım ki, 
hiçbir şey için geç değil. 
İnsan eğer isterse 
imkansız gibi görünen olayları da gerçekleştirebilir.
 Yeter ki yürekten istesin 

ve bunun için çaba sarf etsin. 
Hiçbir şey için geç değil.
 Kaç yaşında olursak olalım.(

Kaynak:gerçekler)

Pazar, Ekim 21, 2012

ÜÇ TANE SARI GÜL


Süpermarkete alışveriş için girmemiştim aslında..
37 yıllık kocamı kaybedeli bir hafta olmuştu
ve
bu dükkanda onunla ne tatlı anılarımız vardı.
Rudy sarı gülleri çok sevdiğimi bilirdi.
İçim hem sevinç hem hüzünle doluydu.
Birkaç şey alıp sepete attım.
Tek kişi için alışveriş,
iki kişiye alırkenden daha çok düşündürüyor insanı.,
nedense..
Et reyonunun önünde bifteklere bakıp,
Rudy'nin bunlara nasıl bayıldığını hatırlarken
bir genç kadın geldi yanıma..
İnce,uzun,güzel bir sarışındı..
Bir kocaman pirzola paketi aldı,
sepetine attı..
Sonra durdu,düşündü,
pirzolaları sepetten çıkarıp,
tekrar rafa koydu..
Ona tebessüm ederek baktığımı farketti aynı anda..
"Kocam pirzolayı çok sever,
ama bu fiyatla da alamam ki..
Bilemiyorum.."
Dokunsalar ağlayacağım..
Mavi gözlerinin taa içine baktım.
"Kocam sekiz gün önce öldü."
dedim,
sesimin titremesini kontrola çalışarak..
"Alın bu pirzolaları
ve
birlikte olduğunuz her anın hazzını yaşayın.."
Başıyla evetledi..
Pirzolaları tekrar sepetine koydu ve yürüdü..
Ben de süt,peynir reyonuna gittim.
Şimdi artık hangi büyüklükte süt almalıyım,diye düşünürken,
bana doğru gelen yeşil elbiseye dikkat ettim.
Oydu..
Sarışın kadın..
Yüzünde o güne dek rastlamadığım kadar güzel
ve anlamlı bir tebessüm vardı..
Göz göze geldik..
"Bunları size aldım."dedi.
"Kasaya vardığınızda,parasının ödendiğini göreceklerdir.."
Uzandı,yanaklarımdan öptü ve..
Ve sepetime,
uzun saplı üç sarı gül bıraktı..
Ona ne yaptığını,
bu güllerin benim için ne mana ifade ettiğini söylemek istedim,
ama mümkün mü?..
Hıçkırıklara boğulur ve gözyaşlarım görmemi hızla engellerken,
uzaklaştığını hayal meyal seçtim..
Sepetimdeki sarı güllere baktım..
Hem de üç taneydiler..
Nerden biliyordu?
Birden anladım..
Bilmiyordu ki..
Dükkanda yalnız değildim..
Gözlerimde yaşlarla yukarı doğru baktım..
"Rudy.."dedim..
"Rudy,beni unutmadın,beni hala bırakmadın değil mi?.."
Rudy,gene benimle gelmişti alışverişe..
Bu kadın onun perisiydi..
"Ağlamak güzeldir..
Süzülürken yaşlar gözünden,
Sakın utanma.."
Aynen öyle..
Geliyorsa içinizden aldırmayın..
Ben de öyküyü çevirirken ağladım zaten..
HATTA BEN DE BLOGA YAZARKEN AĞLAMAKLI OLDUM.
En iyi ağlamayı,en çok sevenler bilir!..
Tüm sevgililere bir gönül gülü de benden..
kaynak:yok

Perşembe, Ekim 11, 2012

NEDEN?


*Neden bozulan otobüsün yolcuları
bizim otobüsümüze aktarıldığında
onlara mültecilermiş gibi bakarız?
*Neden her gördüğümüz haritada
hemen Türkiye´yi bulmaya çalışırız?
Millet olarak dünyada kaybolma kompleksimiz mi vardır?
*Neden insanlar birbirlerine sarılınca sağa-sola sallanırlar?
*Neden öğrenciler ilköğretimin beşinci sınıfına kadar öğretmene
´öğretmenim´ diye seslenirken
altıncı sınıfta bir anda ´hocam´diye seslenmeye başlarlar?
*Neden sınavlarda ´4 yanlış bir doğruyu götürür´
şeklinde bir uygulama ile öğrenciler cezalandırılırlarda
´4 doğru bil, bir doğru da bizden´ şeklinde
bir kampanya başlatılıp
zekaya ve riske girme cesaretine ödül verilmez?
*Neden insanlar kapalı bir alandan yağmur yağan alana çıkınca
kafalarını eğerler?
Yağmura duyulan saygıdan mıdır yoksa ondan tırstığımız için midir?
*Neden dükkanını kapatıp giden esnaf,
kapıya ´10 dakika sonra dönücem´ yazar,
ne zaman gittiğini nasıl anlarız?
*Televizyona çıkan insanlar neden kendilerini
Türkiye´deki bütün insanların izlediğini sanırlar?
Örn: Şu anda 70 milyon bizi izliyor...
*Neden gözlerinden öperim denir?
İnsan vücudunda öpülecek daha uygunsuz bir yer var mıdır?
Kimse kimseyi gözünden öpmüş müdür?
*Düğünlerde neden ´Dom Dom Kurşunu´ ile göbek atılmaktadır.
´Bir avcı vurdu beni, bin avcı beni yedi´
gibi sözler beşliğinde kendinden geçen başka milletler var mıdır?
*Neden bazı kızlarımız şirin bir hayvancağız gördüklerinde
´inanmıyorum!´ derler,
inanılmayacak olan nedir?
*Cumartesi ve Pazartesi´nin neden kendi isimleri yoktur?
*Dolmuşlardaki fiyat tarifesinde
´en kısa mesafe´ neden
´indi-bindi´ olarak tabir edilir?
Önce inilip sonra mı binilir?
Bir terslik yok mudur?
*Bir programı kurarken neden ´kabul ediyorum´
ya da ´kabul
etmiyorum´ seçenekleri vardır?
O kadar parayı bayılıp bir bilgisayar programı satın aldıktan sonra
´kabul etmiyorum´ seçeneğini işaretleyen
bir takım saf kişiler mevcut mudur?
* Bulmacalarda boru sesinin karşılığı neden hep ´ti´dir?
Bulmacaları hazırlayan arkadaşlar hiç ´ti´
diye ses çıkaran boru görmüşler midir?
* İpana 7 reklamındaki kıza
´Ne zamandan beri Ipana 7 kullanıyorsun?´
diye soran doktor, İpana 7´nin yeni bir ürün olduğunu ve
reklamdan sadece bir kaç gün önce piyasaya çıktığını bilmemekte midir?
*Neden futbol takımı olan Ajax ´Ayaks´ diye okunur da
temizlik ürünü Ajax´Ajaks´ diye okunur?
* Neden ilanlarda ´doktordan temiz araba´ diye yazılır?
Hipokrat yemininde
´arabamı temiz kullanacağım´
şeklinde bir madde mi vardır?
(kaynak:mailler)

Pazar, Ekim 07, 2012

Her duyduğunuza,gördüğünüze inanmayın.

1-Her duyduğunuza, 
  gördüğünüze inanmayın. 
  Görünenin ve duyulanın ardındakini araştırın.
2-Kalbinizin söylediği yer, 
  hiç bilmediğiniz, 
  hiç uğramadığınız bir yer de olsa 
  gidip bakın.
3-Ne istediğiniz kadar, 
  istemediğinizi de bilin. 
  Karar verme aşamasında 
  daha belirleyici bir kriterdir.
4-Tecrübeli kişilerin önerilerini 
  kulak arkası etmeyin. 
  Onlardan daha zeki 
  ve daha bilgili olduğunuzu düşünseniz bile...
5-Burnunuzun dikine gitmeyin. 
  İnat, 
  kimi zaman 
  engelsiz bir yolda bile
  önünüze engebeler çıkarabilir.
6-Talihinize fazla güvenmeyin. 
  Şimdiye kadar yüzüne gülmüş olması 
  bundan sonra da öyle olacağı anlamına gelmez.
7-Neyi bildiğiniz kadar 
  neleri bilmediğinizin de farkında olun.
  Bilmedikleriniz 
  bazen daha sadık yol göstericidir.
8-Kendinize boy aynasından şöyle bir bakın. 
  Başkalarının gözünde 
  nasıl bir imaj yarattığınızı, 
  söz ve davranışlarınızın 
  nasıl etkiler bıraktığını keşfedin.
9-Yaptıklarınızı, 
  söylediklerinizi 
  ve söylemediklerinizi sorgulayın.
  Bunlar 
  sizi 
  ve kimliğinizi oluşturur.
10-Bir insanı değerlendirirken 
  onun hakkında 
  diğerlerinin 
  ne söylediğinden çok,
  onun diğerleri hakkında neler söylediğine bakın.
11-Olayların görünen yüzü sizi kandırmasın, 
  aklınızı çelmesin. 
  Hakikat 
  madalyonun görünmeyen yüzünde saklı olabilir.
12-Özgür fikirli olun 
  ama sabit fikirli olmayın.
13-Her işi zamanında yapın. 
  Vaktini aşan görevler 
  hem kafanızı karıştırır 
  hem huzurunuzu kaçırır.
14-Güveneceğiniz insanları iyi seçin.
15-Esnek olun. 
  Şartlara, 
  yere ve duruma göre pozisyon almayı bilin.  
16-Çok boyutlu düşünün. 
  Duruma, 
  hoşunuza gitmeyen pencerelerden de bakmaya cesaret edin.
17-Olayları ve soruları 
  sadece 
  kendi istek ve ihtiyaçlarınız açısından değerlendirmeyin.
18-Kusur bulmak yerine, 
  tamir etmenin 
  ve 
  onarmanın yollarını arayın.
19-Ne zaman konuşmanız, 
  ne zaman sessiz kalmanız gerektiğini, 
  bunların hangisinin 
  ne zaman etkili olduğunu bilin.
20-Paranoyak olmayın 
  ama tedbiri de elden bırakmayın.
(kaynak:mailler) 
 
 

Cumartesi, Ekim 06, 2012

DÜŞÜNCELERİN NEYSE HAYATINDA ODUR


Efsane Wimbledon'un ilk zenci Şampiyonu Arthur Ashe
kan naklinden kaptığı AIDS'den ölüm döşeğindeydi..
Hayranlarından biri sordu:
'Tanrı böylesine kötü bir hastalık için neden seni seçti?'
Arthur Ashe cevap verdi:
'Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar,
5 milyonu tenis oynamayı öğrenir,
500 bini profesyonel tenisçi olur,
50 bini yarışmalara girer,
5 bini büyük turnuvalara erişir,
50'si Wimbledon'a kadar gelir
4'ü yarı finale, 2'si finale kalır.
Elimde şampiyonluk kupasını tutarken Tanrı'ya: 'Neden ben?' diye hiç sormadım.
Şimdi sancı çekerken Tanrı'ya nasıl:
'Niye ben?' derim?.
Mutluluk insanı tatlı yapar.
Başarı ışıltılı..
Zorluklar güçlü..
Hüzün insanı insan yapar, yenilgi mütevazı..
Tanrı'ya asla: 'Neden ben' diye sormayın.
Ne olacaksa olur.

Eğer bir dış etken seni üzerse
Duyduğun acı o şeyin kendisinden değil,
Senin ona verdiğin değerden geliyordur.
Onu da her an ortadan kaldırma gücün vardır.
(kaynak:mailler)

Salı, Ekim 02, 2012

SÖZ KUŞLARIN



SEVGİLİ insanoğlu!
Bugünlerde aramız limoni.
Söz almamızın nedeni de bu ya zaten...
Yok, barış çağrısı değil, bizimki içini dökme isteği sadece.
"Kuş içini döker mi?" diyeceksiniz...
Sahi... Sizin gözünüzde biz canlıyızdır ama canımız yoktur.
Biz ölmeyiz bile hatta.
Ancak telef oluruz. Di mi?
Oysa canımız yanar bizim de...
Can korkumuz da vardır.
"Pırr" diye uçuvermemiz nedendir zannedersiniz...
Bir saçma değdiği zaman içimizden birine,
eksilmiş olmayız sizin gözünüzde...
Birbirimizin kopyası olduğumuz için midir,
üç eksik beş fazla olmamız fark etmez size göre.
Evet, aynı türden olanlarımız birbirinin kopyasıdır hemen hemen.
Yumurtadan çıktığımızda isim de konmaz bize.
Yani birimizin ötekini görünce
"A bu bizim Selahattin!" demesi mümkün değildir
ama bir saçma değdiğinde birimize, "bir kuş ölmüştür".
Hepimiz bağrışırız o esnada.
Siz silah sesinden ürktüğümüzü sanırsınız.
Ölen arkadaşımıza ağlarız oysa.
Pike yaparız bazen son defa yakından görebilmek için...
Leş kargalarını hatırlatacaksınız şimdi.
Tamam da onların zaten adı üstünde!
Doğanın kanunu olarak varlar.
Peki bazılarınızın "insanken "leş kargalığı"nı seçmesine ne diyorsunuz?
Neyse...
Üstüne konup sokağı pisletiyoruz diye
ağaçları bile kesen "sevgisizler"i saymazsak sevdik birbirimizi bunca zaman.
Şarkılara, türkülere konu edeniniz...
Sevdiğine haber uçurmamızı isteyeniniz oldu.
Talih saydınız bizi...
Barışın sembolü bile olduk.
Pencerenizin önüne yem bıraktınız...
Çoluk çocuk elde dürbün konakladığımız yerlere koştunuz...
Sonra...
Yıllardır bizi kırıp geçiren bir virüs değişime mi uğramış ne...
Bir baktık ki aşağısı toz duman!
Şöyle söyleyelim, kanatlılardan kala kala bir "kanatlı pet" kalmış.
Şimdi bizim için de adeta "Görüldüğü yerde vurulacak!" emri var.
Hayır, merak ediyoruz,
kendi aranızdaki bulaşıcı hastalıklarda da
"ne olur ne olmaz" diye o "itlaf" dediğiniz şeyden yapıyor musunuz?
Ama haklısınız!
Bizi size sayıyla vermediler ya!
* * *
Bugün yeni bir haber aldık.
Avcılar, sulak alanlarda konaklayan bizlerin,
her türümüzden 3'er tane vurup laboratuvara göndereceklermiş.
Hasta mıyız değil miyiz diye.
Ya hasta çıkmazsak?
Sizin bir lafınız vardır hani... "B.k" yoluna gitmek" miydi...
Ama yine şu "Selahattin olmama" meselesi tabii.
Size bir şey diyelim mi...
Kendinizi medeniyet olarak bir noktaya geldiniz zannediyorsunuz di mi?
Bilişim çağı, üstün teknoloji, şu bu...
Fakat hálá ilk insanlar gibi öldürerek koruyorsunuz kendinizi, farkında mısınız?
Bir arpa boyu yol alamadınız aslında.
"Kuş beyinli" dersiniz bir de...
Hıh!
(kaynak:mailler)