Salı, Aralık 24, 2013

Hayatımdaki kıymetli kadınlara:).....



---------------------------------
Bir kadın çocuktur aslında..
Çocuk gibi davranmayı sever.
Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini de ister.
Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak okşamalıdır erkek kadını.
Ama her kadın çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını ister.
Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz,
ama asla onu bir Çocuk olarak görmeyeceksiniz.
Bir kadın güçlüdür aslında.
Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür.
Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasını sevmez.
İster ki Erkeğin gücü kendisine huzur versin.
Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile Erkeğin yapmasını bekler.
Böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de
erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu görecektir.
Ancak kadın gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz.
Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar.
Bir kadın sevgilidir aslında.
İçinde her zaman sevgiyi taşır.
Sevdiklerinden kolay kolay ayrılamaz. Sevdiklerini kolay kolay kıramaz.
Zor sever ama tam sever.
Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için
yüreğinin kabul ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir.
Ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız.
Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz.
Ancak beyninde yer etmemişseniz her an terk edilebilirsiniz.
Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette.
Bunun nedeni ise engelleyemedikleri "acımak" duygusudur.
Bir kadın yalnızdır aslında.
Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz.
Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır.
O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez.
Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz.
Yalnızlık onun sığınağıdır.
O sığınağa ne zaman gireceğine, ne kadar kalacağına hep kendisi karar verir.
Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz.
Bir kadın bilgindir aslında.
Neler yapabileceğini erkek aklI hayal bile edemez.
Yaratıcılığının sınırı yoktur.
Ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkeğini bekler.
Hoyratça harcamaz yaratıcılığını sadece erkeğine saklar.
Bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir.
Çünkü yaşamınız asla sıradan olmayacaktır.
Bir kadın hayattır aslında.
Çünkü hayatın içinde olan her şey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor.
Yemek yemek, su içmek bile.
Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup
içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz?
Anlıyorsanız ne mutlu size. Anlamıyorsanız, ne yazık ki yaşamıyorsunuz...
Can DÜNDAR

Salı, Aralık 17, 2013

Victor Hugo


Yıl, 1887… 
Gazetecinin biri, Victor Hugo’ya soruyor: 
“Eserleriniz ve siz bugüne de çok olumlu eleştiriler aldınız, 
çok övüldünüz. 
Bunlar arasında sizi en çok hangisi hoşnut  etti?”

Hugo anlatıyor:
“Karlı bir kış gecesiydi. Eş dostla yiyip içmiştik. 
Mesafe kısa diye, evime yaya olarak dönüyordum. 
Fena halde sıkışmıştım. 
Hızlı adımlarla, malikanemin bahçe kapısına vardım. 
Kapı kilitliydi.
Var gücümle uşağıma seslendim: ‘İgooooooor!’
Defalarca haykırmama karşın İgor’un beni duyduğu yoktu. 
Sidik torbam Atlas Okyanusu büyüklüğüne ulaşmıştı. 
Altıma kaçırmak üzereydim. 
Yaşlılık işte. 
Çaresiz, bahçe duvarına yanaştım, 
etrafa bakındım, görünürde kimse yoktu, 
fermuarımı indirdim ve su dökmeye başladım. 
Tam o sırada arkamda bir at arabası durdu. 
Hiç kıpırdamadan, sessizce işiyordum.
Arabacı nefret dolu bir sesle 
‘Seni haddini bilmez, buruşuk o… çocuğu! 
O işediğin, Sefiller’in yazarı Victor Hugo’nun duvarıdır!’ dedi. 
İşte, hayatımda duyduğum en iltifat dolu söz buydu.”
 (kaynak:mailler)


Pazartesi, Aralık 02, 2013

NEYZEN



Bu dünyada ne kazandıysanız yiyiniz..!
Yoksa; Öleceğiz bir gün, gömecekler,
Bir kaç gün övecekler,
Sonra kalan malını bölecekler,
Hatta memnun kalmayıp sövecekler...!

Cuma, Kasım 22, 2013

Bukowski


ikinciyi seçin. 
Çünkü birinciyi gerçekten sevseydiniz, 
ikincisi olmazdı".
(kaynak:mailler) 

Perşembe, Kasım 14, 2013

BÖYLE BİR BİLGİDEN HABERİNİZ VAR MIYDI ?





                                       
Olay, Sezar döneminde geçiyor.

Julius Sezar, 
takvimdeki karışıklıkları çözmesi için
Mısırlı astronomi bilgini Sosigenese emir veriyor. 
O zamanlarda 1 yılın 365 gün 6 saat sürdüğü biliniyor.

Sosigenes de çözüyor :
HER YIL 365 GÜN ÇEKECEK.
HER YILDAN 6 SAAT ARTACAK.
ARTAN SAATLER 4 YILDA BİR TAKVİME EKLENECEK 
VE O YIL 365 + 24 SAAT = 366 GÜN OLACAK.

366 gün 12 eşit parçaya bölünmediği için 6 ay 30 gün, 
diğer 6 ay 31 gün çekecek.
Peki 365 gün çeken yıllarda aylara göre dağılım nasıl olacak ?
Sezar emir veriyor :
365 GÜN ÇEKEN YILLARDA EN SON AYDAN 1 GÜN DÜŞÜLSÜN.

O zamanlar yılbaşı, Mart ayında, 
yani Şubat, yılın son ayı. 
(September=7, October=8, November=9, December=10 da buradan geliyor)
Böylece Şubat ayı, 
4 yılda bir 30 gün, diğer yıllarda 29 gün olmuş.

Sezar, 
bununla da yetinmeyip aylardan birine kendi ismini vermiş : 
JULIUS, yani JULY.

Sonradan imparator olan Augustus, 
Sezardan aşağı kalmamış 
ve sonraki aya kendi ismini vermiş : 
AUGUSTUS, yani AUGUST.

Ancak Julius Sezarın ayı 31 günken 
Augustusun ayı 30 gün olur mu ?
O da emir vermiş : 
YILIN SON AYINDAN 1 GÜN DAHA ALIN, 
BENİM AYIMI DA 31 GÜN YAPIN.

Zavallı Şubattan 1 gün daha alınmış ve Ağustosa eklenmiş. 
O gün bu gündür Şubat ayı, 
4 yılda bir 29 gün, 
diğer yıllarda 28 gün,

Sezarın ayı Temmuz 
ve Augustusun ayı Ağustos da peş peşe 31 gün oluvermiş.
(kaynak:mailler)
(doğru mu yanlış mı bilmiyorum,
yine de paylaşmak istedim.)

.


Salı, Kasım 12, 2013

DOSTUMA...



Eğer bir gün ağlamaklı olursan,
Beni ara...
Seni güldüreceğime söz veremem,
Fakat seninle birlikte ağlayabilirim...

Eğer bir gün uzaklara kaçmak istersen,
Beni aramaktan korkma...
Seni durduramayacağıma söz veremem,
Fakat seninle birlikte kaçabilirim...

Eğer birgün kimseyle konuşmak istemezsen,
Beni ara...
Sessiz olacığıma söz veririm,
Fakat bir gün ararsan ve cevap bulamazsan
Hemen beni görmeye gel,
Belki sana ihtiyacım vardır...Devamını var

Pazartesi, Kasım 11, 2013

ATATÜRK




Atatürk'ün öldüğü gün, 
İstanbul üniversitesinde ders okutan bir Alman profesör, 
derse girdiğinde öğrencilerin üzgün halini görünce, 
yüreği parça parça olmuş halde, 
üniversite rektörüne telefon ederek;
-Bugün ders veremeyeceğim, ne yapayım dersiniz?
diye sordu;
Rektör, Alman profesöre şu cevabı verdi;
-Sizin memleketinizde büyük bir adam ölünce ne yapılıyorsa onu yapın...
Rektörün bu sözlerine Alman profesörün cevabı şu oldu;
Almanya'da hiç bu kadar büyük bir adam ölmedi...
(kaynak:mailler)

Pazar, Kasım 10, 2013

:::))))


 
Adamın biri Afrika'da safariye çıkarken yanına 
minik köpeğini de almış. 
Minik köpek bir gün ormanda dolaşıp, 
Kelebekleri kovalar,çiçekleri koklarken 
kaybolduğunu fark etmiş.
Ne yapacağını düşünürken
bir de bakmış ki karşıdan bir leopar geliyor 
ve belli ki günlük yiyeceğini arıyor.
"Şimdi başım dertte" 
diye düşünmüş minik köpek. 
Etrafına bakmış,yerde kemik parçalarını görmüş. 
Hemen,arkasını
Leoparın geldiği yere dönerek 
kemikleri kemirmeye başlamış,
bu arada da arkadaki hareketi kestirmeye çalışıyormuş.
Leopar tam saldıracakken minik köpek 
kendi kendine konuşmuş; 
"Ne kadar lezzetli bir leoparmış. 
Acaba etrafta bundan bir tane daha var mı?" 
Bunu duyan leopar bir anda donmuş kalmış 
Ve en yakındaki ağaca tırmanarak 
dalların arasına saklanmış. 
"Tam zamanında kurtardım
yoksa bu köpeğe yem olacaktım" diye düşünmüş leopar. 
Bütün bunlar olup biterken
Bir başka ağacın üstündeki bir maymun 
Olanları izliyormuş. 
Bildiklerini kullanarak bundan sonra leopardan
kurtulabileceğini düşünmüş.
Leoparın yanına giderek neler olduğunu anlatmış.
Leopar köpeğin yaptıklarına çok sinirlenmiş 
ve maymuna 
"Atla sırtıma, gidip şunu yakalayalım"
demiş.
Ancak minik köpek neler olduğunu 
ve leoparın sırtında,maymunla birlikte
süratle kendisine yaklaştığını fark etmiş. 
"Şimdi ne yapacağım" diye  düşünürken 
kaçmaya teşebbüs etmemiş. 
Bunun yerine
arkasını leoparın geldiği yöne dönerek, 
kemikleri kemirmeye devam etmiş.
Tam leopar saldıracakken 
yine kendi kendine konuşmuş; 
Bu aptal maymun da nerede kaldı?
Yarım saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim, 
hala haber yok!"
(Diplomasi böyle birşey işte...
Yapabiliyorsan; 
hızlı düşün,sakin ol,
güçlü görün, düşmanını kendi silahı ile yen)
(kaynak:mailler)
 

Cuma, Kasım 08, 2013

KIZ ARKADAŞ


 Annem: 
"Kız arkadaşlarını unutma." 
diye tavsiyede bulunmuştu..
  (Embedded image moved to file: pic02303.gif)
  "Yaşın ilerledikçe senin için daha önemli olacaklar,
  kocanı-çocuklarını
 ne kadar çok seversen sev, 
yine de kız arkadaşlarına ihtiyaç duyacaksın..
  Onlarla bir yerlere gitmeyi ihmal etme..
 Onlara vakit ayır ve kız arkadaşlarını daima hatırla..
 Onlar sadece arkadaşların değil..
 Senin kardeşlerin, kızların..." demişti..
  "Ne kadar komik bir öğüt. Daha yeni evlenmedim mi ?
  Artık ben evli bir kadınım. 
Kız arkadaşlarına ihtiyaç duyan bir genç kız değilim ki. 
Bundan sonra kocama hayatımı adamak, 
yapacağım tek şey olacak"
  diye düşünmüştüm..   
Ama yıllar geçtikçe, 
çocuk olsa da ya da olmadıkça, 
kocalardan boşandıkça, 
sevgililerin biri gidip diğeri geldikçe, 
annemin dediklerinin ne anlama geldiğini çok iyi anladım..
  Zaman geçiyor..
  Hayat akıyor..
  Mesafe ayırıyor..
  Aşk büyüyor.. Sonra azalıyor..
  Kalpler kırılıyor..
  kocalar evde bir yerde duruyor..
  Veya evlilikler mahkemede son buluyor..
  sevgililer değişip duruyor..
  Erkekler arayacaklarını söyleyip, aramıyor..
  İşler geliyor ve gidiyor..
  Ebeveynler ölüp gidiyor..
Komşular değişiyor..
Ama kız arkadaşlar hep oradalar...
Siz onları bırakmadığınız sürece..
Geçen yıllar ve arada kaç km. mesafe olduğu hiç önemli değil..
Bir kız arkadaş, 
hiçbir zaman ona ihtiyaç duyduğumuzdan
 daha uzak değil..

Tüm Kız Arkadaşlara Sevgiyle...
(alıntıdır)
kaynak:mailler 


Çarşamba, Ekim 30, 2013

Atatürk ilkokulu(Etimesgut-ANKARA)Cumhuriyetimizin 90.yıl kutlamalarından bir kare fotoğraf

Perşembe, Ekim 24, 2013

Ahmet Şerif İzgören'in, "Avucunuzdaki Kelebek" isimli kitabindan;





"Bundan Üç dört yıl önce USA'da dünya spastikler olimpiyatı düzenleniyor. 
Yüz metre yarışı; 
Down Sendromlu koşucular... 
Yarış başladığında koşuculardan birinin ayağı takılıyor, 
düşüyor ve acıyla bağırmaya başlıyor. 
Çok ilginç bir şey oluyor, 
diğer zihinsel engelli koşucular geriye dönüyorlar 
ve düşen atleti kaldırıyorlar. 
Down Sendromlu bir kız, oğlanı öpüyor: 
'Bu onu iyileştirir' diyor. 
Kollarına girip teselli ediyorlar 
ve hep beraber yürüyerek yarış çizgisini geçiyorlar.


Bize, 'başarı başarı' diye öğrettikleri şey 

belki de başarı değildir. 
Hani şu eğitimler var ya, 
Amerikalılar'ın tüm üçüncü dünya ülkelerine sattıkları... 
'Birilerini modelle, 
onun yaptıklarını yap, sen de başarırsın'... 
Acaba birbirini hırsla geçmeye çalışan bizler mi daha insanız, 
yoksa düşen arkadaşlarını kaldırmaya çalışan engelliler mi? 
Belki de o engelliler 
bizden daha gerçek bir hayatı yaşıyorlar. 
Biz, çok sahte, 
tüketime ve birbirini ezmeye dayalı bir hayatı yaşıyoruz. 
Bize öğrettikleri hayat, baştan sona sahtedir."
"Hayatı size Amerikan filmlerinin öğrettiği gibi yaşarsanız 
bittiniz. 
Çünkü tüketmezseniz var olamazsınız 
ve o kültürde fiziksel özellikler her şeyin önündedir." 
(alıntıdır)



Cumartesi, Eylül 28, 2013

TRAFİKTE YAYALARIN UYACAĞI KURALLAR




1. Yayalar daima kaldırımdan yürümelidir.
2. Yaya kaldırımı yoksa yolun solundan yürünmelidir.
3. Trafik polislerinin uyarılarına, işaretlerine uyulmalıdır.
4. Trafik lambalarının olduğu yerlerde yeşil ışık yanmadan, yol bomboş olsa bile geçilmemelidir.
5. Lamba ve trafik polisi yoksa önce sola, sonra sağa, tekrar sola baktıktan sonra yol uygunsa karşıya geçilmelidir.
6. Duran taşıtın önünden, arkasından geçilmemelidir.
7. İyice durmadan otobüs, minibüs, taksi gibi taşıtlardan inmemelidir.
8. Hareket etmiş bir taşıta binmeye çalışılmamalıdır.
9. Taşıtlara hiçbir şekilde tutunulmamalıdır.
10. Taşıtlarda kapıya yaslanmamalı, pencere ve kapılardan eller, kollar, başlar çıkarılmamalıdır
11. Taşıttan inince hemen koşmamalı, indiğimiz taşıt uzaklaşmadan karşıya geçilmemelidir.
12. Taşıtlara sırayla binmeli, duran taşıtlardan da sırayla inilmelidir.

Pazar, Eylül 22, 2013

ZEKİ KADINLARA SAYGILARIMLA…




KARI & KOCA
Bir çift hiç konuşmadan arabayla yolda gitmekteydi. 
Daha önceki bir tartışma münakaşaya dönüşmüştü 
ve hiçbiri teslim olmak istemiyordu. 
Keçi, katır ve domuzlarla dolu bir çiftliğin yanından geçerken koca, 
alaycı bir biçimde sorar:  
'Akrabaların mı?'
Karısı 'Evet' diye cevap verir ve ekler: 
'Senin taraftan akrabalarım'
KELİMELER 
Kocası karısına 
kadınların bir günde kaç kelime kullandığına dair bir makale okuyordu... '
Erkeklerin 15,000 kelimesine karşılık 30,000 kelime'
Karısı yanıtladı:  
'Sebebi erkeklere her şeyi tekrar etmek zorunda olmamızdır.'
Kocası karısına döndü ve sordu:
 'Efendim?'
YARADILIŞ 
Bir gün bir adam karısına sordu:  
'Aynı zamanda nasıl hem bu kadar salak, 
hem de bu kadar güzel olabildiğini anlamıyorum.'
Karısı yanıtladı:  
Allah beni sen çekici bul diye çok güzel yarattı; 
Allah beni seni çekici bulayım diye çok salak yarattı!'
KONUŞMAMA CEZASI  
Bir karı koca evde problemler yaşamaktaydı 
ve birbirlerine konuşmama cezası uygulamaktaydı. 
Aniden adam ertesi gün karısının kendisini 
sabah 5.00 da iş için bir uçuşu olduğundan uyandırması gerektiğini hatırladı. 
Sessizliği ilk bozan ve kaybeden kendisi olmamak için, 
bir kâğıdın üzerine  
'Lütfen beni sabah 5.00 da uyandır.' 
 yazdı ve notu karısının bulabileceği bir yere bıraktı. 
Ertesi sabah, adam uyandı 
ancak saatin 9.00 olduğunu ve uçuşu kaçırdığını fark etti. 
Çok kızdı, 
tam karısının onu neden uyandırmadığını soracakken 
yatağın yanında bir parça kâğıt buldu. 
Kâğıtta 'Saat 5.00 uyan' yazmaktaydı.
Erkekler bu tip yarışmalar için yeterli donanıma sahip değiller.  
(İstisnalar Hariç)  
Allah erkeği kadından önce yaratmış olabilir, 
ancak şaheserden önce her zaman bir kabataslak vardır.
(alıntıdır)
kaynak:mailler 

 


Cumartesi, Eylül 14, 2013

Hz Mevlana

Boyda değil, soyda;
incelik..
belde değil, dilde.. 
doğruluk; 
sözde değil, özde.. 
güzellik; 
yüzde değil, yürekte olur..!

Perşembe, Eylül 05, 2013

DENİZ KIZI MI,BALİNA MI??


Avustralya’da, 
bir spor salonunun camında bir reklam; 
zayıf ve bronz tenli bir kadın, 
hemen yanında şu yazıyor: 
“Bu yaz, denizkızı mı olmak istersiniz, yoksa bir balina mı?
Afişteki mankenin fiziksel özelliklerinden çok uzak olan orta yaşlı bir kadın, 
spor salonunun reklamına cevap veriyor: 
İlgilenenlere duyurulur:

Balinaları arkadaşları asla yalnız bırakmazlar, 
yunuslar, deniz aslanları, meraklı insanlar.. 
aktif bir cinsel yaşamları vardır, 
hamile kalır, sevimli bebek balinalar doğururlar.
Denizde yüzer, oynarlar. 
Polinezya adalarının mercan kayalıkları gibi muhteşem yerleri görme şansına sahiptirler.
Balinalar harika şarkı söylerler, CD’leri bile vardır. 
Bazı insanlar dışında, onlara zarar vermek isteyecek tek bir varlık yoktur. 
Dünyada herkesin sevdiği koruduğu ve hayran kaldığı şahane hayvanlardır. 
Denizkızı?
Öncelikle, denizkızı diye birşey yoktur.
Var olsalardı da kimlik karmaşası sebebiyle 
psikolog kapılarında sıra oluştururlardı. 
Balık mısın? İnsan mı?
Cinsel hayatları yoktur. 
Yanlarına yaklaşan erkekleri öldürüyorlar, nasıl olabilir ki? 
Hem, iyice bir bakın, gerekli donanım nerede??
Eee, sonuç olarak çocukları da olmaz. 
Zaten balık kokan bir kadını kim ister ki?
Sonuç?
Ben balina olmayı tercih ederim. 
Medya sadece zayıf insanların güzel olduğunu savunuyor 
ama ben çocuklarımla dondurma yemeyi, 
beni heyecanlandıran adamla güzel bir akşam yemeğinde sohbet etmeyi, 
arkadaşlarımla çikolata paylaşmayı çok seviyorum.
Zamanla kilo alıyoruz; 
çünkü, 
kafamıza o kadar çok bilgi yüklüyoruz ki
yer kalmıyor ve bedenimizin diğer bölümlerine yerleşmeye başlıyor. 
Yani, biz kilolu değiliz, 
inanılmaz kültürlü, eğitimli ve mutluyuz.  
Bugünden itibaren, 
aynaya bakıp da kalçamı gördüğümde, şunu düşüneceğim:  
“Allah’ım ne kadar da akıllıyım!”
ALINTIDIR
kaynak:mailler

Salı, Eylül 03, 2013

İKİ GEZGİN MELEĞİN HİKAYESİ






İki gezgin melek, 
geceyi geçirmek için 
oldukça varlıklı bir ailenin evinin kapısını çalmışlar. 
Aile, pek kaba bir üslupla,
meleklere yatacak yer olarak
koca malikanenin konuk odalarından birini vermek yerine, 
soğuk bodrumundaki küçük bir köşeyi göstermiş.
Melekler buz gibi odanın 
soğuk ve sert zemininde 
kendilerine yatacak bir yer hazırlamaya çalışırken, 
yaşlı melek duvarda bir delik görmüş 
ve kalkıp deliği onarmaya girişmiş. 
Genç melek, yaşlı meleğe 
bu hareketinin nedenini sorunca, 
yaşlı melek hafifçe gülümsemiş:
Herşey, her zaman, göründüğü gibi değildir...
Sabah malikaneden ayrılan melekler, 
gece bastırınca 
bir kez daha kalacak yer bulmak umuduyla, 
bu defa 
çok fakir bir çiftçi ailesinin kapısını çalmışlar.
Son derece misafirperver olan fakir karı koca, 
sofralarında ne var ne yoksa 
meleklerle paylaştıktan sonra, 
onlara rahatça uyumaları için
kendi yataklarını vererek yanlarından ayrılmışlar.
Sabah güneş doğduğunda,
melekler zavallı karı kocayı 
gözyaşları içinde bulmuşlar: 
Yegane geçim kaynakları olan tek inek de
tarlalarının ortasında cansız yatmaktaymış.
Genç melek bu sefer iyice öfkelenerek 
Yaşlı Meleğe isyan etmiş:
Bunun olmasına nasıl izin verebildin ?! 
O varlıklı kaba adamın herşeyi vardı 
ama sen kalktın ona yine de yardım ettin. 
Bu iyi yürekli fakir ailenin ise 
o tek inekten başka hiçbir şeyleri yoktu;
buna rağmen onu bile paylaşmaya gönüllü oldular. 
Ama sen o ineği de yitirmelerine izin verdin!
Bunun üzerine yaşlı melek, 
genç meleğe dönerek şu cevabı vermiş:
Herşey, her zaman, göründüğü gibi değildir.
O zengin malikanenin bodrumunda kaldığımız gece, 
duvardaki deliğin dibinde 
külçe külçe altın saklı olduğunu farkettim. 
Malikanenin sahibi bu kadar açgözlü olduğu için 
ve kendisine verilmiş şans sayesinde edindiği zenginliğin 
bir parçasını bile paylaşmaya yanaşmadığı için, 
ben de o deliği öyle bir kapatıp mühürledim ki 
artık arayıp bulsa da açamaz.
Ve devam etmiş:
Sonra, dün gece biz çiftçi ailesinin yatağında uyurken,
ölüm meleğinin 
o çiftçinin karısını almaya geldiğini gördüm.
Ben de onun yerine ölüm meleğine ineği verdim.
Yaşlı melek, gülümseyerek bir kez daha eklemiş:
Herşey, her zaman, göründüğü gibi değildir.
Bazen, işler istediğimiz gibi sonuçlanmadığında, 
aslında bizim de başımıza gelen tam da budur işte. 
Eğer inanıyorsanız,yapmanız gereken şey
sadece, 
her sonucun her zaman sizin lehinize olduğuna güvenmektir.
Bunun böyle olduğunu, 
ancak belirli bir zaman sonra öğrenebilecek olsanız bile.
Bazı insanlar, hayatımıza girerler ve çabucak çıkarlar..
Bazıları ise, dostumuz olur ve bir süre orada kalırlar..
Yüreklerimizde o güzel ayak izlerini bırakarak..
Ve bu, iyi bir dost kazandığımız için,
bir daha asla eskisi gibi olmayacağız demektir!
Dün, tarih oldu.
Yarın, bir gizemdir.
Bugün ise bir armağan.

Bu yüzden İngilizcede present, 
hem şu an hem de armağan anlamına gelir!
Bence bu çok özel bir şey ..... 
her anı doyasıya yaşayın 
ve tadını çıkarmaya bakın ... 
Hayat, bir kostümlü prova değildir!
Bil ki tam şu anda
birisi seni düşünüyor,
birisi sana değer veriyor,
birisi seni özlüyor,
birisi seninle olmak istiyor,
birisi senin başının belada olmadığını umuyor,
birisi ona verdiğin destek için sana minnettar,
birisi elini tutmak istiyor,
birisi senin adına herşeyin iyi sonuçlanmasını ümit ediyor,
birisi senin mutlu olmanı istiyor,
birisi senin onu bulmanı diliyor,
birisi senin başarılarını kutluyor,
birisi sana bir armağan vermek istiyor,
birisi SENİN bir armağan olduğunu düşünüyor,
birisi seni seviyor,
birisi senin gücüne hayranlık duyuyor,
birisi seni düşünüyor ve gülümsüyor,
birisi üzerinde ağladığın omuzun kendi omzu olmasını istiyor.
BİRİSİNİN, 
SENİN BU MESAJI ONA OKUMANA İHTİYACI VAR.
Kimseden umutlarını almayın.
Sahip olduğu tek şey bu olabilir.
kaynak:mailler

Pazar, Eylül 01, 2013

ASLAN DOĞURMAK




Hayvanlar bir gün, 
kim daha çok çocuk doğurabilir diye 
çekişmeye başlarlar.
Hep birlikte dişi aslana gidip danışırlar.
'Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun? ' 
diye sormuşlar aslana.
'Bir.' diye yanıtlar dişli aslan. 
'Fakat ben aslan doğururum.'

DERSIMIZ;
NİTELİK, NİCELİKTEN ÖNEMLİDİR.

************

YENGEÇ İLE ANNESİ

'Neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum?' 
diye sorar anne yengeç çocuğuna.
'Düzgün yürüsene ! ' der.
- 'Pekala anne.' der çocuk.
- 'Sen önümden düzgün yürü, 
ben seni takip ederim. '

DERSIMIZ;
HAREKETLER SÖZLERDEN ÖNDE GELİR. 

************ ***

ASLAN, KOYUN, KURT VE TİLKİ

Aslanın biri, 
bir koyunu yanına çağırır 
ve nefesinin kokup kokmadığını sorar.
Evet !  diye yanıtlar koyun. 
Aslan bu yanıta kızar 
ve koyunu oracıkta parçalar.
Daha sonra kurda seslenip yanına çağırır, 
ona da aynı soruyu sorar.  
Hayır !  diye yanıtlar kurt korkudan. 
Ancak o da yağcılık yaptığı için 
aslanın öfkesinden kurtulamaz.
Sıra tilkiye gelmiştir. 
Aynı soruyu tilkiye de sorar.
Tilkinin yanıtı şöyle olur;
- Üzgünüm, üşütmüşüm biraz, 
o yüzden burnum koku almıyor !  

DERSİMİZ;
AKILLI KİŞİ TEHLİKELİ DURUMLARDA KONUŞMAZ !!!

************ **

KAZLAR VE TURNALAR

Kazlar ve turnalar bir gün 
aynı tarlada yiyecek ararlarken 
birden 
yanlarına yaklaşmaya çalışan avcıyı fark ederler. Turnalar daha çevik ve hafif oldukları için 
hemen uçarlar.
Oysa kazlar ağır hareket ettikleri için 
avcıdan kurtulamazlar.

DERSİMİZ;
YAKALANANLAR HER ZAMAN SUÇLU OLANLAR DEĞİLDİR. 

************ *********

FARELERİN TOPLANTISI

Bir gün fareler bir araya gelirler 
ve başlarına musallat olan bir kediden
kurtulma planları yaparlar.
Pek çok fikir öne sürülür.
Hiçbiri kabul görmez.
En sonunda genç bir fare 
kedinin boynuna bir çan asmayı önerir.
Böylece 
kedi kendilerine yaklaşırken 
farkına varacak ve
kaçabileceklerdir. 
Bu öneri fareler tarafından alkışlarla onaylanır.
Bu arada 
bir köşede 
sessizce onları dinlemekte olan 
yaşlı bir fare ayağa  kalkar 
ve bu önerinin çok zekice olduğunu, 
başarılı olacağından hiç kuşkusu olmadığını belirtir.  
Fakat, der, 
kafamı bir soru kurcalıyor. 
Çanı kedinin boynuna KİM asacak ???

DERSİMİZ;
İYİ BİR PLAN YAPMAK AYRI, 
O PLANI GERÇEKLEŞTİRMEK   AYRIDIR. 


*
İnsanlar FELSEFE yi;
* Çocukken MASAL'lardan,
* Büyüyünce KiTAP'lardan,
* İhtiyarlarlayınca da arkalarında kalan 
   YAŞAM'larından Öğrenirler...
ALINTIDIR
kaynak:mailler 


Salı, Ağustos 27, 2013

YAŞAM


Sonuna kadar oku
ve lütfen bitirmeden yorum yapma.
Merhaba.
Temponu düsür!
Hiç durup
sokak aralarında oynayan çocukları izledin mi,
ya da dikkat kesilip
damda tıpırdayan yağmur damlalarını dinledin mi?
Neşeyle  uçan bir kelebeğe
dikkatle baktın mı?
Güzel bir gün batımını,
keyfini  çıkara çıkara izledin mi?
Olduğun yerde durmalısın.
Çok hızlı dansetme,
çünkü yaşam gerçekten çok kısa.
Müzik sonsuza kadar sürüp gitmiyor...
Gün boyunca koşuşturup duruyor musun;
hep, ama hep acelen mi var?
Birisine:
"N'aber" diye sorduğunda,
ona,
ne cevap verdiğini dinleyecek kadar vakit ayırabiliyor musun?
Gün bitip de yatağına uzandığında,
kafanın içinde
hala yapılması gereken yüzbinlerce şey var mı?
Yavaşlamalısın.
Çocuklarına:” Yarın hallederiz." diye söz verip de
öbür güne ertelediğin oluyor mu?
Bir;Merhaba" demek için aramaya vakit bulamadığın için
bazı dostlarınla arkadaşlığının  sona erdiği oldu mu?
Yavaşlarsan iyi edersin;
çok hızlı dans etme,
çünkü müzik bir gün susacak.
Yaşam gerçekten de çok kısa.
Bir yerlere çabuk varmak için çok acele edersen,
oraya ulaşmaktan alacağın keyfin
en az yarısını yitirdiğini bil.
Gün boyunca kaygılarla sıkıntılanıyorsan,
o günün,
daha açmadan çöpe attığın bir hediye paketi gibi  olacaktır.
Yaşam bir yarış değildir;
temponu düşürmeli ve
şarkıyı,henüz sona ermeden dinlemelisin.

Alıntıdır(yazının tamamı değildir)

Kaynak:(mailler)