Salı, Eylül 30, 2008

Krizden koruyacak 40 altın kural

Dünyayı sarsan şok dalga dalga geliyor.
Peki siz yeni bir krize hazır mısınız?
26.09.2008 12:19
HABERTURK.COM EKONOMİ SERVİSİ
Kredi kartınızın asgari miktarını bile ödeyemiyorsanız,
hemen bir bankaya gidip bireysel kredi alarak
borcunuzu kapatın ve borcunuz bitene kadar kartınızı kullanmayın.
6-Bankadan kredi alarak araba ya da ev almayın,
bu ihtiyaçlarını piyasalardaki dalga bitene kadar erteleyin.
7-Her ay başında bir bütçe yaparak
gelecek ayın harcama planını çıkarın,
bunu yaparken de eğlence masraflarınızı kısın.
8-Yeni cep telefonu almak için bir süre daha bekleyin.
9-Kış öncesi evinizin cam ve kapılarının izolasyonunu yaptırın.
10-Sıradan bir televizyon çalışırken
ortalama 100 Watt elektrik tüketir.
Televizyonu kapatıp da prizden çekmezseniz, tüketim 2 Watt düşer.
11-Cep telefonları ya da
MP3 ses cihazlarının ve diğer şarj adaptörü
kanalı ile şarj edilen aletlerinin de
kullanılmadıklarında fişten çekin.
12-Çamaşır makinelerini tam doluyken çalıştırın.
Çamaşırları yıkarken sıcak su yerine
ılık su kullanarak çamaşırlarınızı daha düşük ısıda yıkayın.
13-Küçük alışverişler için büyük marketlere gitmeyin.
14-Evin diğer fertlerine de
olası krize karşı hazırlıklı olunması gerektiğini anlatın
ve harcamalarını kısmalarını talep edin.
15-Eğer varsa
tasarruflarınızı yönlendirdiğiniz yatırım araçlarını
yeniden gözden geçerin.
Banka ya da aracı kurumlardan
bu konuda uzman portföy yöneticilerinden destek alın.
16-Kullanmadığınız kredi kartları varsa
hemen iptal edin. Kredi kartı sayınızı minimuma indirin.
17-Bankacılık işlemlerinde internet ve ATM'leri kullanın.
Bu sayede havale ve EFT gibi işlemlerde
önemli miktarlarda tasarruf sağlamış olursunuz.
18-Alışverişe çıktığınızda sadece ihtiyacınız olanları alın.
Özellikle de evde bir liste yaparak markete gidin.
Raflarda her gördüğünüzü sepete atmayın.
19-Marketlerde alışveriş yaparken kredi kartınızı kullanmayın,
çünkü cebinizden anında nakit çıkmadığı için
gereksiz bir çok ürün alabilirsiniz.
Markette nakit parayla yapacağınız alışveriş
masraflarınızın azalmasında etkili olacaktır.
20-Zorunlu dayanıklı tüketim ihtiyaçlarınızda ise
kredi kartına uygulanan uzun vadeli kampanyaları tercih edin.
21-Mağazalardaki yeni sezon ürünlerini almak yerine
birkaç ay sonra başlayacak indirimli kampanyaları bekleyin.
22-İndirim yapılıyor diye bir ürün almayın,
bu dönemde sadece zorunlu ihtiyaçlarınız için alışveriş yapın.
23-Aracınıza benzin alırken,
kredi kartı kampanyalarından yararlanın.
Aynı firmadan üst üste yapılan alışveriş sayesinde
önemli oranlarda para puan kazanabilirsiniz.
24-Kredi kartlarından elde ettiğiniz para puanları da
alışverişte kullanmayın.
Birçok banka uçak bileti alımlarında
para puanları iki ya da dörtle çarpıyor.
25-Bireysel emeklilik sistemine üyeyseniz,
tasarruflarınızın değerlendirildiği enstrümanları
bir kez daha gözden geçirin.
Eğer siz uyarmazsanız,
birçok şirket yatırım planında değişiklik yapmaz.
Bu dönemde fonlarınızın
daha defansif yatırım araçlarına yönlendirilmesini sağlayın.
26- Tüm harcamalardan vazgeçin
ama aracınızın kaskosu ve sağlık sigortanızdan vazgeçmeyin.
27-Çok zorunlu olmadıkça dışarıda yemek yemeyin.
28-Hemen bir servis çağırarak
kış gelmeden kombinizin bakımını yaptırın.
Çok soğuk günlerde kombinizi kapatmak yerine
düşük ayarda sürekli çalıştırın.
29-Sebze ve meyveleri musluktan akan suda değil,
bir kabın içerisinde yıkayın.
30-Varsa sigara ve alkol kullanım miktarını azaltın.
Eğer bırakamıyorsanız fiyatı daha ucuz sigaraları tercih edin.
En azından kriz dönemi atlatılana kadar
kullanacağınız daha ucuz sigaralar bütçenize önemli katkı sağlayacaktır.
31-Otopark masrafları da dikkate alındığında
kendi aracınız yerine toplu ulaşım araçlarını tercih edin
ve özellikle de büyük şehirlerde
'akbil' gibi belediyelerin daha ucuza sağladığı ulaşım imkanlarını kullanın.
32-Eğer kirada oturuyorsanız,
konut fiyatlarındaki düşüşü de değerlendirerek
çevrenizde daha az kira ödeyebileceğiniz alternatifleri araştırın.
Ancak depozito ve taşınma masraflarını da hesaplayın.
Özelikle kriz dönemlerinde
nsanların nakde daha fazla ihtiyacınız olacağını unutmayın.
33-Kısa vadede tatile çıkmayı planlıyorsanız iptal edin.
Hem kafanız rahat olmayacağı için tatilden bir zevk almazsınız,
hem de yapacağınız masraf
kriz döneminde çok önemli ihtiyaçlarını karşılamaya yardımcı olabilir.
35- Birikmiş paranızla
geçmişten gelen düşük faizli borçlandığınız taksitleri kapatmaya kalkmayın.
Çünkü kriz dönemlerinde faizler daha fazla yükseldiği için
mevcut paranızı daha yüksek bir fiyattan satma fırsatı yakalayabilirsiniz.
36-Sadece evde değil
yaşadığınız apartmanda tasarruflu ampullerden tutun da
asansör kullanımına kadar
birçok alanda tasarruf yapılması için çevrenizdekileri uyarın.
Bu sayede apartmanı ortak giderleri azalır.
37-Yemek pişirirken düdüklü tencere kullanın,
büyük bir ateşin üzerine küçük kap koymayın.
Yemekleriniz ağzı açık kaplarda pişirmeyin.
38-Market alışverişlerinizde
özellikle hafta içi ve hafta sonunda
indirim yapılan günleri tercih edin.
39-Kış gelmeden önce aracınızı bakıma sokun
ve yakıt masraflarını azaltacak tedbirler alın.
40-Çok zorunlu olmadıkça
'kara gün' için biriktirilen
altın benzeri yastık altı tasarruflarınızı bozdurmayın.
Bozdurmanız gerekirse de sadece ihtiyacınız olan miktarını elden çıkarın.
(bunu herkesin okumasını sağlayın)

Cumartesi, Eylül 27, 2008

KRAL ve DÖRT EŞİ


Bir zamanlar,
büyük ve güçlü bir ülkeyi yöneten bir kral varmış.
Dört eşi olan bu kral
en çok dördüncüsünü sever,
bir dediğini iki etmez,
her şeyin en güzelini,en iyisini ona verirmiş.
Kral üçüncü eşini de çok severmiş.
Bu güzelliğin bir gün
kendisini terk edebileceğinden korktuğu için,
onu çok kıskanır,üzerine titrermiş.
İkinci eşini de severmiş kral.
Kendisine karşı her zaman
iyi ve sabırlı davranan eşi,
kralın ne zaman bir derdi olsa
daima onun yanında bulunur,
sorunun çözümünde ona destek olurmuş.
Kraliçe olan birinci eşiymiş kralın.
Onu karşılık beklemeden seven,
sağlığına ve hükümdarlığına
en büyük katkıyı sağlayan bu eşi olmasına rağmen,
kral birinci eşini sevmez
ve onunla hiç ilgilenmezmiş.
Bir gün kral ölümcül bir hastalığa yakalanmış.
Yakında öleceğini anladığı
ve öldükten sonra yapayalnız kalmaktan korktuğu için,
eşlerinden hangisinin
ölüm yalnızlığını
kendisiyle paylaşmak isteyebileceğini
öğrenmek istemiş.
En çok sevdiği dördüncü eşine:
"Ölüm yolculuğunda bana eşlik etmek ister misin?"
diye sorduğunda,
aldığı cevap kalbine bir bıçak gibi saplanmış.
Cevabı kısa ve:"Mümkün değil!"olmuş.
"Hayatım boyunca seni sevdim,
sen benimle birlikte ölmeyi kabul eder misin?"
sorusuna üçüncü eşi:
"Hayır,hayat çok güzel.
Sen ölünce ben yeniden evleneceğim."
diye cevaplamış.
Kral bir kez daha yıkılmış.
"Her zaman,her sorunumda yanımda olan,
bana yardım eden sendin,
bu sorunumda da bana yardımcı olur musun?"
talebine karşılık ikinci eşinden:
"Bu sorunun için hiç bir şey yapamam,
olsa olsa sana mezarına kadar eşlik eder,
güzel bir cenaze töreni yaptırır
ve yasını tutarım."karşılığını almış.
Büyük bir hayal kırıklığı yaşamakta olan kral
birinci eşinin sesiyle irkilmiş;
çünkü kraliçe:
"Nereye gidersen git,
seninle olurum,seni takip ederim."
demekteymiş.
"Ah!"
diye büyük bir pişmanlıkla inlemiş kral:
"Keşke bir şansım daha olsaydı!..."
Gerçek hayatta hepimiz dört eşli bir kralız.
Dördüncü eşimiz VÜCUDUMUZdur.
Onun güzel görünmesi için
ne kadar zaman,
kaynak ve çaba harcarsak harcayalım
öldüğümüzde bizi terk edecektir.
Üçüncü eşimiz,
sahip olduğumuz SERVETimiz ve STATÜmüzdür.
Ölür ölmez başkalarına yar olacaktır.
İkinci eş,AİLEmiz ve DOSTLARımızdır.
Tüm sorunları paylaştığımız
bu kişilerin en son yapacakları şey,
bu dünyadan gözleri yaşlı bizi uğurlamak olacaktır.
Birinci eş ise;RUHUMUZdur...
Zaten hayatta da böyle değil mi?
Çıkarlar üzerine kurulu bir şekilde
hayatımızı devam ettirmeye çalışırken
en çok ruhumuzu ihmal etmiyor muyuz?...
Kalın sağlıcakla!!!!
(kaynak:mailler)

Perşembe, Eylül 25, 2008

ZEKI KADINLARA SAYGILARIMLA



KARI & KOCA
Bir çift hiç konuşmadan arabayla yolda gitmekteydi.
Daha önceki bir tartışma münakaşaya dönüşmüştü
ve hiçbiri teslim olmak istemiyordu.
Keçi, katır ve
domuzlarla dolu bir çiftliğin yanından geçerken koca,
alaycı bir biçimde sorar: 'Akrabaların mı?'
Karısı 'Evet' diye cevap verir ve ekler,
'Senin taraftan akrabalarım'

KELİMELER
Kocası karısına kadınların
bir günde kaç kelime kullandığına dair bir makale okuyordu...
'Erkeklerin 15,000 kelimesine karşılık 30,000 kelime'
Karısı yanıtladı:
'Sebebi erkeklere her şeyi tekrar etmek zorunda olmamızdır.'
Kocası karısına döndü ve sordu: 'Efendim?'

YARADILIŞ
Bir gün bir adam karısına sordu:
'Aynı zamanda nasıl hem bu kadar salak,
hem de bu kadar güzel olabildiğini anlamıyorum.'
Karısı yanıtladı: 'Açıklamama izin ver.
Allah beni sen çekici bul diye çok güzel yarattı;
Allah beni seni çekici bulayım diye çok salak yarattı!'

KONUŞMAMA CEZASI
Bir karı koca evde problemler yaşamaktaydı
ve birbirlerine konuşmama cezası uygulamaktaydı.
Aniden adam ertesi gün karısının kendisini
sabah 5:00 da iş için bir uçuşu olduğundan
uyandırması gerektiğini hatırladı.
Sessizliği ilk bozan ve kaybeden kendisi olmamak için,
bir kağıdın üzerine
'Lütfen beni sabah 5:00 da uyandır.' yazdı
ve notu karısının bulabileceği bir yere bıraktı.
Ertesi sabah,
adam uyandı ancak saatin 9:00 olduğunu
ve uçuşu kaçırdığını farketti.
Çok kızdı,
tam karısının onu neden uyandırmadığını soracakken
yatağın yanında bir parça kağıt buldu.
Kağıtta 'Saat 5:00 uyan' yazmaktaydı.

Erkekler bu tip yarışmalar için
yeterli donanıma sahip değiller.
Allah erkeği kadından önce yaratmış olabilir,
ancak şaheserden önce her zaman bir kabataslak vardır.

BUNU GÜLMEYE İHTİYACI OLAN ZEKİ KADINLARA
VE KALDIRABİLECEĞİNİ DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ ERKEKLERE OKUTUN!
(kaynak:mailler)

Salı, Eylül 23, 2008

GÖZLER


İnsanın kalbinde olanı gözleri açıkça belli eder.
Gözler kötü bir şeyi asla gizleyemezler.
İnsanın içinde doğruluk varsa gözleri de aydınlıktır.
Eğer doğruluk yoksa gözler de donuktur.
Birisi seninle konuşurken gözlerine bak.
(kaynak:mailler)

Perşembe, Eylül 18, 2008

........Yolu yarılayan kadın


.........Yolu yarılayan kadın
sevgisinde ve öfkesinde cömerttir.
Onunla olan erkeğin her şeye hazır olması gerekir.
'Yaş otuz beş, yolun yarısı eder' deyince şair,
yolu yarılayan kadınlar aklıma gelir.
Ne aradığını ya da ne aramadığını bilen kadınlar.
Aşkı, sevdayı mutlaka tatmış olurlar.
Bu nedenle onları yüzeysel duygularla kandırmak mümkün değildir.
Aşkın da aşksızlığın da kokusu bu kadınlara sizden önce gelir.
Ömrünün diğer yarısını kendini geliştirmeye adayacağından
bilinçleri doruğa yükselir.
Akıl ve bedenle birlikte girdiği ortama renk ve ışık verir.
Yolu yarılayan kadınlarla kolay ve zor bir hayat iç içedir.
Sevgisinde de, öfkesinde de cömerttir.
Evet anlamına gelen kadınsı hayırlarla
kapris yapılmayacağını çoktan öğrenmiştir.
Erkeğin ne ardından gelir,
ne de ilerisinde olmak için didinir.
Yan yana ,can cana duruşlar tercihidir.
Bazen bir anne şefkati,
bazen de bir aslan kükremesi ile şaşkınlığa çevirir.
Onunla birlikte olan erkeğin her şeye hazır olması gerekir.
Yolu yarılayan kadınlar duygularını yaşamasını bilir.
Davranışları sebepsiz değildir.
Kalbi kırıldıysa ağlar,
ağlayışının sebebi erkeğin ona sunacağı SEVGI değildir.
Mutluysa kahkahalar atar,
gülüşünün sebebi DIKKAT çekmek değildir.
Seviyorsa kıskanır,
kıskanç oluşunun sebebi kendine GUVENSIZLIK değildir.
Üzgünse omuz arar,
destek istemesi CARESIZLIGINDEN değildir.
Suskunsa sebebi vardır,
kendi haline bırakılması gerekir.
Yolu yarılayan kadınların hissiyatı kuvvetlidir.
ALDATILDIGINI sezgilerini kullanarak gün ışığına çıkarır.
VEDA VAKTI geldi demenize bile gerek yoktur.
O verdiğiniz mesajı çoktan anlayıp kendi yolunu tutmuştur.
Her gidiş kadını daha da kadınlaştırır.
Gidenin ardından bakacak kadar hayatın uzun olmadığını anlamıştır.
Ve gizem kadına en çok bu yaşlarda yakışır.

(kaynak:mailler)

Pazar, Eylül 14, 2008

YÜRÜYÜŞÜN 24 FAYDASI



Her yürüyüş faydalı değildir.
Faydalı olan yürüyüş
tempolu olan ve
en az yarım saatten sonraki devam ettirilen yürüyüştür.
Yürüyüşün ilk yarım saati
vücudun ısınması için gereklidir.
Amacımıza hizmet eden ise
ısınmadan sonra yapılan yürüyüştür.
Düzenli olarak yürüyüş yapanlar
kasların kuvvetlenmesinden,
şişmanlık riskinin azalmasına,
yaratıcı düşünce potansiyelinin artmasından,
yaşlanma sürecini geciktirmeye kadar
çeşitli kazanımlar elde ediyor.
Faydalı yürüyüş için
öncelikle bir program oluşturulması gerekir.
Programa başlarken,
kısa ve uzun dönemli gerçekçi hedefler konması,
yürüyüş malzemelerinin özenle seçilmesi,
programın tembelleşmeden oluruna bırakılması gerekir.
Buna göre:
1- Kilo vermek amacıyla
naylon vb. gibi giysiler vücuda sarılmamalı.
2- 40 yaşın üstündekiler
doktora görünmeden yürüyüş programına başlamamalı.
3- Diyabet,
hipertansiyon ve diğer sistematik hastalığı bulunanlar
sık sık doktor kontrolünden geçmeli.
4- Ciddi bir yemek sonrası hızlı ve ağır yürüyüşler yapılmamalı.
5- Yürüyüş öncesi ve sonrasında susuz kalmamaya dikkat etmeli.
6- İnce tabanlı ve makosen ayakkabılar ile yürüyüş yapılmamalı.
7- Çok sıcak havalarda ve saatlerde yürüyüşten kaçınmalı.
8- Bir sıkıntı hissedildiğinde yürüyüşe inatla devam etmemeli.


BEDENİ KAZANIMLAR:
1- Yürüyüş, kan akımını ve
kan damarlarının miktarını artırarak, dolaşımı iyileştirir,
kalp-damar ve beynin damarsal hastalıkları riskini azaltır.
2- Kalp kası dâhil,
vücut kaslarını kuvvetlendirerek,
daha etkin çalışmalarını sağlar.
3- Her bir kasılmada
kalbin pompaladığı kan miktarını artırarak,
istirahattaki kalp atım sayısını (nabzı) azaltır.
4- Egzersiz ve stres durumunda
arteriel kan basıncında
(tansiyonda) oluşan yükselmeyi azaltır.
5- Kan basıncını düzenler.
6- Kalp kasının
yan damarlardan da beslenmesini destekler.
Böylece kalbin ana damarlarında oluşacak
tıkanıklıkların vereceği zararı azaltır.
7- Şişmanlık riskini azaltır.
8- Sindirimi kolaylaştırır.
9- Beyine oksijen sağlanmasını artırarak,
zihinsel keskinlik ve
yaratıcı düşünce potansiyelini yükseltir.
10-Lenfatik dolaşıma yardımcı olur.
11-Egzersiz sırasında ve sonrasında metabolizmayı uyarır.
12-Solunumsal kapasiteyi ve aerobik gücü artırır.
13-Büyümeyi ve travma sonrası toparlanmayı olumlu etkiler.
14-Kan yağlarının (trigliserid) düzeyini düşürür.
15-HDL/LDL (iyi huylu-kötü huylu kolestrol) dengesini düzenler.
16-Koordinasyona olumlu etki yapar.
17-Eklem ve kasların esnekliğini artırarak,
bel ve boyun ağrılarını hafifletir.
18-Kemiklerin sertleşmesini ve kuvvetlenmesini sağlar.
19-Dayanıklılığı artırır.
20-Yorgunluk duyumunu engeller.
21-Uykusuzluğu azaltır, rahatlamaya yardımcı olur.
22-Vücudun doğal keyif verici hormonu olan
endorfinin salınımını artırır.
23-Yaşlanma sürecini geciktirerek, genç bir görünüm sağlar.
24-Moral, özgüven ve iyimserliği artırır.

(kaynak:mailler)

Cuma, Eylül 12, 2008

SEVİ





"Bir yaz günü,
plajda kumlarla oynayan iki çocuğu seyrediyordum.
Deniz kıyısında,
kapılarıyla, kuleleriyle, tünelleriyle
kocaman bir kale yapmak için harıl harıl çalışıyorlardı.
Kale neredeyse tamamlanmışken,
büyük bir dalga gelip her şeyi sildi süpürdü..
Kocaman kaleleri bir anda ıslak bir kum yığınına dönüştü.
Bütün uğraşlarının
bir anda gözlerinin önünde yok olduğunu gören
çocukların göz yaşlarına boğulmalarını bekliyordum.
Ama beni şaşırttılar.
Ağlamak yerine, ikisi de kalkıp el ele tutuştular
ve gülerek kıyıdan biraz daha içerde
yeni bir kale yapmaya giriştiler.
Çocukların,
o anda bana önemli bir ders verdiklerini fark ettim.
Yaşamımızdaki her şey,
yaratmak için üstünde çok zaman
ve enerji sarf ettiğimiz her karmaşık yapı,
aslında kumdan kalelerdir.
Er ya da geç,
bir dalga gelip yılların çabalarını bir anda yok edebilir.
Sadece ve sadece başka insanlarla kurduğumuz ilişkiler,
her şeye direnir,ne olursa olsun sağlam kalabilirler..
Her şeyin yok olduğu anlarda
sadece tutacak bir eli olan insanlar
gülümseyebilirler..

HAROLD KUSHNER"

Cumartesi, Eylül 06, 2008

Buyurun hikâyeyi birlikte okuyalım:




“ 21 senelik evlilikten sonra
“aşk ışıltısını” canlı tutmanın
yeni bir yolunu buldum.
Bir süre önce,
başka bir kadınla çıkmaya başladım
ve bu aslında eşimin fikriydi.
Bir gün eşim, beni çok şaşırtarak,
“Biliyorum ki onu seviyorsun” dedi.
Şiddetle itiraz ettim: “Ama ben seni seviyorum!”

“Biliyorum ama aynı zamanda onu da seviyorsun.
Ona da zaman ayırman gerekiyor”
karımın, ziyaret etmemi istediği “öbür kadın”
, 19 yıldır dul olan annemdi.
İşimin yoğunluğu
ve üç çocuğumun beklentileri sebebiyle
annemi görme fırsatım pek olamıyordu.
O akşam annemi yemeğe
ve ardından sinemaya davet ettim.
Endişelendi ve hemen,
“iyi misin, her şey yolunda mı?” diye sordu.
Annem de geç saatte gelen bir telefonun
veya sürpriz bir davetin
mutlaka kötü bir anlamı olacağından şüphelenen tipte kadınlardandır.

“Seninle beraber
ikimizin biraz zaman geçirmemizin
güzel olacağını düşündüm” diye yanıtladım.
“Sadece ikimiz mi?”
Biraz düşündü ve
“Çok isterim” diye cevap verdi.
Cuma, iş çıkışı onu almaya giderken
kendimi biraz gergin hissediyordum.
Eve vardığımda fark ettim ki
o da, randevumuzdan ötürü hafif gergin görünüyordu.
Kapısının önünde,
paltosunu çoktan giymiş bir şekilde bekliyordu.
Saçlarını yaptırmıştı
ve üzerinde babamla kutladıkları
son evlilik yıldönümlerinde giydiği elbise vardı.
Bana melekler kadar ışıltılı bir yüzle gülümsedi.

Arabaya bindiğimizde,
“Arkadaşlarıma oğlumla dışarı çıkacağımı söyledim
ve gerçekten çok etkilendiler” dedi.
“Randevumuzun,
nasıl geçtiğini duymak için sabırsızlanıyorlar.
Gittiğimiz restoran,
çok şık olmasa da
sevimli, sıcak
ve servisin kaliteli olduğu bir mekândı.
Annemse, bir kraliçe edasıyla koluma girdi.
Yerimize oturduktan sonra
ona menüyü okumam gerekmişti,
çünkü küçük yazıları göremiyordu.
Ben daha menünün ortalarındayken
annemin nemli gözlerle
ve nostaljik bir gülüşle bana bakmakta olduğunu fark ettim:
“Eskiden, sen küçükken,
menüleri okuyan bendim,
sense meraklı bakışlarla beni dinlerdin” dedi.

Ben de gülümsedim:
“O zaman ben de okuyup borcumu ödeyebilirim” dedim.
Yemek boyunca muhabbetimiz çok güzeldi,
sıra dışı hiçbir şey olmadı
ama eskilerden
ve hayatlarımızdaki yeniliklerden bahsederek
kaybettiğimiz zamanın birazını telafi etmeye çalıştık.
O kadar çok konuştuk ve eğlendik ki
film saatini kaçırdık.

Akşam annemi bırakırken;
“Seninle tekrar çıkmak isterim
ama ancak bu sefer
benim seni davet etmeme izin verirsen” dedi
ve bir akşam tekrar buluşmakta karar kıldık.
(kaynak:mailler)

Perşembe, Eylül 04, 2008

ACIdaki Hikmet



Verdiğin acılar için sana şükürler olsun Allah'ım!
'Gün gelecek
Allah'a bana yaşattığı bu sıkıntılar için şükredeceğimi biliyorum'
demişti bir arkadaşım.
Belki de hayatının en zor günlerini yaşıyordu.
Zorlukların insana ne kadar büyük dersler verdiğini
uzun uzun konuşmuştuk.
Bir acının öğrettiğini
bin kahkahanın öğretemeyeceği üzerine
birçok örnekler vermiştik o konuşmamızda.

Aradan iki yıla yakın bir zaman geçince
arkadaşımın haklı çıktığını gördük.
O günlerin acı görünen olaylarının,
kendisine ne kadar büyük kapılar açtığını gördükçe
'verdiğin acılar için sana şükürler olsun Allah'ım!'
demeye başladı.

Gündüzleri fırsat buldukça
bir araya geldiğimiz arkadaşıma
o günlerde aşağıdaki hikayeyi yollamıştım.

* * * * * * *

Yaşlı kadın,
bir antika dükkanından aldığı yüzyıllık fincanı
özenle salon vitrinine yerleştirdi.
Fincanın biçimi,
üzerindeki işlemeler,
renkler onun bir sanat eseri olduğunu söylüyordu.
Ödediği fiyatı hatırladı;
hayır, hiç de pahalıya almamıştı.

Hayranlıkla fincanı seyretmeye devam etti.
Derken, birden fincan dile geldi ve kadına şöyle dedi;

'Bana hayranlıkla baktığının farkındayım.
Ama bilmelisin ki, ben hep böyle değildim.
Yaşadığım sıkıntılar beni bu hale getirdi.

Kadın şimdi hayret içindeydi.
Önündeki kahve fincanı konuşuyordu!

Kekeleyerek:
'Nasıl? Anlayamadım?' diyebildi yaşlı kadın.

'Demek istiyorum ki,
ben bir zamanlar çamurdan ibarettim
ve bir sanatkâr geldi.
Beni eline aldı, ezdi, dövdü, yoğurdu.
Çektiğim sıkıntılara dayanamayıp:

'Yeter! Lütfen dur artık!'
diye bağırmak zorunda kaldım.
Ama usta sadece gülümsedi ve;
'Daha değil!' diye cevapladı beni.
'Sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu.
Burada döndüm, döndüm, döndüm.
Döndükçe başım da döndü.
Sonunda yine haykırdım:
'Lütfen beni bu şeyin üzerinden kurtar.
Artık dönmek istemiyorum!'
Ama usta bana bakıp gülümsüyordu:

'Henüz değil!'

'Derken beni aldı ve fırına koydu.
Kapıyı kapayıp ısıyı arttırdı.
Onu şimdi fırının penceresinden görebiliyordum.
Fırın gitgide ısınıyordu.
Aklımdan şöyle geçiyordu: Beni yakarak öldürecek'
Fırının duvarlarına vurmaya başladım.
Bir taraftan da bağırıyordum:
'Usta usta! Lütfen izin ver buradan çıkayım!'
'Pencereden onun yüzünü görebiliyordum.
Hala gülümsüyor ve 'Daha değil!' diyordu.

'Bir saat kadar sonra, fırını açtı ve beni çıkardı.
Şimdi rahat nefes alabiliyordum,
fırının yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum.
Beni masanın üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi.

'Boyalı fırçayla bana hafif hafif dokunmaya başladı.
Fırça her tarafımda geziniyor ve bu arada ben gıdıklanıyordum.

'Lütfen usta! Yapma, gıdıklanıyorum!' dedim.
Onun cevabı ise aynıydı: 'Henüz değil!'

'Sonra beni nazikçe tutup
yine fırına doğru yürümeye başladı.
Korkudan ölecektim.
'Hayır! Beni yine fırına sokma, lütfeeen!' diye bağırdım.

Fırını açıp beni içeri iteleyip kapağı kapattı.
Isıyı bir öncekinin iki katına çıkardı.
'Bu sefer beni gerçekten yakıp kavuracak!' diye düşündüm.
Pencereden bakıp ona yine yalvardım,
ama o yine 'Daha değil!' diyordu.
Ancak bu defa ustanın yanaklarından
bir damla gözyaşının yuvarlandığını gördüm.

'Tam son nefesimi vermek üzere olduğumu düşünüyordum ki,
kapak açıldı ve ustanın nazik eli beni çekip dışarı çıkardı.
Derin bir nefes aldım, hasret kaldığım serinliğe kavuşmuştum.
Beni yüksekçe bir rafa koydu ve usta şöyle dedi:

'Şimdi tam istediğim gibi oldun.
Kendine bir bakmak ister misin?'
Ona 'Evet' dedim.

Bir ayna getirip önüme koydu.
Gördüğüme inanamıyordum.
Aynaya tekrar tekrar baktım ve
'Bu ben değilim. Ben sadece bir çamur parçasıydım.'

'Evet bu sensin!' dedi usta.
Senin acı ve sıkıntı diye gördüğün şeyler sayesinde
böyle mükemmel bir fincan haline geldin.

Eğer seni bir çamur parçası iken
üzerinde çalışmasaydım, kuruyup gidecektin.
Döner tezgahın üstüne koymasaydım,
ufalanıp toz olacaktın.
Sıcak fırına sokmasaydım, çatlayacaktın.
Boyamasaydım, hayatında renk olmayacaktı.
Ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu.
Şimdi arzu ettiğim her şey var üzerinde.'

Ve ben kahve fincanı,
şu sözlerin ağzımdan çıktığını hayretle fark ettim:

'Ustam! Sana güvenmediğim için beni affet!
Bana zarar vereceğini düşündüm.
Beni benden fazla sevip iyilik yapacağını fark edemedim.
Bakışım kısaydı,
ama şimdi beni harika bir sanat eseri yaptığını görüyorum.
Benim sıkıntı ve acı diye gördüğüm şeyleri

bana verdiğin için teşekkür ederim…
Teşekkür ederim.'

* * * * * *
Usta fincanı, Yaratıcı insanı şekillendirir.
Yeter ki acı da ki hikmeti görelim.
Kahrın da hoş, lûtfun da hoş demesini bir öğrenebilsek…

Sait ÇAMLICA
Eğitimci – Yazar

.

Çarşamba, Eylül 03, 2008

BANKA ÇALIŞANLARI

Bankalarda çalışanlara artık acıyorum.
Neden diye merak ediyorsanız anlatayım:
Geçtiğimiz günlerin birinde,
yaptığım şekerlemeden
telefonun sesiyle uyandım.
Bankadan aradığını söyleyen
ve adı gülle(ismi özellikle küçük harfle yazdım)
başlayan banka çalışanı,
üç milyon lira borcum olduğunu,
(tabii ki bunun 3 ytl olduğunu söylememe gerek yok sanırım)
ödememe gerektiğini belirtti.
Ben uyku sersemi kem küm ederken
değerli(?) çalışanımız şöyle dedi:
"Valla biz müşterilerimizin böyle borçlarını ödemekten
maaşımızı alamıyoruz."
Tabii ki ben iyice sersemledim.
Ama şöyle düşünmekten de kendimi alamadım:
"Ya bizim veznelerde bıraktığımız
bozuk paralara neler oluyor?
Madem maaşınızı alamayacak kadar para veriyorsunuz,
o kalan paralardan alın maaşınızı
zavallı banka çalışanları.
(kaynak:ben)

Pazartesi, Eylül 01, 2008

HAYAT BİR GÜNDÜR O DA BU GÜNDÜR.




Etkileyici bir hayat dersi bu...
Bir gün susmayı öğrendim.
Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım.
Çünkü susmak
benim küçücük dünyamda
babamla kurduğum iletişim tarzıydı.
Babam akşamları eve yorgun dönerdi.
Ben bütün gün evde sıkılır
onun gelişini iple çekerdim.
Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır
onunla oynamak isterdim.
Babam sarılır, öper
sonra da, hadi odana git, derdi.
Yemek hazırlanınca annem çağırır
bu defa masada bir araya gelirdik babamla.
Onlar annemle konuşurken ben araya girer,
sesimi duyuramayınca da bağırırdım.
Babam sinirlenir,
' Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım,
bir de sen kafamı ütüleme!' derdi.
Annem de 'Bütün gün zaten seninle uğraştım,
bir çift laf da mı konuşturtmayacaksın babanla?'
diye çıkışır, beni odama gönderirdi.
Çaresiz bir şekilde
boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yolalırdım.
Babam arkamdan,
'Bizim bir odamız bile yoktu,
her şeye sahip,hâlâ ne istiyor anlamadım.'
diye bağırmaya devam ederdi.
'Keşke benim de bir odam olmasaydı,
keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da
hep birlikte otursaydık' derdim içimden;
ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.
Yemekten sonra babam kanepeye uzanır,
eline kumandayı alır, televizyon seyrederdi.
Beni yanına çağırır biraz severdi.
Onun izleyeceği önemli birşey varsa
beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı.
Azıcık hareket edip koşup
oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı.
Bir gün anladım ki
susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz.
Bu defa
susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım.
Önce resim yaparak başladım işe.
Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor;
'Bak, böyle uslu uslu oyna işte.' diyordu.
Babam bazen göz ucuyla bakıyor,
resimle ilgili bir şey sorsam afallıyordu.
Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu.
'Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum.'
diye komşulara anlatıyordu annem halimi.
Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı.
Annem 'Odanı topla!'diye
odama kapattığında
işe nereden başlayacağımı bilemiyordum.
Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor;
ama odamı toparlamayı beceremiyordum.
Annem odama gelip
'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım.'
dedi bir gün.
Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem
resim yapmayı da elimden alırsa ben ne yapacaktım?
Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım.
Babam eve gelince uygun zamanı kolladım.
Her zamanki gibi yemekler yendi,
odaya geçildi.
Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim.
Babam baktı.
Hım, dedi 'Çok güzel olmuş.
Bu adam benim herhalde.' dedi.
Ben 'Hayır o adam değil,
bu çocuk sensin.'dedim.
O 'Hayır, bu adam benim,bu çocuk sensin,
bu küçük kız da arkadaşın.'dedi.
Ben yine 'Hayır, o büyük adam benim,
bu küçük adam sensin,
bu küçük kız da annem.' dedim.
Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip:
'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi.
Heyecanla başladım anlatmaya.
Ben büyüyüp adam olacağım.
İş bulup çalışacağım.
Siz yaşlanıp küçüleceksiniz.
Beliniz bükülecek,
komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi
küçücük kalacaksınız.
Ben işten geldiğimde yorgun olacağım.
Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda
işyerinde kafam şişmiş olacağından
sizi duymayacağım bile.
Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde
'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.'
diyeceğim.
Ve bir de bağıracağım
'Her şeylerini alıyorum.
Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar' diye.
Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Duyduklarına inanamıyorlardı .
Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki
sonsuza kadar konuşsam
hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi
Farkında Olmalı İnsan...
Kendisinin,
Hayatın Olayların,
Gidişatın Farkında Olmalı
Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti
Yarın Meçhuldür,

O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,
O Da Bugündür

(kaynak:mailler)