Çarşamba, Eylül 30, 2009

KİŞİLİK

11. Hayatınızı başkalarınki ile karşılaştırmayın.
Onların seyahatinin ne hakkında olduğuna dair hiçbir fikrin yok.
12. Kontrol edemeyeceğiniz olumsuz düşüncelere
veya şeylere sahip olmayın.
Bunun yerine enerjinizi olumlu şekilde şu an için harcayın.
13. Kendinizi fazla abartmayın; sınırlarınızı bilin.
14. Kendinizi çok da ciddiye almayın; kimse yapmıyor.
15. Kıymetli enerjinizi gevezelikle, dedikoduyla boşa harcamayın.
16. Uyanık iken daha fazla hayal kurun.
17. Kıskançlık, çekememezlik zamanın boşa harcanmasıdır.
İhtiyacınız olan herşeye zaten sahipsiniz.
18. Geçmiş meseleleri unutun.
Partnerinizin geçmiş hatalarını hatırlatmayın.
Bu durum mevcut mutluluğunuzu bozar.
19. Hayat,
birisine kin duyarak zamanı boşa harcamak için çok kısadır.
Kimseden nefret etmeyin.
20. Geçmişinizle barış yapın ki,
şimdiki zamanı bozmasın.
21. Senden başka hiç kimse
senin mutluluğundan sorumlu değildir.
22. Hayatın bir okul olduğunu
ve öğrenmek için burada olduğumuzu unutmayın.
Problemler,
cebir dersi gibi gelip giden,
ancak aldığımız derslerin
bir ömür boyu devam ettiği
eğitim programının bir parçasıdır.
23. Daha fazla gülümseyin ve gülün.
24. Her tartışmayı kazanmak durumunda değilsiniz.
Aynı fikirde olmamak için anlaşın.
(kaynak:mailler)

Salı, Eylül 29, 2009

2009 EL KİTABI

SAĞLIK:
1. Çok su için.
2. Kahvaltıyı kral,
öğle yemeğini prens
ve akşam yemeğini de dilenci gibi yiyin.
3. Ağaçlarda ve bitkilerde yetişen yiyecekleri daha çok,
ve fabrikalarda üretilen yiyecekleri daha az yiyin.
4. 3 E ile yaşayın --
(enerji, heyecan ve duygu paylaşımı).
5. Meditasyon, yoga ve dua yapacak zaman yaratın.
6. Daha çok oyun oynayın.
7. 2008'de okuduğunuzdan daha fazla kitap okuyun .
8. Her gün en az 10 dakika sessiz olarak oturun.
9. 7 saat uyuyun.
10.Hergün 10 - 30 dakika yürüyüş yapın.
Ve yürürken gülümseyin.
(kaynak:mailler)

Cuma, Eylül 25, 2009

KENDİNİ SEVEN AĞLASIN

Gözü yaşlılara müjde
Duyguları açığa vurup
gözyaşı dökmenin inanılmaz faydası...

'Ben bana kendim için lazımım'
diyen şaire katılıp katılmamak size kalmış ama,
kendini seven
ve duygularını açıkca söyleyip,
ağlayabilenlerin en az 12 yaş genç gözüktüğü saptanmış.
Kadınların sevineceği bu gelişme,
tam anlamıyla ruha estetik yapıyor.
İnsanın kendini sevmesinden daha doğal bir şey olamaz ama,
çoğunlukla tersi oluyor.
Kendisiyle dargın
ve sorunlar içinde olan insan sayısı çok fazla dünya üzerinde.

Kolektif bilinç ve sınırlandırılmış düşüncelerimiz,
bitmek bilmeyen önyargılarımızla
hayatı hem kendimize hem de başkalarına zehir ediyoruz.
Mükemmel bir doğaya sahip olmamıza rağmen
bunun farkına varamadığımızı söyleyen Psikolog Tracy Kazmirci
"Kendinizi sevip sevmediğinizden emin olun!'' diyor.
Ve bakın daha insan için ne kadar önemli detaylar veriyor.
(yazıyı aşağıya doğru okuyunuz,
daha anlamlı olduğunu göreceksiniz)
(kaynak:mailler)

Çarşamba, Eylül 23, 2009

SİZİN DÜŞMANINIZ YİNE SİZ

"Hayatımızda kurduğumuz en önemli ilişki
kendimizle kurduğumuz ilişkidir.
Birçok kişiye,'Kendini seviyor musun?'
diye sorulduğunda hiç düşünmeden:
'evet seviyorum' der.
Halbuki;
duygularını daha derin bir şekilde inceleyecek olsalar,
belki de kendilerinin en büyük düşman olduğunu fark edebilirler.
Çoğumuz başkalarının bize,
bizim kendimize davrandığımız gibi davranmasına
tahammül bile edemez.

DÜRÜST OL CİĞERİMİ YE

Kendimize genellikle nutuk çekeriz,
kendimizi yargılar hatta bazen cezalandırırız.
Merhameti,
anlayışı ve verdiğiniz sözü tutmayı ise
arkadaşlarımıza saklarız.
Ama bunları bize yapan
kendimiz değil de bir başkası olsa
belki de o insanla olan ilişkimizi keseriz.
Halbuki kendimize de
başkalarına gösterdiğimiz merhameti göstermeli,
başkalarının bize davranmasını istediğimiz gibi
sevgiyle, kabullenişle yaklaşmalıyız.
Unutulmamalı ki
kendimize nasıl davranırsak,
ne kadar saygı ve sevgi duyarsak,
başkaları da bizi öyle sever, sayar. "
(kaynak:mailler)

Pazar, Eylül 20, 2009

AĞIR OLMA ‘İNSAN’ DESİNLER

İnsanın kendini sevip,
duygularını açıkça söyleyebilmesinin sırrı
aslında samimiyetinde yatıyor.
Samimiyet, insanın en anlamlı hediyesi.
Çoğumuz bu hediyenin farkında bile değiliz.
Özellikle ülkemizde insana ağır travmalar yaşatan
"ağır ol molla desinler" sözü
içimizdeki çocuğu yok edip,
kişiliğimize hapishane hayatı yaşatıyor.
Ağırlık ve hafiflik içindeki sevgi, saygı,
samimiyet ölçüsüne göre
anlam ve değer kazanır gerçeği de
gözardı ediliyor.

ERKEK ADAM HALLERİ

Erkeklerin üzerine binen ağır yük,
sadece erkeğin hayatını zehir etmekle kalmıyor.
Erkek, bu ağır haller yüzünden baskıladığı kişiliğini
bir yerde dışa vurmak,
ya da en azından yanlış olduğunu haykırmak istiyor.
Bu haykırışların faturası çoğu kez
eşler arasında kavga, sıkıntı olarak tezahür edip
boşanmalara hatta cinayetlere kadar varıyor.
Her zaman eve ekmek getirmek zorunda olan,
korkmayan, ağlamayan erkek imajı
eninde sonunda bir yerden patlıyor.
Suç işleme oranlarındaki artışta
etkisi olduğunu düşünüyor uzmanlar
“Ağır ol molla desinler!” hallerinin.
(kaynak:mailler)

Perşembe, Eylül 17, 2009

GÖZYAŞINDAKİ SIR

Dr. Yasemin Fatih Amato'ya göre,
bu mineral iskelet sistemi
ve üretkenliğin yanı sıra
duygusal dalgalanmalarımızla da yakından ilişkili.
Araştırmalar duygusal gözyaşlarının
stresle yükselen bazı kimyasalları
dışarı atmamıza yardımcı olduğunu göstermiş.
Söz Amato'nun:
"Bu tip gözyaşlarının
hormonal ve kimyasal içerikleri değişiktir.
Gözyaşını tahlil ettiğimizde
içinde acı ve ağrıya karşı dayanıklılığımızı artıran
bir çeşit endorfin hormonu,
vücudumuzdaki stresin önde gelen belirtilerinden olan
ACTH hormonu ve prolaktin hormonu olduğunu görüyoruz.
Bu tip gözyaşında yoğun bir şekilde manganez minerali de bulunur.
(kaynak:mailler)

Çarşamba, Eylül 16, 2009

SEVGİNİN GÜCÜ ADINA

(yazılara sondan başlıyorum,
anlamlı olabilmesi için)

Kadınlar, erkeklerden yaklaşık 4 kat daha sık ağlar.
Bunun nedeni büyük bir ihtimalle
vücutlarında erkeklerden çok daha fazla
(yüzde 60) prolaktin olmasıdır.
Ağladıktan sonra prolaktin seviyeleri normale döner.
Ruh sağlığı yerinde olan insanlar
gerektiğinde ağlar
ve başkaları ağladığında da anlayışla karşılar.
" Ağlayabilen insanların
strese bağlı hastalıklara karşı daha dirençli
ve daha geç yaşlandığı da kanıtlanmış durumda.
Ama gelin görün ki erkeklere
daha çocukken ağlamanın zayıflık olduğu öğretiliyor.

Derin duygular gerçekte gücü temsil ediyor,
mesela derin sevgiler olmadıkça,
derin acılar ve gözyaşları da olamıyor.
Diyor ki Yasemin Amato:
"Sevginin tedavi gücüne hiçbir ilaç ya da yöntem ulaşamaz.
Gençliğini uzun yıllar koruyabilen insanlara dikkat edin,
gözleri sevgiyle doludur.
Duygusal dengemiz her şeyden önemlidir.
Belirli araştırmalar estetik cerrahinin bizi en fazla
10 yaş gençleştirebileceğini belirtirken,
duygusal denge ve pozitif düşüncenin
biyolojik yaşımızı 15-20 yıl öncesine götürebileceğini kaydediyorlar"
durum ortada, seçim de sizin.
(kaynak:mailler)

Cuma, Eylül 11, 2009

Güne mutlu başlamanın sırları!


Güne bir türlü mutlu başlayamıyor musunuz?
Oysa güne daha iyi başlamak elinizde.
Ki bir gün nasıl başlarsa öyle gider!
Uzmanların bu alandaki önerilerine kulak kabartmak lazım.
İşte size bir güne güçlü
ve moralle başlamak için ipuçları:
Güne nasıl başlarsanız bütün gününüz öyle geçecektir.
O yüzden günü moralle başlamak çok önemlidir.
Bir çok insan homur homur yataktan kalkarak
ve bütün gün de o homurtularıyla
kendisini olduğu kadar çevresini de rahatsız eder..
Yatakta gözünüzü açtığınız andan itibaren
günü yapılandırmak sizin elinizde.
Mutlu, başarılı,
insan ilişkilerinde doyurucu bir güne merhaba demek için
bazı yöntemleri yaşama geçirmeniz gerekiyor.
İşte mutlu bir gün için size bazı önemli "sır"lar..
Sabah henüz yataktan kalkmadan
(uyandığınız an)
dudaklarınıza bir gülümseme gönderin..
Her gün kendiniz için
olumlu onaylamalarla uyanmayı
alışkanlık haline getirmeye gayret gösterin.
Örneğin şöyle söyleyebilirsiniz:
"Bugünüm aydın olsun.
Bugün evrenin bana vereceği tüm güzel mucizeleri kabul ediyorum."
Pencerenin önüne gelin
ve dışarıya ( doğaya bakarak )
nefes alıp vermeye başlayın.
Bu "Nefes egzersizleri"ni,
nefesinizi izleyerek gerçekleştirin..
Bunu birkaç kez tekrarlayın..
Sabahleyin
eğer kendinizi çok ağır
ve hareket edemeyecek kadar yorgun hissediyorsanız
mutlaka egzersizle başlayın güne.
Ya da enerjinizi sağlamak için
bol vitaminli bir kahvaltı hazırlayın.
Güne enerjik başlarsanız bütün gün öyle geçer.
Bunu için şu sözü aklınızdan geçirin :
"Hiç kimse
içindeki coşkuyu kaybetmiş bir insan kadar yaşlı olamaz!"
Beş veya on dakika denizi ya da yeşil bir alanı seyredin.
Bu ortamda varlığınızı fark edin.
Sahip olduklarınız için evrene
(örneğin sevdiğiniz işte çalıştığınız için
ya da sağlıklı olduğunuzdan dolayı)
teşekkür edin..
Her şeyle ama her şeyle bağ kurmaya çalışın;
çiçekle, ağaçla,hayvanlarla, cansız varlıklarla...
Onlarla aranızdaki bağ günü mutlu geçirmeniz için
size enerji sağlayacaktır.
Örneğin işe giderken
yolunuzun kenarındaki çiçekleri mutlaka "görün".
Varlıklarından dolayı mutlu olduğunuzu düşünün.
Çiçeklerle kurulan bağ çok önemlidir.
Yaşam bize
bizim ona sunduğumuz kadar artı (+)
veya eksi (-) frekans sunar.
Her gün birisi ya da bir şey için,
iyi olduğuna inandığınız bir davranışta bulunun.
(Örneğin "Seni seviyorum" deyin
ya da ona çiçek alın.
İhtiyacı olan birine iyilik yapın).
Ancak asla
"Ben yaptım",
"Ben gittim",
"Ben hallettim" gibi sözleri kullanmayın..
Sabahleyin evde ve işte karşılaştığınız insanlara gülümsemeye çalışın.
Bu sizin için zorsa kendinizi zorlayın.
Çünkü bedenin de buna ihtiyacı var.
Gülümsediğiniz zaman
kendinizi daha iyi hissedeceğinizi biliyor musunuz?
(Ancak gülümsemenize canlılık katın,
gözlerinizle de gülümsemeye çalışın).
Bunun aksine kaşlarınızı çattığınız zaman da
olumsuz duygularla örülü bir çemberin
bedeninizi saracağını....
Miş gibi oyununu oynayın
ve "Bugün mutluyum" deyin.
Mutluymuş gibi davranırsanız
mutlu olmanızı sağlayacak ruhsal durumu davet eder
ve bunun sonunda gerçekten mutlu olursunuz.
Okuduğunuz gazeteyi düşünün.
Olumsuz haberlere içiniz kararmıyor mu?
Sabah ilk karşılaştığınız insanlara yönelik olarak
kendinizle ilgili "olumlu haberler " yayınlayın!
Unutmayın,
işyerinizde ve çevrenizdeki insanlar
bu haberlere” göre sizin hakkınızda fikir sahibi olacaktır.
Örneğin
"Bugün kendimi harika hissediyorum" deyin.
Her firsatta bunu tekrarlayın.
Kendinizi gerçekten iyi hissetmeye başladığınızı göreceksiniz.
O günün
kötü geçeceğine dair bir düşünce zihninizde belirdiyse
bunu derhal uzaklaştırın düşüncelerinizden.
Örneğin "İşe gidiyorum yine,
müdürümün o berbat yüzünü göreceğim yine"
diye düşünmek yerine,
"İyi ki bir işim var,
sorunlarımı paylaşacağım bir iş arkadaşına sahibim"
diye düşünün.
(Uzmanlar,
bu tür olumlu sözlerin
yolda yürürken ya da gün boyunca
dönem dönem tekrarlanmasını öneriyorlar.)
İşinizde
veya çevrenizdeki insanlara daha farklı bakmayı deneyin.
Örneğin insanlara "değer katma"yı düşündünüz mü?
"Yardımcılarımın değerine değer katmak için ne yapabilirim?"
diye kafa yorun.
Onların daha verimli olmalarını sağlamak için
ne yapabileceğinizi düşünün.
Unutmayın
bir insanın iyi yanını ortaya çıkarmak için
önce onun en iyi yanını
hayalinizde canlandırmaya çalışın,
Eğer zorlu bir günü başlayacaksanız
(Önemli toplantı, sınav veya konuk ağırlama gibi)
hayal gücünüzü devreye sokun.
İmgelemeniz,
bedeninizin davranışlarını inanılmaz ölçüde belirler.
Kendinizi zihninizin gözüyle resmedin.
Örneğin o gün,
nasıl olmak ve nasıl görünmek istiyorsanız öyle..
“Güçlü, güvenli ve dinlenmiş vs”..
Bu olumlu imgenizin
nasıl eksiksiz gerçekleştiğine siz bile inanamayacaksınız.
Eğer günlük işleri
iyi gidiyormuş gibi zihnimizde canlandırırsak
işler inanın ki iyi gidecektir!
Kendinizi sevmiyorsanız o gününüz iyi geçmeyecektir.
Kendinizden nefret etmekten vazgeçin.
Kendinizi küçük görmeyi bırakın.
Kollarınızı kendinize dolayıp,
" Herşeyin güzel,.
saçlarını dökülüyor olabilir,
ama sahip olduğum tek şey sensin" deyin.
İnsan zayıf yanlarıyla da insandır.
Güçsüzlüklerinizle barış yaptığınız zaman
her şey daha kolaylaşacaktır.
(kaynak:mailler)

Salı, Eylül 08, 2009

HAYATTAKİ SEÇENEKLER


Sevgili dostlar,
seçenekler
*ne yapardınız?....
*kararı siz verin.
Komik bir cümle beklemeyin,
çünkü yok.
Yine de okuyun.
Sorum şu:
Aynı kararı siz verir miydiniz?
Okuma ve öğrenme zorluğu çeken çocuklara
özel eğitim veren bir okul için bağış toplama yemeğinde,
çocuklardan birisinin babası,
katılımcılar tarafından asla unutulmayacak bir konuşma yaptı.
Okula ve kendini adamış öğretmenleri kutladıktan sonra
şöyle bir soru sordu:
"Dışardaki etkenler tarafından etkilenmedikçe
doğa her seyi mukemmel bir şekil ve sırada yapıyor.
Ama yine de oğlum Shay,
diğer çocukların öğrendikleri gibi öğrenemiyor.
Diğer çocukların anlayabildikleri gibi anlayamıyor.
Oğlumda doğal olması gereken şeyler nerede?
"Bu soru karşısında dinleyiciler sessiz kaldılar.
Baba devam etti.
"Ben inaniyorum ki,
dünyaya fiziksel ve zeka engelli
Shay gibi bir çocuk geldiğinde,
gerçek insan doğası
kendini gösterme fırsatını buluyor
ve bu da insanların o çocuga
davranış şekillerinde kendini gosteriyor.
Ve sonra aşağıdaki hikayeyi anlatmaya başladı:

Shay ve babası bir gün parkta
Shay’in tanıdığı birkaç çocuğun beyzbol oynadıklarını gördüler.
Shay sordu,
"Acaba oynamama izin verirler mi?"
Shay'in babası
çoğu çocuğun
Shay gibi bir çocuğun takımlarında oynamasını istemeyeceklerini,
ama aynı zamanda eğer oğluna izin verirlerse
oğlunun o çok ihtiyacını duyduğu,
engellerine rağmen
başkaları tarafından kabul edilmenin
özgüveni ve sahiplenme duygusunu vereceğini de biliyordu.
Shay'in babası çocuklardan birinin yanına yaklaştı
ve (fazla birşey beklemeyerek)
Shay'in oynayıp oynayamayacağını sordu.
Çocuk şöyle danışabileceği birilerine baktı ve sonra;
"Şu anda 6 sayı gerideyiz ve oyun sekizinci turunda.
Herhalde takıma girebilir,
ben de onu dokuzuncu turda vurucu olarak sokmaya çalışırım." dedi.
Shay büyük bir gayretle takımın yanına gitti
ve yüzünde kocaman bir gülümseme ile takım t-shirtini giydi.
Babası gözünde yaş, kalbi sıcak duygularla dolu onu izledi.
Çocuklar, oğlunun kabul edilmesinden dolayı
babanın mutluluğunu gördüler.
Sekizinci turun sonunda Shay'in takımı birkaç puan kazandı
ama hala 3 sayı gerideydi.
Dokuzuncu turun başında Shay eldiveni eline geçirdi
ve sağ açık sahaya çıktı.
Ona doğru hiç top isabet etmemesine rağmen
oyunda olmaktan son derece mutluydu
ve babasının ona tribunlerden el salladığını gördüğünde,
yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.
Şaşırtıcı bir hamleyle Shay'e sopayı verdiler.
Herkes topa isabet ettirme şansının sıfır olduğunu biliyordu.
Bırakın topa vurmayı,
Shay sopayı bile elinde tutmasını bilmiyordu.
Ama Shay sahaya çıktığında
top atıcı,
diğer takımın kazanma şanslarını bir kenara bırakarak
Shay'e bu firsatı tanıdıklarını gorunce
birkaç adım öne giderek yumuşak bir şekilde topu Shay'e doğru fırlattı.
İlk topa Shay zorlukla sopayı savurdu ama ıskaladı.
Atıcı tekrar birkaç adım öne doğru geldi
ve topu yine yumuşak bir şekilde Shay'e doğru attı.
Shay sopayı savurdu
ve hafifçe topa dokunarak yere atıcıya doğru vurdu.
Oyun şimdi bitecekti.
Atıcı topu yerden aldı
ve ilk kaledeki adamına kolaylıkla atabilecek
ve Shay'i sobeleyerek oyunu bitirebilecekti.
Ama atıcı topu aldı
ve ilk kaledeki adamının başının üzerinden
diğer takım arkadaslarının erişemeyeceği yere fırlattı.
Tribunlerdeki herkes
ve iki takim da bağırmaya başladılar,
"Shay, ilk kaleye kos, ilk kaleye kos!"
Shay hayatında hiç bu kadar uzağa koşmamıştı
ama ilk kaleye gidebildi.
Şaşkınlıktan büyümüş gözleriyle yere çöktü.
Herkes bağırmaya devam etti,
"İkinci kaleye koş, ikinci kaleye koş."
Nefes nefese Shay zorlukla ikinci kaleye koşabildi.
Shay ikinci kaleye geldiği sırada
açık sahada diğer takımdan biri topu almıştı ...
takımın en küçüğü olan bu çocuk
kahraman olma şansını elinde tutuyordu.
Topu ikinci kaledeki adamına atabilirdi
ama top atıcısının niyetini anladığından,
o da kasıtlı olarak topu
üçüncü kaledeki arkadaşının başının üzerinden attı.
Herkes bağırıyordu,
"Shay, Shay, Shay, bütün yolu koş Shay"
Karşı takımdan birinin
yardım ederek onu üçüncü kaleye doğru döndürmesiyle Shay
üçüncü kaleye koşabildi.
"Üçüncüye koş! Shay, üçüncüye koş!"
Shay üçüncüye gelirken
diğer takımdaki çocuklar ve seyirciler
ayağa kalkmışlardı ve bağırıyorlardı.
"Shay, hepsini koş!Hepsini koş!"
Shay hepsini koştu
ve oyunu takımı için kazanan bir kahraman olarak
herkes tarafından alkışlandı.
"O gün", dedi babası,
gözlerinden yaşlar aşağıya doğru süzülerek,
"İki takımdaki çocuklar da
dünyaya bir parça sevgi ve insanlık getirmeyi başardılar".
Shay bir sonraki yaza yetişemedi.
O kış öldü.
Bir kahraman olduğunu ve babasını mutlu ettiğini,
ve eve geldiğinde annesinin de gözyaşları içinde
onu kucakladığını asla unutmadı.

Son NOKTA:
Bu yazıda
hepimizin bir farklılık yaratabileceğimiz inancı var.
Hepimizin her gün binlerce fırsatı olabiliyor
"doğal olan şeyleri" gerçekleştirmek için.
Bilgin bir adam bir zamanlar demiş ki:
“Her toplum,
kendilerinden daha az şanslı olanlara
nasıl davrandığıyla değerlendirilir.
Şimdi iki seçeneğiniz var:
1.Bu yazıyı sadece okumak
2.Bu yazıyı tanıdığımız herkese okutturmak

(kaynak:mailler)

Cumartesi, Eylül 05, 2009

YALNIZLIK KOKUYORUZ


Yalnızlık deyince o geldi aklıma.
O bana en büyük,
en derin yalnızlıkları yaşatmamış mıydı zaten?
Onunla beraber yalnızlığı öğrenmemişmiydim zaten?
Ama artık yalnızlığımda mutlu olmayı da öğrendim.
Yalnız kadın için geceler önemlidir.
Geceler bir kaçıştır.
Güneş doğsun istemez yalnız kadın,
istemez yalnızlığı bulunsun.
Yalnız kadının hayatı,
gözkapaklarının ardında saklıdır.
Binbir renk vardır dünyada olmayan..
Ama kimseler göremez..



Yalnız kadının aşkı da imkansızdır..
Yalnız kadının ölümü de yalnızdır.
Öyle ki öldüğünde kendisinin bile haberi olmaz..
Yalnız kadın daha bir güçlüdür.
Hayata inat daha dik durmaya çalışır,
yaşıtları cirit atarken piyasada
yalnız kadın daha mantıklıdır.
Yalnız kadın daha içten sever.
Yalnız kadın çıkarsız sever.
Daha iyi niyet besler.
Herkes et parçalarının peşindeyken
yalnız kadın ne bunların peşindedir
ne de böylelerini hayatına sokar.
Sokulmak isteyene de geçit vermez.

Hiç bir zaman''Hadi Gel Yatalım'' kadını olmamıştır.



Yalnız kadın daha çok ağlar.
Göz önünde değil
kapalı kapılar ardında
bağıra bağıra, hıçkıra hıçkıra ağlar..
Bilmez yüreğindeki fırtınaları
tek bir insanoğlu.
Yalnız kadın hep yalnızdır
şikayet etmez ama
yorgunluğu gözkapaklarının altında duyulmamış besteler yapar.
Okunmamış şiirler,yazılar yazar.
Bakılmayacak güzellikte tablolar çizer.
Bir cennet saklar herkesten habersiz.
Paylaşmak ister de
kimse anlamaz onun dilinden.
Bir kez daha yabancı kalır
bir kez daha yalnız kalır..







Sonuçta hepimiz yalnızız,
kadın erkek farketmiyor.

Hepimiz yorgun, ama hepimiz hayalsiz, düşsüz...
Derken evler,
derken yataklar,
derken dolap girer yine devreye...
Derken zaman ilerler,
derken mumlar söner,
derken aklar düşer,
derken,
diyecek birşey kalmaz
öylece...
Tek sözü yine yalnızlık söyler...



Hayatlarımızı koltuklara,
kâğıtlara, elbiselere, arabalara, evlere,
taşa, toprağa adıyoruz...
Hergün biraz daha yol alıyoruz
yalnızlıklardan...
Mutsuzlaşıyoruz,
kendimizi unutuyoruz.



Çığ olup katlanıyoruz,
çığ olup yuvarlanıyoruz,
sel sel, dalga dalga,
buram buram yalnızlık kokuyoruz...

Canavarlaşıyoruz...

(kaynak:mailler)



Yalnızlık kokuyoruz

Çarşamba, Eylül 02, 2009

Arefe



Sonunda bir hanım ismi duydum.
Arife diyemiyorlar mı ne?
Arefe diyorlar.
Niye Arefe?
'Arife' olması gerekmiyor mu?
Yengemin adı gibi yani...
'Arefe geliyor, daha temizliği bitirmedik.' diyor annem.
Demek ki Arife teyze çok titiz.
İyice telaşlandılar.
Bir Bayram diyorlar, bir Arefe, harıl harıl çalışıyorlar.
Temizlik yapılıyor.
Yemekler hazırlanıyor.
Anneme 'Bayram ne zaman gelecek?' dedim,
'Arefe'den sonra' dedi.
Demek ki Bayram ile Arefe evli değil.
Akraba da değil.
Kafam karma karışık.
Salih abim bi gelse de her şeyi bana anlatsa.

Ve Bayram geldi

Sabah kalktığımda, herkesi kahvaltıda yakaladım!.
Oruç öldü heralde diye düşündüm.
Gece abim gelmiş.
Sevinçten haykırdım.
Çok özlemişiz birbirimizi.
Bütün olanı biteni bir güzel anlattım abime.
Yüzüme bakarken, bana tebessüm ettiğini gördüm.
Ablama sormamakla ne iyi ettiğimi anladım.
Abimin tebessüm ettiği yerde, ablam kahkaha atar.
Abime küser gibi yaptım, hemen gönlümü aldı.
Bana her şeyi baştan anlattı,
bu sefer de ben gülmeye başladım.

***

Abimden söz aldım.
Kimseye anlatmayacak,
konuştuklarımızı yazmak için izin istedi.
Ben de verdim..
Ramazan günlüğü işte böyle ortaya çıktı.
Abim buna bir de isim buldu: 5 Yaş Sendromu.
Sendromu anlamadım.
Ama olsun, abime güveniyorum.
Gerçi ablam'a göre 4 yaşındayım.
Annem 5 yaşında olduğumu söylüyor.
Babam daha 4 yaşından gün almadı diyor.
Abim bu konu beni aşar diyor.

Bayramı çok sevdim.

Ama ablam tekrar o sinirli haline dönecek diye,
Ramazanın gidişine çok üzüldüm.

Bizim için her gün Ramazan olsa!..
Ne iyi olur..

(kaynak:mailler)
(EEEE BAYRAM YAKLAŞIYOR,
HERKESE İYİ BAYRAMLAR)