Pazar, Nisan 30, 2006

KELEBEK ÖPÜCÜKLER


Çoğu zaman,pek çok şeyi çocuklardan öğreniriz.
Bir süre önce,bir arkadaşım,3 yaşındaki kızını,
bir rulo altın renkli kaplama kağıdını ziyan ettiği için cezalandırmıştı.
Durumları iyi değildi
ve
kızının kağıtları,ağacın altına koyacağı bir kutuyu süslemeye harcaması
onu çok sinirlendirmişti.
Buna rağmen küçük kız,ertesi sabah hediyeyi babasına getirdi
ve
''Bu senin için babacığım.''dedi.
Arkadaşım,gösterdiği tepki için kendini suçlu hissetti,
ama kutunun boş olduğunu görünce için için sinirlenmekten de kendini alamadı.
Kızına bağırdı:
''Birine bir hediye verdiğin zaman içinin dolu olması gerektiğini bilmiyor musun?''
Küçük kız babasına yaşlı gözlerle baktı ve şöyle dedi:
''Ama babacığım,kutu boş değil ki.Ben kutunun içine öpücüklerimi üflemiştim.
Hepsi senin için babacığım.''
Babanın içi paramparça olmuştu.
Kızını kucakladı ve onu affetmesi için yalvardı.
Arkadaşım bu altın renkli kutuyu yatağının başucunda yıllarca sakladığını anlattı bana.
Ne zaman cesaretini kaybetse,kutunun içinden hayali bir öpücük çıkarıyor
ve onu oraya koyan çocuğunun sevgisini hatırlıyordu.
Gerçek anlamda bakmak gerekirse,
herbirimiz arkadaşlarımız ve ailelerimiz tarafından bize sunulan
akrşılıksız sevgi ve öpücüklerle dolu altın renkli kutulara sahibiz.
Dünyada sahip olabileceğimiz daha değerli bir şey olamaz.
Şimdi arkanıza yaslanın ve düşünün.
Neyi mi????????
yazar:bilinmiyor

Salı, Nisan 25, 2006

BİZ NE DİYECEĞİZ?

*Tanrı bize ne marka araba kullandığımızı sormayacak.
Ama gerektiğinde kaç çaresiz insana yardım etmek için arabamıza aldığımızı soracak.
*Tanrı bize kaç kere fazla mesai yaptığtımızı sormayacak.
Ama ailemiz ve sevdiklerimiz için ne kadar fazla çalıştığtımızı soracak.
*Tanrı bize kaç tane kıyafetimiz olduğunu sormayacak.
Ama kaç muhtaç insana kıyafetlerimizi verdiğimizi soracak.
*Tanrı bize hayatta ne kadar yüksek bir statüye geldiğimizi sormayacak.
Ama daha aşağı stadüde olanlara nasıl davrandığımızı soracak.
*Tanrı bize evimize ne kadar eşya girdiğini sormayacak.
Ama onları alırken ve kullanırken ne kadar tutumlu davrandığımızı soracak.
*Tanrı bize ne kadar para kazandığımızı sormayacak.
Ama parayı kazanmak için hangi yollardan geçtiğimizi soracak.
*Tanrı bize yaptıklarımızın ne kadar takdir edildiğini sormayacak.
Ama başkalarının yaptıklarını ne kadar takdir ettiğimizi soracak.
*Tanrı bize işyerindeki unvanımızı sormayacak.
Ama o unvanı haketmek için ne kadar çabaladığımızı soracak.
*Tanrı bize hayatta kendimize nasıl yardım ettiğimizi sormayacak.
Ama gerektiğinde başkalarına yardım edip etmediğimizi soracak.
*Tanrı bize kaç arkadaşımız olduğunu sormayacak.
Ama kaç kişinin dostluğuna layık olabildiğimizi soracak.
*Tanrı bize kendi haklarımızı nasıl koruduğumuzu sormayacak.
Ama başkalarının haklarına saygılı olup olamadığımızı soracak.
*Tanrı bize nasıl bir çevrede yaşadığımızı sormayacak.
Ama çevremizdekilerle iyi geçinip geçinmediğimizi soracak.
*Tanrı bize tenimizin rengini sormayacak.
Ama karakterimizdeki her ayrıntıyı soracak.
*Tanrı bize sözlerimizin davranışlarımıza ne kadar uyduğunu sormayacak.
Ama ne kadar uymadığını soracak.
VE BİZ NE DİYECEĞİZ?
yazar:bilinmiyor

Pazar, Nisan 23, 2006

ATATÜRK SEVGİSİ




Adın dilimizde türkü,
Acın sardı koca Türk'ü.
Nasıl alır Anıtkabir
Kalbimizden Atatürk'ü?

Sevgin kalbimizde bayrak,
Adın vatan,aşkın toprak;
Seni açıyor tabiat
Çiçeç çiçek;yaprak yaprak.

Sevgilerin üstünde sen
Günaydınımızda,günde sen;
Senin nefesindir mutlak
Bahar rüzgarında esen.

Aşkınla bize hız oldun,
Adınla adımız oldun,
Vatan uğrunda içilen,
En büyük andımız oldun.

Sensin göğsümüzde atan,
Sensin gönlümüzde yatan;
Senin adında birleşir,
Şeref,bayrak,millet,vatan!

Zeynep Arıcan


Cumartesi, Nisan 22, 2006

Perşembe, Nisan 20, 2006

EV KADINLIĞI


Adamın birisi bir gün hastalandı.
O gün canı işe gitmek istemiyordu.
Karısı ne güzel hep evde kalıyor,hiç işe gitmiyordu.
Birden içinden Allah'a şöyle bir dua edeceği tuttu.
Allahım hergün işe gidip,8 uzun saat boyunca evim ve eşimin rahatı için çalışıyorum.
Eşim ise evde yalnızca oturuyor.
Ne olur,bir gün için benim yerime geçip,ne zor bir hayat yaşadığımı görmesini sağla.
Hikaye bu ya...birden bire adamın dileği yerine geldi.
Ertesi sabah,adam karısının vücudunda uyandı.
Hemen yataktan fırladı,eşinin kahvaltısını hazırladı,çocukları uyandırdı,
elbiselerini hazırladı,onların da kahvaltılarını hazırladı,yedirdi,
beslenme çantalarını hazırladı,çocukları okula götürdü,eve döndü.
Hemen evi toparladı,yıkanacak bulaşıkları ve çamaşırları halletti.
Temizleyiciye götürülecek olanları eline alıp,
telefon faturasını ödemek için Türk Telekom'a gidip sıraya girdi.
Faturayı ödedikten ve temizleyiciye uğradıktan sonra akşam yemeği için alışverişe gitti.
Eli kolu dolu bir vaziyette eve döndü.
Bu arada öğle olmuştu.
Evi, özellikle yemek masasının altını elektrik süpürgesi ile süpürdü.
Eşyaların tozunu aldı.
Mutfağı sildi.
Çocukların okuldan gelince atlayacakları keki pişirdi.
Çocukları okuldan alma zamanı gelmişti.
Yolda onlarla sohbet etti.
Okulda olanlar konusunda onlara akıl verdi.
Eve geldiklerinde,
derslerini kontrol edip,çalışmaları için masalarına oturmalarını sağladı,
onlara süt ve kekten oluşan akşamüstü yiyeceklerini verdi.
Bu arada,yıkadığı çamaşırları ütülemesi gerekiyordu.
Ütü bittiğinde,ancak akşam yemeğini hazırlayacak kadar vakit kalmıştı.
Patatesleri soymaya başladı.Salataalıkları yıkadı.
Pilav için pirinci ıslattı.Etleri çıkarıp,fırın için hazırladı.
Kocası eve geldiğinde,sofraya tabakları yerleştiriyordu.
Akşam yemeğinden sonra,önce eşinin kahvesini pişirdi sonra masayı topladı
ve
bulaşıkları halletti.
Eşinin ve çocukların ertesi günü giyeceği kıyafetleri kontrol etti.
Bu arada çocukların yatma saati gelmişti.
Onlara hikaye okudu.
Salona tv seyretmeye,
biraz gazete okumaya dönmüştü ki,eşi onu yatak odasına çağırdı.
Ne de olsa,adamcağız bütün gün onlar için çalışıp,yorulmuştu.
Şimdi rahatlaması,gevşemesi gerekiyordu.
Bu da onun göreviydi.
Ertesi sabah uyandığında,hemen Allah'a yalvarmaya başladı.
Allahım,özür dilerim,ben ne dediğimi bilmiyormuşum.
Karımın hayatını rahat zannetmekle ne halt işlediğimi şimdi anladım.
Lütfen beni eski halime döndür.
Allah cevap verdi.
Evet dersini aldığını görüyorum.
Herşeyi değiştireceğim ama maalesef 9 ay beklemek zorundasın,
çünkü dün gece hamile kaldın....
yazar:bilinmiyor

Çarşamba, Nisan 19, 2006

FARKINDA OLMAK


Günlerden bir gün-diyelim ki bir yaz-kırlangıcın biri bir adama aşık olmuş.Ve adamın penceresinin önüne konup adama şöyle demiş:
''Ben seni çok seviyorum,lütfen pancereyi açıp beni içeri al da birlikte yaşayalım.''
Adam:
''Olmaz alamam...Sen bir kuşsun, hiç bir kuş adama aşık olur mu?...''
Kırlangıç kısa bir süre sonra tekrar gelmiş:
''Lütfen pencereyi aç,beni içeri al,birlikte yaşarız.Hem ben sana dost ve arkadaş olurum,canında
sıkılmaz,birlikte yaşar gideriz...''
Adam yine:
''Olmaz,alamam...Git başımdan''diye cevap vermiş.
Zaman geçmiş...Sonbahar yaklaşmış...
Kırlangıç üçüncü ve son defa penceresinin önüne konup adama tekrar şöyle demiş:
''Lütfen beni içeri al...Artık soğuklar da başladı,dışarıda kalamam biliyorsun ben sıcak havalarda yaşayabilirim sadece...beni içeri almazsan başka sıcak ülkelere gitmek zorunda kalırım.Lütfen beni içeri al da burada kalayım.Birlikte yemek yer,omuzuna konar,seni neşelendirir,sana yarenlik ederim.Hem de benim gibi yalnızsın...''
Adam:
''Git derhal başımdan!...Ben yalnız kalırım''demiş ve kuşu kovmuş...
Kırlangıçta bu cevap üzerine üzüntülü bir şekilde uçmuş ve uzaklara gitmiş...
Adam kırlangıç uzaklara gittikten sonra düşünmüş:
''Ben ne aptal,ne kadar akılsız bir adamım,niye kırlangıçla birlikte kalmayı kabul atmadim?Ne güzel birlikte kalırdık.''demiş kendi kendine ve çok pişman olmuş.Pişman olmuş ama iş işten geçmiş.Kendi kendine:
''Nasıl olsa sıcaklar başlayınca kırlangıcım yine gelir,ben de onu içeri alır birlikte mutlu bir hayat sürerim.''demiş ve penceresini sonuna kadar açıp beklemeye başlamış.Yazın gelmesiyle kırlangıçlarda gelmeye başlamış.Ama onun kırlangıcı gelmemiş.Yazın sonuna kadar hiç penceresini kapatmadan pencerenin başında beklemiş ama boşuna...Kırlangıç yokmuş!Gelen kırlangıçlara sormuş ama onun kırlangıcını gören olmamış.
Sonunda bir bilge kişiye halini danışmak ve ondan bilgi almak için gitmiş.Bilge kişiye anlattıktan sonra bilge kişi ona şöyle demiş:
''KIRLANGIÇLARIN ÖMRÜ 6 AYDIR''
Hayatta bazı fırsatlar,ömründe bir defa eline geçer ve değerlendiremezsen uçup gider...
Hayatta bazı insanlar vardır,ömründe bir kez karşına çıkar ve fark edemezsen,değerini bilmezsen uçup gider...
Ve asla geri gelmezler...
Dikkatli olun...
Farkında olun...
Ve bir düşünün acaba kaç kırlangıcı kovaladınız pencerenizden bugüne değin?....
yazar:bilinmiyor

Pazartesi, Nisan 17, 2006

İŞ YERİNDE DE GÜLÜNÜR













Bazı insanlar kendilerini çok ciddiye alır.
Sanki kendileri ya da yaptıkları iş o kadar,o kadar önemlidir ki,
gülmeye zamanları yoktur.
Ben,birlikte çalıştığım arkadaşlarıma işlerini ciddiye
ama
kendilerini biraz hafife almalarını söylüyorum.
Böylece yaptıkları iş konusunda daha dengeli
ve
yeni düşüncelere açık bir bakış açısına sahip olacaklarına inanıyorum.
Gülmek,zorlandığınız ve kendinizi baskı altında hissettiğiniz anlarda bile
işinizden keyif almanızı sağlayacak bir emniyet subapı görevi görür.
Mizah duygunuzu korumanın yolları şunlardır:
1)KENDİNİZE ZAMAN AYIRIN
Hergün rahatlamak ve neşelenmek için kendinize zaman ayırın.
Bunun için okuyabilir,yürüyüşe çıkabilir,yogo yapabilir
ya da çocuklarınızla oyun oynayabilirsiniz.
Benim önerim her sabah yarım saat erken kalkarak gününüzün akışını kolaylaştırmanız;
böylece kazanacağınız zamanı pekala kendi kyfiniz için kullanabilirsiniz.
2)BAŞKALARINA ÖRNEK OLUN
Sizinle çalışan insanların sizin mizah duygunuzu paylaşabileceklerini,
size şaka yapabileceklerini bilmelerini sağlayın.
Eğer yönetici ya da işyerinin sahibi iseniz,
işyerinin havasını belirlemekte daha etkilisinizdir.
İşyerinde neşelenmenin bir sakıncası olmadığını ve
başarıların kutlanması gerektiğini göstermelisiniz.
3)KENDİNİZE''100YIL SONRA BUNUN NE ÖNEMİ OLACAK?
SORUSUNU SORUN
Eğer bugün yaşadığınız olay bundan 100 yıl sonra bir fark yaratmıyacaksa,
gerginlik yaşamaya ne gerek var?
Siz üzülüp sıkılmak yerine bir plan yapın ve hedefinize doğru adım adım yaklaşın.
Çocuklarım küçükken onlarla birlikte parka ya da hayvanat bahçesine gittiğimizde,
anne babaların çocuklara bağırdığını görürdüm.
Eğlenmek için çocuklarla beraber bir yerlere gidip
sonra da onlara bağırmak bana çok saçma gelirdi.
Anne babaların,düşünce yapılarını değiştirmeleri gerektiğine inanırdım.
Çocuklarım birbirlerini kovalamaya ya da komiklik yapmaya başladıklarında
ben de onlara katılır,üstelik onlardan çok eğlenirdim.
Şimdi bu yeteneğimi özellikle şirket toplantılarımızda kullanıyorum.
Şimdiye kadar yaşamında az da olsa iyi birşeyler olmayan insana rastlamadım.
İş ya da özel yaşamınızda bazen herşey alt üst olmuş görünebilir
ama eğer bakmak için yeterince zaman harcarsanız
HER ZAMAN OLUMLU BİR YÖN DE OLDUĞUNU GÖRÜRSÜNÜZ!
yazarı bilinmiyor

Pazar, Nisan 16, 2006

KÖTÜ HABER






İstanbul'da üniversitede okuyan genç kız Ankara'daki babasına telefon etmiş:
''Baba,merhaba.Ben Aylin...''
''Oooo.Güzel kızım benim.N'abersin bakalım?''
''Hiç sorma babacığım.Hiç keyfim yok valla...''
''Hayırdır,bir sorun mu var?''
Kız ağlamaya başlar;babası ise üzüntü ve meraktan kafayı yemektedir:
''N'ooldu kızım ?Anlatsana...''
''Murat evi terketti.Boşanmak istiyormuş...''
''Ne evi lan?Ne boşanması?Sen ne zaman evlendin de boşanıyorsun?''
''Hani senin hiç hoşlanmadığın esrarkeş çocuk vardı ya.Ben onunla evlendim.''
''İyi halt ettin,zilli.Neyse,artık yapacak bir şey yok.
Versin mahkemeye,hemen boşanın...''
''Boşanalım ama benden 10 000 YTL istiyor.
Eğer vermezsem,iyi zamanlarımızda çektiği çıplak fotoğraflarımı internetten
herkese yollayacakmış...''
''Püüh.Rezil..Çıplak fotoğraf çektirdin,öyle mi?''
''Ama babacığım.O benim kocamdı.
Ne bileyim böyle bir pislik yapacağını.''
''Peki olan olmuş artık.Yarın havale ederim parayı...
Öğleden sonra bankaya gidip çekersin;
sonra da alıp yakarsın o kahrolası fotoğrafları...''
''Sağol baba.Eeee.Şey...Bir de kürtaj için 2 000 YTL ye ihtiyacım var...''
Adam artık iyice fenalaşır.Boğuk bir sesle konuşur:
''Kürtaj mı?Bir de hamile mi kaldın o çocuktan sen?''
''Aslında ondan değil...Yabancı bir çocuk vardı...
Zaten o yüzden ayrılıyoruz ya...''
Adam bayılmak üzeredir.
Nabzı yükselir,tansiyonu düşer,artık inleyerek konuşmaktadır.:
''Biz seni oraya okumaya yollamıştık.,Sen ne haltlar çevirmişsin.
Allah'ım,nedir bu başımıza gelenler...Okulu bitirir bitirmez Ankara'ya dönüyorsun,
yoksa kırarım bacaklarını...''
''İstersen hemen dönebilirim babacığım.
Ben geçen yıl okuldan atıldım çünkü...''
Adam masanın üzerindeki soğuk su dolu sürahiyi başından aşağıya devirir
ve
ancak bu şekilde konuşmasını sürdürebilir:
''Okuldan mı atıldın?Hani birlikte avukatlık yapacaktık?
Eh sen buraya bir gel.Ben sana yapacağımı bilirim.
Evden dışarıya adım attırmayacağım sana.
İlk isteyenle de evlendireceğim...''
''O iş zor be baba.Biliyorsun moda oldu,
artık eşler evlenmeden önce birbirlerinden sağlık raporu istiyorlar...
Pek iyi bir rapor sunacağımı zannetmiyorum ben...''
''Allah'ım,çıldıracağım...Bir de hastalıklar haaa...
Kesin o yabancıdan kapmışsındır...''
''Çok pis arkadaşları vardı.Bilmem hangisinden kapmışımdır...''
Güm diye bir ses duyulur.
Adam kısa bir süre için kendinden geçmiştir;
ancak hemen kendisini toparlayıp tekrar telefonu alır.
''Hemen bu akşam dayını yolluyorum oraya.
Seni alıp gelecek,adresini ver bakıyım...''
''Mahmutpaşa Karakolu'ndayım...
Gelirken kefalet için biraz para getirsin yanında...''
Karakol mu?Bir de karakola mı düştün?Ne yaptın?''
''Dün kafam çok bozuktu,çok içmişim.
Araba kiralayıp dolaşmaya çıktım.
O kafayla Arnavutköy'de kokoreççi dükkanına girdim.
Ama neyseki kimse ölmedi.
Dükkan sahibiyle kiralık araba firmasına biraz para vermek yeter sanırım...''
Adam artık iyice fenalaşmıştır.
Hatta fenalaşmak ne kelime;adeta kahrolmuştur.
Telefonda kısa bir sessizlik olur.
Kız tekrar konuşmaya başlar:
''Babacığım sakın üzülme.
Bütün bunlar bir şakaydı.
Ben sadece sınıfta kaldığımı söylemek için aramıştım...''
Bunun üzerine adam sevinçle ve mutlulukla haykırır:
''Canın sağolsun be güzelim,boşveeeeeer.
Okul da neymiş?
Hiç mühim değil,
tatlı canın sağolsun senin...''
Yazarı bilinmiyor...

Cuma, Nisan 14, 2006

COŞKUN ERTEPINAR

Benim ilk öğretmenlik yaptığım okulum Coşkun Ertepınar İ.O.
Hatta oraya EKOL DİYORUM.
Şimdi o okulun web adresini veriyorum.
coskunertepinar.k12.tr

Perşembe, Nisan 13, 2006

PATATES KÖFTESİ

Bugün size patates köftesinin tarifini yazmak istiyorum.
Tembellik etmeyin deneyin,beğeneceksiniz.
MALZEMELERİ:
12 tane orta boy patates,
4 tane yumurta,
1 çay kaşığı tereyağı,
Dereotu,tuz,
1 çay kaşığı karabiber,
100 gram peynir(kaşar veya beyaz),
1 bardak margarin veya zeytinyağı,
100 gram galeta unu.
HAZIRLANIŞI:
Patatesleri haşlayınız,soyunuz.Püre gibi eziniz.Yumurtaların sarılarını tuz,tereyağı,karabiber,
peynir,dereotu koyunuz.İyice ezinizzzzz ve karıştırınız.İstediğiniz büyüklükte köfteler yapınız.
Yumurta akını iyice çırpınız.Köfteleri önce yumurta akına sonra galeta ununa bulayarak
kızgın yağlı tavaya atınız.Döndüre döndüre kızartınız.
Artık servis yapıp yiyebilirsiniz.Servis tabağında süslemek size ait....
AFİYET OLSUN!!!!!!!!!!!!!

Pazartesi, Nisan 10, 2006

O OLMAZSA YAŞAYAMAM


''O olmazsa yaşayamam.''demeyeceksin
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle O daha az sever seni,
Senin O'nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince,çok ait de olmazsın hem
Çalıştığın binayı,masanı,telefonunu,kartvizitini...
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbirşeyin olmazsa,kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi,ayı,yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı,senin yıldızın olacak.
''O benim.'' diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir
Şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan,renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak....
CAN YÜCEL

Cuma, Nisan 07, 2006

GÖKKUŞAĞI


Aşkın bir adı hüzünse,öbür adı mutluluktur.
Yarısı zorluksa,diğer yarısı rahat bir soluktur.
Bir gün yüreğin kanadığında,biri ağlar ise''O''gerçek dostundur.
Dostlarınla öyle bir yaşa ki,düşman olduğunda hakkında söyleyecek sözleri olmasın.
Düşmanlarınla öyle yaşa ki dost olduğunda yüzün kızarmasın.
Kucakalamaya kollarının yetmeyeceği bir ağaç ,bir tohumla başlar.
En uzun yolculuklar bir adımla başlar.
Gerçek sevgiler ise küçük bir tebessümle başlar.
Değer verdiğin insan sana değer vermiyorsa,bırak kendi değeriyle kalsın.
Lüzumsuz şeylerin peşinden koşan,lüzumlu şeyleri kaçırır.
Gülü öyle bir sevmelisin ki soranlara''dikeni yok''diyebilmelisin.
Dal rüzgarı affetmiştir,ama kırılmıştır bir kere.
İnsanları çılgına çeviren şey,bugünün deneyimi değil,
dün olan bir şey için pişmanlık duymak ve yarının getireceklerinden korku duymaktır.
Geldiğin zaman boşlukları dolduran değil,
gittiğin zaman yeri doldurulamayan ol.
Dostlar ırmak gibidir.
Kimi zaman suyu az,kimileyin çok...
Kiminde ellerin ıslanır yalnızca,
kiminde ruhun yıkanır boydan boya.
Hayatın en güzel anı herşeyden vazgeçtiğimiz zaman,
sizi hayata bağlayan biri olduğunu düşündüğünüz andır.
Karamsar olmak zor değil,
zor olan çılgın bir fırtınadan sonra,
gökkuşağı gibi gülümseyebilmektir.
Bunun da yazarını bilmiyorum.

Perşembe, Nisan 06, 2006

DUA


ULU TANRIM
Her zaman,her yerde ve her konuda benim de konuşmam gerektiği düşüncesinden beni arındır.
Çevremdeki insanların hayatlarını yönlendirme ve hatalarını düzeltme arzusundan beni kurtar.
Konuşurken gereksiz detayları anlatmamam için beynimi serbest bırak ve
bir an önce konuşmanın sonuna varmamı sağla.
Başkalarının ağrı ve acılarını dinleyebilme nezaket ve sabrını ver ve
bu arada kendi ağrı ve sızılarımı onlara anlatmamam için dudaklarımı mühürle(çünkü yıllar geçip yaşlandığımda,ağrı ve sızılar artıyor ve bunlardan herkese bahsetmek bana ayrı bir zevk veriyor.)
Lütfen Tanrım bana arada sırada benim de yanılabileceğim gerçeğini öğret.
Beni olabildiğince iyi insan yap.
Beni melek yap ta demiyorum.
Zira bu tip insanlarla yaşamak zordur.
Tanrım ummadığımız yerlerde güzel şeyler,beklemediğimiz insanların güzel işler yapabildiklerini görebilmemi sağla ve bana bunu onlara söyleyebilme inceliğini ver.
Beni mantıklı bir insan yap,kötümser yapma.
Benim insanlara yardımcı olabilmeme yardımcı ol.
Fakat onlara hiçbir zaman patronluk yapma hevesi verme bana.
Her ne kadar benim çok derin bir akıl stoğum olduğuna ve bu stoktan başkalarının da faydalanmamasının çok büyük kayıp olduğuna inanıyorsam da Ulu Tanrım bırakın bunu göstermeyeyim.
Böylece hayatımın son döneminde etrafımda birkaç arkadaşım olsun istiyorum.
ATAOL BEHRAMOĞLU

Pazartesi, Nisan 03, 2006

GÜLÜMSE


İLK KENDİNE GÜNAYDIN DE UYANIRKEN...
VE İLK KENDİNE GÜLÜMSE AYNALARDA...
BİR TATLI SÖZ SÖYLE KENDİNE TEBESSÜM ET
VE UMURSA KENDİNİTEŞEKKÜR ET...
SEVMEKLE BAŞLAR HERŞEY,KENDİNİ SEV...
VE PAYLAŞTIKÇA ÇOĞALIR,SINIRSIZ VER...
DOST OL KENDİNE DÜRÜST OL...
BİR SEVDA SUN YALANSIZ...
VE DOKUN KENDİNE HESAPSIZ...
İLK KENDİNE GÜNAYDIN DE UYANIRKEN...
VE İLK KENDİNE GÜLÜMSE AYNALARDA...
SONRA GÖRECEKSİN BİNLERCE YÜZDE KENDİ YANSIMANI...
Yazarı bilinmiyor...

Pazar, Nisan 02, 2006

YANKI


Küçük kız babası ile ormanda yürüyüş yapıyorken,ayağı takılıp yere düşüyor.
Can acısıyla ''Ahhh''diye bağırınca ilerideki dağın tepesinden''Ahhh''diye bir ses duyuyor.
ve
küçük kız,dağın tepesinde başka birinin olduğunu sanıp bu kez de''Sen kimsin?''diye bağırıyor.
Aldığı yanıt''Sen kimsin?''oluyor.
Küçük kız bu yanıta iyice sinirlenip''Sen bir korkaksın...''diye cevap veriyor.
Sonunda babasına soruyor''Baba ne oluyor böyle?''
''Dinle ve öğren''diyor adam,bu kez adam dağa doğru''Sana hayranım''diye bağırıyor.
Gelen cevap ''Sana hayranım''oluyor.
Baba tekrar bağırıyor''Sen muhteşemsin'',
gelen cevap''Sen muhteşemsin''.
Küçük kız çok şaşırıyor ama halen ne olduğunu anlayamıyor.
Adam,küçük kızına hayatın sırrını anlatmaya başlıyor.
Buna''yankı''denir.
Ama aslında bu ''YAŞAM''dır.
Yaşam daima sana,senin verdiklerini geri verir.
Yaşam yaptığımız davranışların aynısıdır.
Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev.
Daha fazla şefkat istediğinde,daha şefkatli ol.
Saygı istiyorsan,insanlara daha çok saygı duy.
İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan,sen de daha sabırlı olmayı öğren.
Çünkü yaşam bir tesadüf değil,yaptıklarımızın aynadan bir yansımasıdır.
Hayat sana ancak,senin ona geri verdiklerini geri verir,
BUNU UNUTMA!!!!