Pazar, Şubat 28, 2010
İnsana adını başkaları hatırlatır
İnsana adını başkaları hatırlatır kısmı için
en azından okunmaya değer.
Bize,
bizim ne olduğumuzu tüm evren anlatmaya çabalarken,
kendimizi,
kendi dediklerimizle kandırmadığımız güzel bir an,
o huşu,
o güzellik bu hafta gelsin vursun sizi yüreğinizden.
Vursun derken yaralamasın,
size çarpsın, dokunsun, titretsin,
o kapılmışlıktan ani bir dikkat dağılması ile kurtarsın.
Kucağına alsın,
ufak, ince ince, avutucu bir ninni dolsun yüreğinize.
Avunun ve huzur bulun,
bir an için dahi olsa.
İşte o anın ne kadar süreceği de bize bağlı.
Biri olmadan, öbürü olmazmış.
Bu böylece yazılsınmış.
Bir Rus köyü'nde iki balık yaşarmış.
Biri turuncu ve İri,
öbürü korkak ve İnce.
Bütün çiftler de böyledir biraz düşününce.
İri sormuş bir gün.
'Madem bütün bu denizler birbirine bağlı,
niye biz seninle sadece bu kıyıdan ötekine yüzüp duruyoruz?
Kendimizi bir akıntıya bıraksak,
yeni sularda yüzsek,
başka balıklar yesek daha mutlu olmaz mıydık?'
Hak verdi İnce.İnceliğinden sırf.
Çünkü onun mutluluğu için,
İri ve o kıyı yeterlidir.
Gerisi hava su değişikliğidir ki,
insan bundan beslenemez. Balıklar hiç...
Katıldı yine de, düştü İri'nin peşine.
Akıntıya bıraktı kendini.
Bunlar beraberce,
İstanbul ve Çanakkale boğazlarını geçtiler.
Geçerken eğlendiler.
Fakat bir balıkçı,
akşam yavrularına balık götürmek için suya ağ atmıştı.
Ve bizimkiler farkına varmadan bu ağa takıldılar.
Daha doğrusu İri takıldı. İri ya.
İnce de sıyrılıp çıktı. İnce ya, bırakıp gitmedi.
Hem inceydi hem aşık.
Kemirip ağları, kurtardı İri'yi.
'E, tabi,
ben bu ağlara takılacak kadar güçlü kuvvetli değilim,
eriyip gidecek gibiyim' diyerek,
onun gururunu da okşadı.
Aşkta, en yanlış şeyler bile mantıklı gelir insana.
Tabi balıklara da...
Çünkü aşk, suyun içinde de aşktır.
Derken, bizimkiler soğuk denizlere kavuştular.
Fakat İnce, alışık değildi bu serin sulara ve hastalandı.
Pulları dökülüyordu her gün
ve gün geçtikçe daha da yavaşladı.
Hatta durdu bir gün. Atlantiğin ortasında.
Ya döneceklerdi ve İnce kurtulacaktı.
Ya da tek bedene düşeceklerdi.
Çünkü herkesin Küba'ya kadar yüzecek nefesi kalmayabilir.
Hele hastaysa.
İri, Küba'ya gitmeyi seçmeden önce, biraz düşündü.
O düşündüğü süre kadardı sevgisi, ki o da çok sayılmazdı.
En başta sıkılan oydu köyün kıyısından.
Demek aslında gitmek istiyordu İnce'sinin yanından.
Ama bizimki bu durumu anlamadı.
Ve onunla Küba'ya varmak için son çabalarla yüzdü.
İnsan, sevdiğiyle geçen zamana doyamadığı kadar aşıktır.
Balıklar da...
'İki dakika daha beraber yüzmek,
tek başına sağlığına kavuşmaktan iyidir'
bile dedirtir aşk insana.
Dedirttiği gibi İnce'ye.
İki dakika kadar yüzdü ve öldü.
Yukarı doğru çıkarken zayıf gövdesi,
kılçıklarına kadar mutluydu ve gülüyordu.
Koca bir balina onu yuttu, bunu da biliyordu.
İri, tek kaldı ama, suyun ucunda Küba vardı.
Var gücüyle yüzdü. İnce'yi unuttu.
İnce'yi unuttuğu kötü oldu.
Çünkü onlar birbirlerine 5 saniyede bir,
nereye gittiklerini hatırlatıyorlardı
ve şimdi 10 saniye geçmişti ve katiyen hatırlamıyordu.
Ne İnce'yi, ne Küba'yı ne de adının İri olduğunu.
İnsana adını başkaları hatırlatır, balıklara da...
O yüzden kayboldu derin sularında Atlantiğin.
Ve koca bir balina onu da yuttu.
Fakat mucize bu ya, balinanın midesinde İnce'yi buldu.
Meğer onları yutan aynı balinaymış,
İnce ölmemişmiş,
tam tersi midenin sıcaklığında dirilmişmiş.
Ama oradan çıkarsa ölecek.
İri de oradan giderse,
nereye gittiğini ve adını unutucak.
O yüzden, artık ikisi de buradalar.
Ne fark eder?
İnsana sevdiğinin yanı cennettir.
Sevmeden hiçbir şeyin tadı olmadığını,
bu hikayeyi bilen bütün balıklar bilir.
YA İNSANLAR?
(kaynak:mailler)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder