Pazar, Şubat 28, 2010
İnsana adını başkaları hatırlatır
İnsana adını başkaları hatırlatır kısmı için
en azından okunmaya değer.
Bize,
bizim ne olduğumuzu tüm evren anlatmaya çabalarken,
kendimizi,
kendi dediklerimizle kandırmadığımız güzel bir an,
o huşu,
o güzellik bu hafta gelsin vursun sizi yüreğinizden.
Vursun derken yaralamasın,
size çarpsın, dokunsun, titretsin,
o kapılmışlıktan ani bir dikkat dağılması ile kurtarsın.
Kucağına alsın,
ufak, ince ince, avutucu bir ninni dolsun yüreğinize.
Avunun ve huzur bulun,
bir an için dahi olsa.
İşte o anın ne kadar süreceği de bize bağlı.
Biri olmadan, öbürü olmazmış.
Bu böylece yazılsınmış.
Bir Rus köyü'nde iki balık yaşarmış.
Biri turuncu ve İri,
öbürü korkak ve İnce.
Bütün çiftler de böyledir biraz düşününce.
İri sormuş bir gün.
'Madem bütün bu denizler birbirine bağlı,
niye biz seninle sadece bu kıyıdan ötekine yüzüp duruyoruz?
Kendimizi bir akıntıya bıraksak,
yeni sularda yüzsek,
başka balıklar yesek daha mutlu olmaz mıydık?'
Hak verdi İnce.İnceliğinden sırf.
Çünkü onun mutluluğu için,
İri ve o kıyı yeterlidir.
Gerisi hava su değişikliğidir ki,
insan bundan beslenemez. Balıklar hiç...
Katıldı yine de, düştü İri'nin peşine.
Akıntıya bıraktı kendini.
Bunlar beraberce,
İstanbul ve Çanakkale boğazlarını geçtiler.
Geçerken eğlendiler.
Fakat bir balıkçı,
akşam yavrularına balık götürmek için suya ağ atmıştı.
Ve bizimkiler farkına varmadan bu ağa takıldılar.
Daha doğrusu İri takıldı. İri ya.
İnce de sıyrılıp çıktı. İnce ya, bırakıp gitmedi.
Hem inceydi hem aşık.
Kemirip ağları, kurtardı İri'yi.
'E, tabi,
ben bu ağlara takılacak kadar güçlü kuvvetli değilim,
eriyip gidecek gibiyim' diyerek,
onun gururunu da okşadı.
Aşkta, en yanlış şeyler bile mantıklı gelir insana.
Tabi balıklara da...
Çünkü aşk, suyun içinde de aşktır.
Derken, bizimkiler soğuk denizlere kavuştular.
Fakat İnce, alışık değildi bu serin sulara ve hastalandı.
Pulları dökülüyordu her gün
ve gün geçtikçe daha da yavaşladı.
Hatta durdu bir gün. Atlantiğin ortasında.
Ya döneceklerdi ve İnce kurtulacaktı.
Ya da tek bedene düşeceklerdi.
Çünkü herkesin Küba'ya kadar yüzecek nefesi kalmayabilir.
Hele hastaysa.
İri, Küba'ya gitmeyi seçmeden önce, biraz düşündü.
O düşündüğü süre kadardı sevgisi, ki o da çok sayılmazdı.
En başta sıkılan oydu köyün kıyısından.
Demek aslında gitmek istiyordu İnce'sinin yanından.
Ama bizimki bu durumu anlamadı.
Ve onunla Küba'ya varmak için son çabalarla yüzdü.
İnsan, sevdiğiyle geçen zamana doyamadığı kadar aşıktır.
Balıklar da...
'İki dakika daha beraber yüzmek,
tek başına sağlığına kavuşmaktan iyidir'
bile dedirtir aşk insana.
Dedirttiği gibi İnce'ye.
İki dakika kadar yüzdü ve öldü.
Yukarı doğru çıkarken zayıf gövdesi,
kılçıklarına kadar mutluydu ve gülüyordu.
Koca bir balina onu yuttu, bunu da biliyordu.
İri, tek kaldı ama, suyun ucunda Küba vardı.
Var gücüyle yüzdü. İnce'yi unuttu.
İnce'yi unuttuğu kötü oldu.
Çünkü onlar birbirlerine 5 saniyede bir,
nereye gittiklerini hatırlatıyorlardı
ve şimdi 10 saniye geçmişti ve katiyen hatırlamıyordu.
Ne İnce'yi, ne Küba'yı ne de adının İri olduğunu.
İnsana adını başkaları hatırlatır, balıklara da...
O yüzden kayboldu derin sularında Atlantiğin.
Ve koca bir balina onu da yuttu.
Fakat mucize bu ya, balinanın midesinde İnce'yi buldu.
Meğer onları yutan aynı balinaymış,
İnce ölmemişmiş,
tam tersi midenin sıcaklığında dirilmişmiş.
Ama oradan çıkarsa ölecek.
İri de oradan giderse,
nereye gittiğini ve adını unutucak.
O yüzden, artık ikisi de buradalar.
Ne fark eder?
İnsana sevdiğinin yanı cennettir.
Sevmeden hiçbir şeyin tadı olmadığını,
bu hikayeyi bilen bütün balıklar bilir.
YA İNSANLAR?
(kaynak:mailler)
Cuma, Şubat 26, 2010
İKİ ŞEY
İKİ ŞEY 'Kalitesiz insan’ın ÖZELLİĞİDİR:
1. Şikâyetçilik
2. Dedikodu
İKİ ŞEY ÇÖZÜMSÜZ GÖRÜNEN PROBLEMLERİ BİLE ÇÖZER:
1. Bakış açısını değiştirmek
2- Karşısındakinin yerine kendini koyabilmek
İKİ ŞEY YANLIŞ YAPMANI ENGELLER:
1. Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
2- Hak yememek
İKİ ŞEY KİŞİYİ GÖZDEN DÜŞÜRÜR:
1. Demagoji (Laf kalabalığı)
2- Kendini ağıra satmak
İKİ ŞEY 'Nitelikli insan' YAPAR:
1- İradeye hâkim Olmak
2- Uyumlu Olmak
İKİ ŞEY 'Ekstra Değer' KATAR:
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
İKİ ŞEY GERİ BIRAKIR:
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik
İKİ ŞEY KAŞİF YAPAR:
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik
İKİ ŞEY ÖMÜR BOYU BOŞA KÜREK ÇEKMEMENİ SAĞLAR:
1- Baskın yeteneği bulmak
2- Sevdiğin işi yapmak
İKİ ŞEY BAŞARININ SIRRIDIR:
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek
İKİ ŞEY BAŞARIYI MUTLULUKLA BERABER YAKALAMANIN SIRRIDIR:
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık
İKİ ŞEY MİLYONLARCA İNSANDAN AYIRIR:
1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak
2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek
İKİ ŞEY GELİŞMEYİ ENGELLER:
1- Aşırırlık (mübalağa, abartı, ifrat)
2- Felakete odaklanmış olmak
İKİ ŞEY ÇÖZÜM GETİRİR:
1-Tebessüm (gülümseme)
2- Sükût (susmak)
İKİ ŞEYİN DEĞERİ KAYBEDİLİNCE ANLAŞILIR:
1- Anne
2- Baba
İKİ ŞEY GERİ ALINMAZ:
1- Geçen zaman
2- Söylenen söz
İKİ ŞEY ULAŞMAYA DEĞERDİR:
1- Sevgi
2- Bilgi
İKİ ŞEY "hayatta önemli olan her şey" İÇİNDİR:
1- Nefes alabilmek
2- Nefes verebilmek
(kaynak:mailler)
Salı, Şubat 23, 2010
Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama,
Yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin,
ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Pencerini aç,
yağmur da olsa,
fırtına da olsa nefes al derin derin...
Yüzüne su çarpma,
adamakıllı yıka yüzünü serin serin...
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart,
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine,
Bak güzelim kahvaltının keyfine.
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin..
Çık evinden neşeyle,
karşına ilk çıkana gülümse,
aydınlık bir gün dile.
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden,
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
Ohhh şöyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine,
seni mutlu eden sesi duymak için "alo "de
Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan,
güneş varsa ısın,
hatta üşü hava soğuksa...
Yürü, yürürken sağa sola bak,
öylesine değil, görerek bak
Çiçek görürsen kokla,köpek görürsen okşa ,
çocuk görürsen yanağından makas al.
Sonra,şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı,
sen çok dar da iken kimler seni ferahlattı,
hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde
kimler kapını tıklattı?
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra,
arayabilirsen ara
Hatırlarını sor,
öyle laf olsun diye değil,
kucaklar gibi sor..
Bu sadece onların değil,
senin de yüreğini ısıtacak,
yüzünde güller açtıracak.
Günün güzeldi değil mi?
Akşamın da güzel olsun..
Yemeğin ne olursa olsun,
masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada?
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil,
vazife yapar gibi hiç değil,
Şöyle keyife keyif katar gibi,
lezzete lezzet katar gibi,
eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..
Gece evinde, dostların olsun
Sohbetin yemeğin, kahkahan olsun..
Arkadaşım,
hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!
Can Yücel
(kalemine sağlık Can Yücel)
(kaynak:mailler)
Pazar, Şubat 21, 2010
Dostluk Sabah öperek uyandırmaktır...
Aynı dala tutunmaktır kimi zaman,
aynı bisikleti sürmektir. Ayağınız yetişmese bile...
Dans etmektir kolkala...
küçük hediyeler almaktır...
ve kimi zaman aynı kalbi paylaşmaktır..
Öpmektir onu doyasıya
Ve bunu söyleyebilmektir
'Dostluğun en büyük armağan bana'
ARKADAŞ ile DOST KAVRAMI
Arkadaş evinize geldiğinde misafir gibi davranır,
Dost geldiğinde buzdolabını açıp istediğini alır.
Arkadaş senin ağladığını görmez,
Dostunun omuzu ise senin gözyaşlarınla ıslanır.
Arkadaş davetine katılınca bir paket hediye ile gelir,
Dost sana yardım etmek için erken gelir;
toparlanman için geç gider.
Arkadaş, onu o yattıktan sonra ararsan rahatsız olur,
Dost neden bu kadar geciktiğini sorar, derdini anlatmak için,
Arkadaş bir kavgadan sonra her şeyin bittiğini düşünür,
Dost ise tekrar arar.
Arkadaş senin daima onun arkanda olmanı ister,
Dost ise her zaman senin arkandadır.
Arkadaş zaaflarınızı öğrenir ve onları kullanabilir,
Dost zevklerinizi öğrenir ve onlara hitap eder.
Arkadaş zayıflıklarınızı bilirse başınıza kakar,
Dost zayıflıklarınızı bilirse örtmeye çalışır.
Arkadaş sizi ikinci görmek ister,
Dost ikinciniz olmaktan şeref duyar
Arkadaş sıkıntınız olmadığında yanınızdadır,
Dost sıkıntınız olduğunda size koşar,
Arkadaşlarınıza siz huzur vermeye çalışırsınız,
Dostlarınız size huzur vermeye çalışır.
Arkadaş bu yazıyı okur ve kapatır,
Dost okur ve dostlarına okutturur...
(kaynak:mailler)
Cuma, Şubat 19, 2010
40 yaşında erkek arkadaşlar
o akşam nerede yemek yiyeceklerini tartışıyorlarmış.
Sonunda Gausthof zum Lowen lokantasında
buluşmaya karar vermişler,
nedenleri Helga adlı garsonun mini etek giymesi
ve bacaklarının çok güzel olmasıymış.
10 yıl sonra,
50 yaşına geldiklerinde
aynı konuyu tartışmışlar
ve Gausthof zum Lowen lokantasında
buluşmaya karar vermişler,
nedenleri lokantanın yemeklerinin güzel
ve zengin bir şarap kavına sahip olmasıymış.
10 yıl sonra,
60 yaşına geldiklerinde
aynı konuyu tartışmışlar
ve Gausthof zum Lowen lokantasında
buluşmaya karar vermişler,
nedenleri lokantanın sessiz ve sakin olmasıymış.
10 yıl sonra,
70 yaşına geldiklerinde
aynı konuyu tartışmışlar
ve Gausthof zum Lowen lokantasında
buluşmaya karar vermişler,
nedenleri
lokantanın tekerlekli sandalyeler için uygun olması
ve asansörünün bulunmasıymış.
Bir 10 yıl daha geçmiş,
80 yaşına gelmiş ve tekrar buluşup
yemek yemeye karar verdiklerinde
yine Gausthof zum Lowen lokantasında
buluşmaya karar vermişler,
bu kez nedenleri
lokantaya daha önce hiç gitmedikleri
ve yeni bir mekan tanıma arzularıymış.
(kaynak:mailler)
Salı, Şubat 16, 2010
Bir ağaca çıkmanın iki yolu vardır.
1. Yol : Ağaca merdiveni dayarsınız ve çıkarsınız.
2. Yol :Geçersiniz bir fidanın üzerine oturursunuz,
onun ağaç olmasını beklersiniz.
Eğer havalar güzel gider,
yeterince yağmur yağar,
güneş açarsa,
keçiler koyunlar gelip ağacınızın yapraklarını yemezlerse,
haşereler ağacınızın köklerine dokunmazlarsa
o ağaç büyür
ve siz de o ağacın üzerine çıkmış olursunuz.
Evet çocuklar
ders çalışmaya başlamak için
havaların yeterince iyi olmasını beklerseniz
o gün televizyonda hiç film olmamasını beklerseniz;
daha çok beklersiniz.
Bir gün anne-babanız
duymak istemediğiniz bir söz söyledi diye,
bir gün hocanızla aranızda
istenmeyen bir diyalog geçti diye,
bir başka gün
teklif ettiğiniz kız sizi reddetti diye
ya da canınız sıkkın diye,
bir başka gün kötü hava içinizi kararttı diye,
bir diğer gün
arkadaşlar bir yere gitmeyi teklif etti diye....
vesaire vesaire.
Bu listeyi sayfalarca uzatmak mümkün.
Eğer çalışmaya başlamak için
dış koşulara bakarsanız
hiçbir zaman başlayamazsınız.
İçten denetimli olacaksınız.
Çalışmaya başlamak için yalnızca “Gerçekten İsteyin”
Diyelim ki isteğinizi de bir yerlerden temin ettiniz
ve çalışmaya başladınız.
Her şey bu kadar mı?
Hayır.
Asıl mesele bundan sonra.
Binbir zorlukla başladığınız çalışmayı sürdürmek daha zor.
Kendimden de biliyorum ki;
çalışmaya başladıktan bir süre sonra
zihniniz dağılacak
ve derse ara vereceksiniz.
Peki bunun sebepleri nelerdir?
Orasını da siz düşünün artık.
(kaynak:mailler)
Pazar, Şubat 14, 2010
İşte beyin hücrelerini zinde tutmanın 10 basit yolu...
Yenilenmeyen beyin hücrelerini geliştirmek,
zekanızı artırmak
aslında gün içerisinde yapacağınız
çok basit bazı alıştırmalara bağlı.
İşte Amerikalı uzmanların
şiddetle tavsiye ettikleri
o basit ama etkili yöntemler;
1- Ters el alıştırması
Sağ eliniz yerine
biraz da sol elinizi kullanmaya başlayın.
Saçlarınızı sol elinizle tarayın,
kalemi ters elinizle tutun gibi...
Sonuç olarak,
rutin alışkanlıklarınızı kırar
ve beyninizin kullanmadığınız diğer yarısını da
harekete geçirmiş olursunuz.
2-Çocuk oyunu alıştırması
İşe veya alışverişe giderken,
tıpkı bir çocuk gibi
merak içinde bütün duyularınızı harekete geçirin.
Bakın, dokunun, dinleyin, koklayın.
Bu şekilde
çok ender yaptığınız bağlantıları canlandırır,
beyninizin kapasitesini artırırsınız.
Duyu organlarınızın ne kadar fazlasını kullanırsanız,
hafızanız her zaman canlı kalır.
3-Harf alıştırması
Elinize bir gazete ve bir fosforlu kalem alın.
Sırasıyla paragrafları okuyun
ve çift yazılmış harflerin üzerini çizin.
Mesela, çift 't' ve 'm'lerin üzerini işaretleyin.
Böylelikle konsantrasyonunuzun
ne kadar uyarıldığını hemen hissedeceksiniz.
Bu, zihnin canlanmasını artırır.
4-Polisiye alıştırması
"Dün akşam şu saatte ne yaptım,
neredeydim, iki saat önce ne yaptım?" gibi,
genellikle polisiye romanlarında sorulan soruları
kendinize yöneltin.
Ve tabii cevaplayın.
Bu alıştırma sonucunda
yaptıklarınıza karşı dikkatinizi geliştirebilirsiniz.
5-Yürüyüş alıştırması
Asker yürüyüşü gibi olduğunuz yerde hareket edin.
Sol bacağınızı her kaldırdığınızda,
önce sağ elinizle,
sonra sol elinizle dizinize dokunun.
Böyle çaprazlama hareketlerle
beyninizin her iki tarafını kullanmış olursunuz.
6-Ressam alıştırması
Burnunuzun ucunda bir fırça olduğunu hayal edin.
Bununla havaya en sevdiğiniz renkte
yatay bir sekiz çizin.
Bu çizim hareketleri,
yorgun zihninizi hemen canlandırır.
Aynı zamanda beyni bloke eden stresi etkili biçimde yok eder.
7-Ajan alıştırması
Bu alıştırmayı daha çok sokakta yapacaksınız.
Çevrenizde bulunan arabaların plakalarına bakın
ve plakadaki harflerden kelimeler,
hatta cümleler türetmeye çalışın.
Böylece hem kelime hazinenizi geliştirir
hem de beyninizi canlandırırsınız.
8-Resim alıştırması
Bu alıştırmayla
alışveriş listelerini çok kolay ezberleyebilir,
hafızanızı güçlendirebilirsiniz.
Bunun için kalem kağıt alın
ve kağıdın üzerine
mum, kaktüs, yonca gibi semboller çizin.
Her resim bir sayıyı sembolize ediyor.
Ardından sembolleri sayılara göre ezberleyin.
Bu alıştırmayla,
zihninizde listeler oluşturmayı kolay başarırsınız.
9-Otobiyografi alıştırması
Düşünün ki,
hayat hikayenizi yazmanız gerekiyor.
Burada işe,
gittiğiniz ilkokuldan başlayabilirsiniz.
Bunun için en yakın arkadaşınızı,
tipini, sınıfınızın düzenini hatırlamanız gerekiyor.
Bu alıştırmayla,
kişilerle ilgili hafızanızı harekete geçirirsiniz.
10-Hipnoz alıştırması
Özellikle stresli anlarınızda
olumlu kelimelerden destek almaya bakın.
Bunlarla olumsuz düşüncelerinizi yok edersiniz.
Mesela,
"Benim için gerekli olan her şeyi biliyorum ve çok sakinim"
cümlesini tekrarlayabilirsiniz.
(kaynak:mailler)
Fikret Okant
Girişim Eğitim ve Danışmanlık Merkezi
Cuma, Şubat 12, 2010
Adamın biri
ilk defa gittiği
küçük bir kasabada duran bir arabanın yanına sokulmuş
ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa;
- Buranın yabancısıyım, demiş.
Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum,
çok yakın olduğunu söylediler..
Çocuk arabanın penceresini açtıktan sonra;
Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş.
Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde..
Adam çocuğun yabancı olmasına rağmen
bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.
- Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz?
diye gülümsemiş çocuk.
Kuş cıvıltıları oradan geliyor zaten.
- İyi ama, demiş adam,
bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?.
-Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez diye atılmış çocuk...
Üstelik manolyalar da katılıyor onlara..
Hem biraz derin nefes alırsanız,
fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu da duyacaksınız..
Adam gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra,
teşekkür etmek için döndüğünde fark etmiş çocuğun kör olduğunu..
Çocuk ise,
konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış
adamın kendisini fark ettiğini..
Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken;
- Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş.
Görmeyi o kadar çok özledim ki!.
Sizinkiler sağlam, öyle değil mi?.
Adam çocuğun tarif ettiği yerde bulunan
fırına doğru yönelirken;
- Artık emin değilim demiş.
Emin olduğum tek şey,benden iyi gördüğündür..
ALINTIDIR
Gören gözlerimizin mutluluğunu
sonuna kadar sürdürmeniz şükretmeniz dileğiyle!!!!
(kaynak:mailler)
ilk defa gittiği
küçük bir kasabada duran bir arabanın yanına sokulmuş
ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa;
- Buranın yabancısıyım, demiş.
Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum,
çok yakın olduğunu söylediler..
Çocuk arabanın penceresini açtıktan sonra;
Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş.
Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde..
Adam çocuğun yabancı olmasına rağmen
bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.
- Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz?
diye gülümsemiş çocuk.
Kuş cıvıltıları oradan geliyor zaten.
- İyi ama, demiş adam,
bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?.
-Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez diye atılmış çocuk...
Üstelik manolyalar da katılıyor onlara..
Hem biraz derin nefes alırsanız,
fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu da duyacaksınız..
Adam gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra,
teşekkür etmek için döndüğünde fark etmiş çocuğun kör olduğunu..
Çocuk ise,
konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış
adamın kendisini fark ettiğini..
Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken;
- Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş.
Görmeyi o kadar çok özledim ki!.
Sizinkiler sağlam, öyle değil mi?.
Adam çocuğun tarif ettiği yerde bulunan
fırına doğru yönelirken;
- Artık emin değilim demiş.
Emin olduğum tek şey,benden iyi gördüğündür..
ALINTIDIR
Gören gözlerimizin mutluluğunu
sonuna kadar sürdürmeniz şükretmeniz dileğiyle!!!!
(kaynak:mailler)
Salı, Şubat 09, 2010
50'SİNDEN SONRA YAPAMADIĞIN TEK ŞEY...
İnsan 50 yaşından sonra arkadaş yapamıyor kendine.
Koca yapıyor, karı yapıyor, çocuk yapıyor, arkadaş yapamıyor.
Yapsa da eskiler gibi olmuyor.
Halbuki uykuya dalar gibi arkadaş olurduk okuldayken.
Arkadaş olmak için yaratılmış gibiydik.
Bir hafta içinde böbrek verecek hale gelirdik.
Neden olmuyor bu işler 50'sinden sonra?
Neden olamıyor?
Oysa o ne güzel bir iştah, o ne güzel bir açlıktı...
Herkes herkese açtı.
Seçer, bulur buluştururduk "ruh ikizlerimizi."
Ne de çok ruhtaşımız vardı.. Hiç açıkta kaldığımı hatırlamıyorum.
Ruhumun güzel bir ikizi mutlaka olurdu yanı başımda.
Ölümüne sevdiğim, uğrunda her şeyi göze alabileceğim,
her şeyiyle güzel, her şeyiyle doğru,
her şeyiyle kabul ettiğim...
Basbayağı bir aşkla bağlı olduğum...
............................
Şimdi ne zor. Herkes kapalı kutu.
Herkes kapanmış, kaplumbağa olmuş.
Bir kahve içimi zorlu randevulara bakıyor.
Yatıya kalmak bir tabu.
Evler de gönüller de sımsıkı kapalı.
Gençliğin en çok bu yanını özlüyorum.
Ne güzelliğini, ne diriliğini, ne başıboşluğunu.
Aynı yazarı,
aynı şairi seviyoruz diye kuruluveren dostlukları özlüyorum.
Birbirimize yazdığımız o uzun,
o ayrıntılı mektupları özlüyorum.
Birbirimizi eleştirmeyişimizi özlüyorum.
Birbirimizin dedikodusunu yapmayışımızı özlüyorum.
Sevgili olarak kimseleri yakıştırmayışımızı özlüyorum.
Arkadaşımı koruyacağım diye
annemle yaptığım tartışmaları özlüyorum.
Kavgayı değilse de kavganın altındaki ruhu özlüyorum.
Dünyaya karşı arkadaşımın koruyucu meleği olmayı özlüyorum.
Veya öyle olduğumu sanmayı...
Bıraktım oğlumun arkadaşlarını
eve istedikleri gibi girip çıksınlar.
Bıraktım oğlumun arkadaşlarını
istedikleri gibi buzdolabını talan etsinler.
Bırakacaktım oğlumun arkadaşlarını
istedikleri gibi sevsinler birbirlerini.
Tek bir laf etmedim.
Oğlumun arkadaşı oğlum oldu.
50'sinden sonra arkadaş yapılamıyor.
Kötülükten değil. Başka bir şey.
Ama neden çözemiyorum...
Şu ana kadar sahip olduğum tüm arkadaşlarımı çok seviyorum...
(ben de 50 yaşına yaklaştığım için olsa gerek
ben de aynı şeyleri özlüyorum)
(kaynak:mailler)
Pazartesi, Şubat 08, 2010
2 ncilik ödülü
Kamyon sürücüsü
'dikkat, alçak köprü'
ikaz levhasını fark ettiğinde
iş işten çoktan geçmişti.
Olanca hızıyla üst köprüye bindirdi
ve orada sıkıştı kaldı.
Arkasında kilometrelerce araç kuyruğu oluştuktan sonra
trafik/kurtarma ekibi nihayet geldi.
Kurtarıcı işine başlarken
polis de gözleri sıkışmış kamyonda,
sürücüye yaklaşarak söze girmiş olmak için sordu:
- Köprüye sıkıştınız, he?
Sürücü canı burnunda homurdandı:
- Yo, köprü taşıyordum,mazotum bitti.
Cumartesi, Şubat 06, 2010
Mansiyon ödülü
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)