Salı, Kasım 20, 2012

Dümdüz bir soru size:


 Akşamları evde ne yapıyorsunuz?
Koltuğa uzanıp, 
hiç tanımadığınız Amerikalı dedektiflerle, 
hiç tanımadığınız Amerikalı haydutları mı kovalıyorsunuz?
Yoksa yerli dizilere kaptırıp 
hiç bilmediğiniz konaklarda yaşanan
hayatları mı seyrediyoruz?
Dört saat televizyon seyretmenin 
sekiz saat çalışmak kadar beyni yorduğunu biliyor musunuz?
İki türlü hayat var:
1. Yaşanan hayat,
2. Seyredilen hayat,
Akşamlarınız televizyona kilitliyse, 
bilin ki, 
hayatı sadece seyrediyorsunuz !
Akşamları evde ne yapıyorsunuz? 
Akşamlarınızı nasıl geçiriyorsunuz?
"Pek çoğu gibi biz de çekirdek çıtlatıp 
saatlerce televizyon izliyoruz" diyorsanız, 
durup bir düşünün lütfen; 
dünyaya birkaç kez daha geleceğinize mi inanıyorsunuz?
Böyle bir şey olsaydı, 
şimdiki hayatımızın bir bölümünü ziyan etmek
şimdiki kadar acı sonuçlar doğurmayabilirdi belki.
Ne çare ki sadece bir hayatımız var.
Bu da maalesef kısa.
Ortalama altmış yılın yirmi yılı uykuda geçiyor.
Kalan kırk yılın yirmi yılı çocukluk, eğitim, vesaire...
Son yirmi yılı da ziyan edersek, 
bize yaşanacak bir şey kalmaz.
Akşamlarınızı sadece televizyona veriyorsanız, 
sayılı nefeslerinizden bir bölümünü çöpe atıyorsunuz demektir!
Çünkü televizyon izleyen kişi hayatta değildir, 
zira hiçbir şey yapmamakta, 
hiçbir değer üretmemektedir; 
bu da bir anlamda yaşamamak sayılır.
Ne mi yapmalı?
1. Ailece kitap okuyun, sohbet edin:
Nasıl tanıştığınızı, 
ilk nerede görüştüğünüzü, 
sıkılıp sıkılmadığınızı,
nerede nasıl evlendiğinizi, 
nikah şahitlerinizi, 
düğününüzü anlatın çocuklarınıza, 
onları hem dinleyin, hem de okumaya çalışın.
2. Gezin:
Gezmek için ille de bir maksat olması gerekmez, 
en büyük maksat hayatı paylaşmaktır. 
Yakınsanız deniz kenarına inin, 
ayaklarınızı denize sokun ve
becerebiliyorsanız taş sektirme yarışına girin. 
Sonra da 
güneşin pembe gülücükler saçarak batmasını seyredin. 
(İnanın televizyon seyretmekten çok daha keyifli 
ve dinlendiricidir.). 
Ormanda hep birlikte yürüyün, 
ağaçlara isim takın, 
yol boyu açan çiçekleri sevin 
ve çocuklarınıza bunlarla sevmeyi öğretin. 
(Ama bilin ki hayat öğrenmek 
ve öğretmekten ibaret değildir.
Dinlenmek, eğlenmek gibi olgular da 
hayatın bir parçasıdır.).
Çocuklarınızla ilişkilerinizde 
asla öğretmen tavrı takınmayın. 
Onlarla arkadaşlık etmek dünyanın en keyifli işidir.
3. Akraba ve komşularla ilgi bağı kurun:
Onlara ya gidin ya da onları size davet edin. 
Sohbetiniz televizyonsuz olsun ki tadı çıksın. 
Birbirinizi gerçekten tanımaya çalışın.
Bilirsiniz, 
"Komşu komşunun külüne muhtaçtır."
4. Kültürel ve sanatsal etkinliklere katılın.
(Konferans, seminer, sergi, doğru sinema ve tiyatro) 
Hayatınızı biraz olsun renklendirecek 
başka şeyler de bulabilirsiniz. 
Yeter ki isteyin.
Bir şeyi çok isterseniz, 
Allah sebebini halk eder 
ve çok istediğiniz şeye ulaşırsınız. 
"Olmaz ki" diye düşünüp 
taleplerinizi ertelerseniz, 
hiçbir yere ulaşamazsınız.
Aile bağlarının güçlenmesi, 
paylaşacak şeylerin çokluğuyla mümkündür. 
Ne kadar çok şey paylaşırsanız 
aileniz o kadar güçlenecek, 
o kadar diri duracak 
ve mutlu olacaktır.
Hatıra defterine televizyon dizilerini yazamazsınız. 
Oraya ancak yaşadıklarınızı yazabilirsiniz.
Her gün bir şeyler yaşamalı 
ve bunları deftere geçirerek 
geleceğe tarih düşürmelisiniz.
Bugün öyle bir hayat yaşayın ki, 
yarına da kalsın. 
Torunlarınıza filan anlatacaklarınız olsun.
Ayrıca unutmayın ki;
Hayatı biriktiremezsiniz;
ya her anını yaşayacaksınız, 
ya da ziyan edeceksiniz.
Artık cevap gelsin:
Akşamları ne yapıyorsunuz?
Yaşıyor musunuz, 
yoksa seyrediyor musunuz?
(kaynak:mailler)
(sağlıklıyken deneyin)




Hiç yorum yok: