Pazartesi, Eylül 01, 2008

HAYAT BİR GÜNDÜR O DA BU GÜNDÜR.




Etkileyici bir hayat dersi bu...
Bir gün susmayı öğrendim.
Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım.
Çünkü susmak
benim küçücük dünyamda
babamla kurduğum iletişim tarzıydı.
Babam akşamları eve yorgun dönerdi.
Ben bütün gün evde sıkılır
onun gelişini iple çekerdim.
Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır
onunla oynamak isterdim.
Babam sarılır, öper
sonra da, hadi odana git, derdi.
Yemek hazırlanınca annem çağırır
bu defa masada bir araya gelirdik babamla.
Onlar annemle konuşurken ben araya girer,
sesimi duyuramayınca da bağırırdım.
Babam sinirlenir,
' Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım,
bir de sen kafamı ütüleme!' derdi.
Annem de 'Bütün gün zaten seninle uğraştım,
bir çift laf da mı konuşturtmayacaksın babanla?'
diye çıkışır, beni odama gönderirdi.
Çaresiz bir şekilde
boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yolalırdım.
Babam arkamdan,
'Bizim bir odamız bile yoktu,
her şeye sahip,hâlâ ne istiyor anlamadım.'
diye bağırmaya devam ederdi.
'Keşke benim de bir odam olmasaydı,
keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da
hep birlikte otursaydık' derdim içimden;
ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.
Yemekten sonra babam kanepeye uzanır,
eline kumandayı alır, televizyon seyrederdi.
Beni yanına çağırır biraz severdi.
Onun izleyeceği önemli birşey varsa
beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı.
Azıcık hareket edip koşup
oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı.
Bir gün anladım ki
susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz.
Bu defa
susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım.
Önce resim yaparak başladım işe.
Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor;
'Bak, böyle uslu uslu oyna işte.' diyordu.
Babam bazen göz ucuyla bakıyor,
resimle ilgili bir şey sorsam afallıyordu.
Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu.
'Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum.'
diye komşulara anlatıyordu annem halimi.
Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı.
Annem 'Odanı topla!'diye
odama kapattığında
işe nereden başlayacağımı bilemiyordum.
Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor;
ama odamı toparlamayı beceremiyordum.
Annem odama gelip
'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım.'
dedi bir gün.
Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem
resim yapmayı da elimden alırsa ben ne yapacaktım?
Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım.
Babam eve gelince uygun zamanı kolladım.
Her zamanki gibi yemekler yendi,
odaya geçildi.
Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim.
Babam baktı.
Hım, dedi 'Çok güzel olmuş.
Bu adam benim herhalde.' dedi.
Ben 'Hayır o adam değil,
bu çocuk sensin.'dedim.
O 'Hayır, bu adam benim,bu çocuk sensin,
bu küçük kız da arkadaşın.'dedi.
Ben yine 'Hayır, o büyük adam benim,
bu küçük adam sensin,
bu küçük kız da annem.' dedim.
Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip:
'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi.
Heyecanla başladım anlatmaya.
Ben büyüyüp adam olacağım.
İş bulup çalışacağım.
Siz yaşlanıp küçüleceksiniz.
Beliniz bükülecek,
komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi
küçücük kalacaksınız.
Ben işten geldiğimde yorgun olacağım.
Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda
işyerinde kafam şişmiş olacağından
sizi duymayacağım bile.
Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde
'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.'
diyeceğim.
Ve bir de bağıracağım
'Her şeylerini alıyorum.
Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar' diye.
Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Duyduklarına inanamıyorlardı .
Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki
sonsuza kadar konuşsam
hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi
Farkında Olmalı İnsan...
Kendisinin,
Hayatın Olayların,
Gidişatın Farkında Olmalı
Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti
Yarın Meçhuldür,

O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,
O Da Bugündür

(kaynak:mailler)

Hiç yorum yok: