Çarşamba, Aralık 31, 2014

MİSKET TEORİSİ





 Genç adam yoğun iş temposundan iyice bunalmıştı.
Vakit akşama yaklaşıyordu,
ama mesai kavramına çok yabancı olduğu için
evine ne zaman gideceği belli değildi.
 Başını iki elinin arasına aldı, gözlerini sıkıca kapadı.
Çok para kazanıyordu.
Yöneticiydi,
 birçok insanin imrenerek baktığı bir konumdaydı.
 Ama yaşadığı hayatı hayat olarak görmüyordu.
 
 "Bu ne biçim hayat böyle!" diye söylendi kendi kendine.
 
 Hafta sonlarında dahi evine gidemiyordu.
 Toplantılar, iş seyahatleri,
 yazışmalar ve koşuşturmacayla geçen bir hayat.
Pek çok yakın dostunun adını dahi unutmuştu.
 
 Bu karamsarlık içinde kıvranırken, birden
 çekmecesindeki küçük radyosu aklına geldi.
Radyoyu açtı.
Yayınlanan müzik parçası ile biraz rahatladığını hissetti.
Müziğin ardından yaşlı bir adamın konuşmasıyla
 gayri ihtiyari radyoyu kapatmak istedi.
 Ama birden durdu.
İlginç bir teoriden bahsedeceğini söylüyordu yaşlı adam.
"BİN MİSKET TEORİSİ"ni anlatacaktı. Merakla dinlemeye başladı.
 
 "Bir gün oturdum ve biraz aritmetik yaptım.
 Ortalama bir kişinin yetmiş beş yaşına kadar yaşadığını varsaydım.
 Biliyorum,bazıları daha çok, bazıları da daha az yaşar.
Ama biz yetmiş beş sene yaşadığını düşünelim.
 Bir yılda 52 hafta olduğu için,
 75'i 52 ile çarptım ve ortalama ömre sahip bir insanin
tüm hayatında yaşayacağı cumartesi sabahı sayısı olarak
3900 rakamına ulaştım.
 Şimdi beni iyi dinleyin. En önemli kısmına geliyorum.
 Bütün bunları ayrıntılı olarak düşünmeye
elli beş yaşında başlamıştım.
 Yaptığım hesaba göre bu yaşa kadar
2180'in üzerinde cumartesi yaşamıştım.
 Ve eğer yetmiş beş yaşına kadar yaşarsam,
 yaşayacağım cumartesi sayısı  sadece bin adet olacaktı..
 Bir oyuncak dükkânına gittim ve elindeki tüm misketleri aldım.
1000 adet misketi bir araya getirmek için
 üç tane daha oyuncakçı dükkânını ziyaret ettim.
Bunları eve getirdim ve
 atölyemdeki radyomun yanında duran
büyük, şeffaf bir kavanozun içine
 hepsini doldurdum.
O günden sonra, her cumartesi kavanozdan bir tane aldım.
 Misketlerin azaldığını gördükçe,
 hayatımdaki önemli şeyleri
daha fazla
 DÜŞÜNMEye başlamıştım.
 Anladım ki,
dünyadaki zamanımın akıp gittiğini seyretmek kadar
 önceliklerimi düzene koymama hiçbir şey yardım edemez."
 
 Yaşlı adamın anlattıkları öylesine etkiliydi ki,
genç işadamı âdetâ dünyadan kopmuş,
radyoya kilitlenmişti.
Yaşlı adam şu cümlelerle konuşmasını tamamladı:
 
 "Programı kapatmadan önce şimdi size son bir şey daha anlatacağım.
 Bu sabah kavanozun içindeki son misketi de aldım.
 Eğer önümüzdeki cumartesiye kadar yaşarsam,
bana biraz daha zaman verilmiş olacak.
 Unutmayın,
 hepinizin kullanabileceği en önemli şey,
 biraz daha fazla zamandır."
 
 Yazı böyle devam edip gidiyordu..
 farkında mısınız bilmiyorum ama
bizi meşgul eden o kadar oyun var ki..
 önemli ya da önemsiz..
 ama biz bunların arasında kaybolup gittiğimizi farkedemiyoruz bile ..
 işin garibi farkettiğimiz an da
"şu işimi de bitireyim ondan sonra..."
 diye erteliyoruz..
 değil mi??
 hadi arkanıza yaslanın..
derin bir nefes alın..
hayatınızda önemli olan dostlarınızdan birisinin telefonunu çaldırın..
cıvıl cıvıl sesinizle "merhaba.." deyin..
gülümseyin….
Mutluluklarınızın
kalıcı ve bulaşıcı olması dileklerimle..
ALINTIDIR

Cumartesi, Kasım 22, 2014

MELATONİN HORMONU'nun önemini bilmelisiniz!!!



Melatonin denilen hormon 
beyinde ve sadece 
23:00 ile 05:00 saatleri
arasında salgılanan bir hormondur.
Hormonun temel görevi 

vücudun biyolojik saatini koruyup 
ritmini ayarlamak.
Jetlag denilen hadisenin sebebi de bu hormon.
Hormon diğer aktioksidan tesirlerini de güçlendiriyor, kanserli hücrelere karsı koruma sağlıyor, 

üreme sistemiyle bağlantısından tutun da 
yorgunluk, isteksizlik 
gibi durumların nedenlerini de oluşturabiliyor.
Şu anda bu hormon 

yaşlanmayı geciktirici etkisinden dolayı da
üzerinde önemle durulan bir hormon. 

İşin can alıcı noktalarından birisi
hormonun çocuklar üzerindeki tesiridir.
Avrupa'da 

lösemili ve kanserli çocuk sayılarının 
artmasından ötürü yapılan araştırmalar sonucunda ailelerden istenen bir husus da 
çocukların
kesinlikle karanlık ortamlarda yatırılmaları.
Çünkü melatoninin güçlü salgılanmasının 

kansere karşı koruyucu etkisi olduğu biliniyor.
Ancak, bu hormon ışığa duyarlı.
Deneylerde 

uyuyan kişinin hormon salgısı izlenirken 
ışığın açıldığında hormonun azaldığı, 
karanlıkta yoğun olarak salgılandığı,
tespit edilmiş bilimsel bir gerçek.


'Lütfen karanlıkta yatın ve
Çocuklarınız uyurken ışığı kapatın...'


Unutmayın körlerde kanser olma oranı yok denecek kadardır.
 alıntıdır


Pazar, Kasım 16, 2014

...........


Bazı insanlar, 
onları dinlemediğim için bana kızıyorlarmış galiba..
Ya da öyle bir şeydi, tam dinlemedim :)))))
(alıntıdır)

Pazartesi, Eylül 29, 2014

BİR KADIN BİLGİNDİR ASLINDA



Bir kadın bilgindir aslında.
Neler yapabileceğini erkek aklı hayal bile edemez. ...
Yaratıcılığının sınırı yoktur.
Ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkeğini bekler.
Hoyratça harcamaz yaratıcılığını sadece erkeğine saklar.
Bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir.
Çünkü yaşamınız asla sıradan olmayacaktır.

CAN DÜNDAR

Salı, Ağustos 26, 2014

ZİHİNSEL GÜÇ


 

İki çocuklu bir aile hafta sonunu piknik yaparak geçirmeye karar verirler.
Piknik yerine vardıklarında anne yemeği hazırlarken,
çocuklar babalarıyla birlikte yürüyüşe çıkar.
Uzun bir yürüyüşten sonra
oldukça yorulan küçük çocuk yalvarırcasına bakan gözlerle,
'Babacığım çok yoruldum. Lütfen beni kucağında taşır mısın?' der.
Baba; 'Ben de yorgunum oğlum'' der demez çocuk ağlamaya başlar.
Baba tek kelime etmeden ağaçtan bir dal keser.
Dalı bıçakla biçimlendirip, çocuğa zarar vermeyecek biçimde yontar.
Sonra dalı oğluna verir.
'Al oğlum, sana güzel bir at' der.
Çocuk sevinçle dal parçasından yontulmuş ata biner ve
sıçrayarak, ata vurarak annesinin yanına doğru gitmeye başlar.
Babasını ve ablasını geride bırakmıştır bile...
Baba gülerek kızına:
'İşte yaşam budur kızım.
Bazen zihnen ya da bedenen kendini çok yorgun hissedeceksin.
İşte o zaman kendine değnekten bir at bul
ve neşe ile yoluna devam et.
Bu at,
bir arkadaş, bir şarkı, bir çiçek, bir şiir
ya da bir çocuğun tebessümü olabilir.'
Değnekten atınız hiç eksik olmasın..
alıntıdır

 

Cumartesi, Ağustos 16, 2014

ATATÜRK



SÜPER
Atatürk'ün öldüğü gün, 
İstanbul üniversitesinde ders okutan bir Alman profesör, 
derse girdiğinde 
öğrencilerin üzgün halini görünce, 
yüreği parça parça olmuş halde, 
üniversite rektörüne telefon ederek;

-Bugün ders veremeyeceğim, ne yapayım dersiniz?
diye sordu;

Rektör, Alman profesöre şu cevabı verdi;

-Sizin memleketinizde büyük bir adam ölünce ne yapılıyorsa onu yapın...

Rektörün bu sözlerine Alman profesörün cevabı şu oldu;
Almanya'da hiç bu kadar büyük bir adam ölmedi...
 alıntıdır

Çarşamba, Ağustos 13, 2014

ACIdaki Hikmet


Verdiğin acılar için sana şükürler olsun Allah'ım!
 
'Gün gelecek Allah'a 
bana yaşattığı bu sıkıntılar için şükredeceğimi biliyorum' 
demişti bir arkadaşım. 
Belki de hayatının en zor günlerini yaşıyordu. 
Zorlukların insana ne kadar büyük dersler verdiğini 
uzun uzun konuşmuştuk. 
Bir acının öğrettiğini 
bin kahkahanın öğretemeyeceği üzerine 
birçok örnekler vermiştik o konuşmamızda.
 
Aradan iki yıla yakın bir zaman geçince 
arkadaşımın haklı çıktığını gördük. 
O günlerin acı görünen olaylarının, 
kendisine ne kadar büyük kapılar açtığını gördükçe 
'verdiğin acılar için sana şükürler olsun Allah'ım!' 
demeye başladı.
 
Gündüzleri fırsat buldukça 
bir araya geldiğimiz arkadaşıma 
o günlerde aşağıdaki hikayeyi yollamıştım.
 
* * * * * * *
 
Yaşlı kadın, 
bir antika dükkanından aldığı 
yüzyıllık fincanı özenle salon vitrinine yerleştirdi. 
Fincanın biçimi, 
üzerindeki işlemeler, renkler 
onun bir sanat eseri olduğunu söylüyordu. 
Ödediği fiyatı hatırladı; 
hayır, hiç de pahalıya almamıştı.
 
Hayranlıkla fincanı seyretmeye devam etti. 
Derken, birden fincan dile geldi ve kadına şöyle dedi;
 
'Bana hayranlıkla baktığının farkındayım. 
Ama bilmelisin ki, ben hep böyle değildim. 
Yaşadığım sıkıntılar beni bu hale getirdi.
 
Kadın şimdi hayret içindeydi. 
Önündeki kahve fincanı konuşuyordu!
 
Kekeleyerek: 'Nasıl? Anlayamadım?' 
diyebildi yaşlı kadın.
 
'Demek istiyorum ki, 
ben bir zamanlar çamurdan ibarettim 
ve bir sanatkâr geldi. 
Beni eline aldı, ezdi, dövdü, yoğurdu. 
Çektiğim sıkıntılara dayanamayıp:
 
'Yeter! Lütfen dur artık!' diye bağırmak zorunda kaldım.
Ama usta sadece gülümsedi ve; 
'Daha değil!' diye cevapladı beni.
'Sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu. 
Burada döndüm, döndüm, döndüm. 
Döndükçe başım da döndü. 
Sonunda yine haykırdım:
'Lütfen beni bu şeyin üzerinden kurtar. 
Artık dönmek istemiyorum!'
Ama usta bana bakıp gülümsüyordu:
 
'Henüz değil!'
 
'Derken beni aldı ve fırına koydu. 
Kapıyı kapayıp ısıyı arttırdı. 
Onu şimdi fırının penceresinden görebiliyordum. 
Fırın gitgide ısınıyordu. 
Aklımdan şöyle geçiyordu: 
Beni yakarak öldürecek'
Fırının duvarlarına vurmaya başladım. 
Bir taraftan da bağırıyordum:
'Usta usta! Lütfen izin ver buradan çıkayım!'
'Pencereden onun yüzünü görebiliyordum. 
Hala gülümsüyor ve 'Daha değil!' diyordu.
 
'Bir saat kadar sonra, fırını açtı ve beni çıkardı. 
Şimdi rahat nefes alabiliyordum, f
ırının yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum. 
Beni masanın üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi.
 
'Boyalı fırçayla bana hafif hafif dokunmaya başladı. 
Fırça her tarafımda geziniyor ve bu arada ben gıdıklanıyordum.
 
'Lütfen usta! Yapma, gıdıklanıyorum!' dedim. 
Onun cevabı ise aynıydı: 'Henüz değil!'
 
'Sonra beni nazikçe tutup yine fırına doğru yürümeye başladı. 
Korkudan ölecektim. 
'Hayır! Beni yine fırına sokma, lütfeeen!' diye bağırdım.
 
Fırını açıp beni içeri iteleyip kapağı kapattı. 
Isıyı bir öncekinin iki katına çıkardı. 
'Bu sefer beni gerçekten yakıp kavuracak!' diye düşündüm. 
Pencereden bakıp ona yine yalvardım, 
ama o yine 'Daha değil!' diyordu. 
Ancak bu defa ustanın 
yanaklarından bir damla gözyaşının yuvarlandığını gördüm.
 
'Tam son nefesimi vermek üzere olduğumu düşünüyordum ki, 
kapak açıldı ve ustanın nazik eli beni çekip dışarı çıkardı. 
Derin bir nefes aldım, 
hasret kaldığım serinliğe kavuşmuştum. 
Beni yüksekçe bir rafa koydu ve usta şöyle dedi:
 
'Şimdi tam istediğim gibi oldun. 
Kendine bir bakmak ister misin?'
Ona 'Evet' dedim.
 
Bir ayna getirip önüme koydu. 
Gördüğüme inanamıyordum.
 Aynaya tekrar tekrar baktım ve 
'Bu ben değilim. 
Ben sadece bir çamur parçasıydım.'
 
'Evet bu sensin!' dedi usta. 
Senin acı ve sıkıntı diye gördüğün şeyler sayesinde 
böyle mükemmel bir fincan haline geldin.
 
Eğer seni bir çamur parçası iken üzerinde çalışmasaydım, 
kuruyup gidecektin.
Döner tezgahın üstüne koymasaydım, 
ufalanıp toz olacaktın.
Sıcak fırına sokmasaydım, çatlayacaktın.
Boyamasaydım, hayatında renk olmayacaktı.
Ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu.
Şimdi arzu ettiğim her şey var üzerinde.'
 
Ve ben kahve fincanı, 
şu sözlerin ağzımdan çıktığını hayretle fark ettim:
 
'Ustam! Sana güvenmediğim için beni affet!
 Bana zarar vereceğini düşündüm.
Beni benden fazla sevip iyilik yapacağını fark edemedim.
Bakışım kısaydı, 
ama şimdi beni harika bir sanat eseri yaptığını görüyorum.
Benim sıkıntı ve acı diye gördüğüm şeyleri 
bana verdiğin için teşekkür ederim…
Teşekkür ederim.'       
 
* * * * * *
Usta fincanı, Yaratıcı insanı şekillendirir.
Yeter ki acı daki hikmeti görelim.
Kahrın da hoş, lûtfun da hoş demesini bir öğrenebilsek…


Sait ÇAMLICA
Eğitimci – Yazar
  alıntıdır
.

Cuma, Temmuz 11, 2014

insan


Ben;
Benden olgun insan isterim karşımda..
Benden dürüst,
En ufak dalgada;
Arkasını dönmeyecek kadar olgun.
Arkamı döndüğümde,
Sırtımdan vurmayacak kadar güvenilir.
Bir o kadar cesaretli olmalı.
Yağmurdan ıslanıp, fırtınadan kaçmamalı.
Ayağı taşa takılınca kayadan korkmamalı.

"İşine gelince sevip,
Zoru görünce bırakmamalı"!
ALINTIDIR

Perşembe, Temmuz 10, 2014

Hz.Mevlâna


Sarılmayı bilir misin?
Sahiplenmeyi,
sahiplendiğinde sadık kalmayı?
Sen bilir misin aşık olmayı?
Bölünebilir misin ikilere üçlere,
gerekirse binlere.
Yapabilir misin,
gerçekten sevebilir misin?
Sevmenin demesi olmaz..!
Unutma ya çok seversin bir kere ya da hiç sevemezsin...

Salı, Temmuz 08, 2014

huzur

Bir gün bir kral ama halkı tarafından sevilen bir kral,
huzuru en güzel resmedecek sanatçıya
büyük bir ödül vereceğini ilan eder.
Yarışmaya çok sayıda sanatçı katılır.
Günlerce çalışırlar,
birbirinden güzel resimler yaparlar.
Sonunda eserleri saraya teslim ederler.
Tablolara bakan kral sadece ikisinden hoşlanır.
Ama birinciyi seçmesi için karar vermesi gereklidir.

Resimlerden birisinde sakin bir göl vardır.
Göl bir ayna gibi
etrafında yükselen dağların görüntüsünü yansıtmaktadır.
Üst tarafta pamuk beyazı bulutlar gökyüzünü süslemektedir.
Resim,bakanları
mükemmel bir huzur resmi olduğunu düşündürecek kadar güzeldir.

Diğer resimde de dağlar vardır.
Ama engebeli ve çıplak dağlar.
Üst tarafta öfkeli bir gökyüzünden boşanan yağmurlar
ve çakan şimşek resmi daha da sıkıntılı hale sokmaktadır.
Dağın eteklerindeki bir şelale ise
 insana gürültüyü, yorgunluğu hatırlatacak kadar hırçın resmedilmiştir. Kısaca resim, pek de öyle huzur verecek türden değildir.

Fakat kral resme dikkatli bakınca,
şelalenin ardında
kayalıklardaki çatlaktan çıkan mini minnacık bir çalılık görür.
Çalılığın üstünde ise          
anne bir kuşun örttüğü bir kuş yuvası göze çarpmaktadır.
Sertçe akan suyun orta yerinde
anne kuşun kurduğu yuva,
harika bir huzur ve sükun örneği sunmaktadır izleyenlere....

Ödülü kim kazandı dersiniz?
Tabi ki ikinci resim...
Kralın açıklaması çok da uzun değildir:

Huzur hiçbir gürültünün,sıkıntının
Ya da zorluğun bulunmadığı yer demek değildir.
Huzur bütün bunların içinde bile yüreğimizin sükun bulabilmesidir.
alıntıdır


Pazartesi, Temmuz 07, 2014

alkışlamalık hareketler

Maalesef kaybettik
Aniden fenalaşan annelerini apar topar hastanenin acil servisine taşıyan, 
ancak yarım saat sonra doktorun:
"Maalesef annenizi kaybettik."demesiyle 
annelerinin öldüğünü öğrenemeyen(!) 
bunun yerine: "Ulan nasıl kaybedersiniz koca kadını, 
daha demin buradaydı!" deyip 
doktoru bir güzel döven komşularım var duyurulur..

Cumartesi, Temmuz 05, 2014

alıntı

Danger
Önümüzde ilerleyen tankerin üzerindeki 'DANGER' yazısını görüp de 

'Allah'ın akıllısı, tanker yazacağına danger yazmış' 
diyen ve arkasından kahkahalarla gülen teyzemi nerelere göndersem acaba?

Cuma, Temmuz 04, 2014

Altıncı his


"6. His filmini izledin mi?" dedim. 

"Hayır ama çok övdüler." dedi.
"Bende filmin CD'si var, istersen vereyim izle, 
ben de çok beğendim." dedim. 
"Şimdi izlersem bir şey anlamam,
 ilk 5 tanesini izlemem lazım önce." dedi. 
Sustum.
Gülmedim bile. 
Artık görüşmüyoruz.

Çarşamba, Temmuz 02, 2014

alıntı

İlk yemeğe çıkışımızda cep telefonu çaldı. 
Elini çantasına attı. 
Kurcaladı, kurcaladı. 
Telefon uzun uzun çalmaya devam ediyordu. 
Bir türlü bulamadı. 
Sonra o güzel cümle döküldü dudaklarından:
 'Evde mi bıraktım acaba?' 
İşte o an aradığım kız bu dedim.

Perşembe, Haziran 05, 2014

Mesaj alındı


"
Seviyor musun?" dedim, 
"Seviyorum." dedi. 
"Ne kadar?" dedim, 
"Çok." dedi. 
"Ne kadar çok?" dedim. 
"Her akşam eve gelip dırdırını çekecek kadar çok..." dedi. 
Sustum...

 


Çarşamba, Nisan 16, 2014

DUVAR YAZILARI



Göçülen yurdun kıymeti,konulan yurtta bilinir.
Vatan,çalışkan insanların omuzların üzerinde yükselir.
Vatan sıhhat gibidir,kıymeti kaybedilince anlaşılır.
El,eli yıkar,iki el birleşir,yüzü yıkar.
(kaynak:mailler)

Çarşamba, Nisan 09, 2014

Potansiyel müşteri



Kırmızı ışıkta durduğum anda 
yanımdan iki motosikletli 
ışık hızında ve tek tekerlek üzerinde geçti.. 
Ben ağzım açık olayı izlerken 
yanıma yanaşan 112 ambulansından doktor 
camı açtı ve bana: 
''Gördün mü bizim müşterileri... 
Hey maşallah!'' dedi. 
 
 

Pazartesi, Mart 10, 2014

Toplamda


Geçen gece nöbetteyken acile, 
3 yaşında para yutmuş bir hasta geliyor. 
Babasına ne kadar yuttuğunu soruyoruz; 
"1 YTL" diyor.. 
Yapılan tetkikler sonucunda 
bir adet 50 kuruş ve iki adet 25 kuruş tespit ediyoruz. 
Baba bir şekilde haklı olduğu için 
sadece aramızda gülüşerek konuyu kapatıyoruz.. 
:)


Cumartesi, Mart 01, 2014

Kavga faslı


Karımla alışveriş merkezinde dolaşırken 

birden önümüzden inanılmaz güzel bir kadın geçti. 
Nasıl oldu ben de anlamadım ama 
ilk defa bir kadına bu derece kilitlendim. 
Bu durumun farkında olan karımın 
şu sözleri ile kendime geldim. 
"Bakma faslın bittiyse kavgaya geçeceğim!" 
:)


Çarşamba, Şubat 26, 2014

Lamba


Dün gece evime giderken 
yolun tenhalığından olsa gerek 
kırmızı ışıkta geçtim. 
Ardından yurdum polisine 
alkışı hak ettiricek anons: 
"Bacım o geçtiğin gece lambası değildi, çek sağa." 

Perşembe, Ocak 30, 2014

::::))))

Yengemin burun ameliyatından sonra 
elinde bir demet çiçekle gelen abimin inceliğini, 
kurduğu cümleyle daha bir iyi anladık. 
"Hatun kokla bakayım burnun çalışıyor mu?"
(kaynak:mailler)
 



Perşembe, Ocak 16, 2014

Sarışının hamile hali


Hamile olan sevgili sarışın kuzenim, 
gebelikle ilgili okuduğunda; 
"Bebekler zekalarının %80'ini anneden alıyorlar." 
makalesinden sonra panikle bana dönüp; 
"Ay inanmıyorum. Bana ne kalacak o zaman?" 
diye sorduğunda 
sana; 
"Üzülme öyle bile olsa senin kaybedeceğin bir şey yok!" 
diyemedim ya! 
Lanet olsun içimdeki insan sevgisine!:))))))))))) )))))
(kaynak:mailler)

 

Pazartesi, Ocak 13, 2014

KOMİKS

İş arkadaşımın düğünündeyiz. 
Nikah kıyılıyor, imzalar atılıyor, 
gelin ve damadı tebrik etmek için ayağa kalkıldığında 
elektrikler kesiliyor. 
Biz hep beraber "Aaaa!" diye tepki gösterirken, 
arkadaşımın annesi 
oldukça yüksek sesle düşüncesini dile getiriyor. 
"Oğlumun daha ilk dakikadan hayatı karardı." 
(kaynak:mailler)

Cuma, Ocak 10, 2014

Hz.Mevlana ...


dağ ile karı başbaşa bırakmaktır. 
Gün gelip karlar eridiğinde 
dağ yolunuzu gözleyince en güzel cevap 
başka bir dağdan selam yollamaktır..."