Cuma, Haziran 07, 2013

SONDAN BAŞA DOĞRU HİKAYELER


“Sonuncusu ise ölümle ilgili…
“Kimin söylediğini bilmiyorum ama, 
17 yaşımdayken okuduğum şu sözü, 
yaşamım süresince hiç unutmadım: 
‘Eğer her günü, 
O gün yaşamının son günüymüş gibi yaşarsan, 
bir gün kesinlikle doğruyu yapmış olacaksın.’
“Bu söz beni öylesine etkiledi ki, 
o günden buyana geçen otuzüç yılda 
her sabah aynaya bakar 
ve kendime sorarım:
“‘Bugün yaşamımın son günü olsaydı, 
gün boyu yapacaklarımı 
gerçekten yapmış olmak ister miydim acaba?’
“Bu soruma ‘Hayır’ yanıtlarım arttıkça, 
bir şeyleri değiştirmem gerektiğinin ayırdına varırım 
ve yaptıklarımı ciddi bir biçimde denetleyerek, 
tek tek gözden geçiririm.
“Eninde sonunda öleceğimi düşünmek, 
yaşamda büyük seçimler yapmama yardımcı olan 
en önemli etkendir. 
Çünkü yaşadığımız dünyaya ait tüm beklentilerimiz, 
gurur, kibir, her türlü sıkıntı, 
başarı, başarısızlık gibi 
‘bu dünyanın sözüm ona önemli işleri’, 
ölüm söz konusu olduğunda 
bir anda tüm önemlerini yitiriyorlar, 
sözcüğün tam anlamıyla 
kocaman bir “Hiç” oluveriyorlar.
“Bir gün öleceğimizi unutmamak, 
kaybedeceğimiz bir şeylerin olduğunu 
düşünme tuzağından kurtulabilmemiz 
bildiğim en gerçekçi yöntemdir. 
Yaşamınızda, 
yüreğinizin götürdüğü yere gitmemeniz, 
yüreğinizin sesini dinlememeniz için 
hiçbir nedeniniz yoktur. 
O nedenle, 
korkmayın kulak vermekten, yüreğinizin sesine…
“Yaklaşık bir yıl önce bana kanser teşhisi konuldu. 
Sabah yedibuçukta hastaneye gitmiştim;
 pankreasımda bir ur saptandı. 
Pankreasın ne demek olduğunu bilmiyordum bile… 
Doktorlar bana, 
pankreas kanserinin tedavisinin 
olanaksız olduğunu söylediler 
ve en fazla altı ay ömrümün kaldığını açıkladılar. 
Tatsız ama, 
doktorum bu gerçeği açıklamak zorundaydı bana. 
Ölümle karşılaşmadan, 
ona hazırlıklı olmam gerekiyordu. 
Evimi, işlerimi bir düzene sokmam gerekiyordu. 
Düşünün, 
önünüzdeki on yıl boyunca 
çocuklarınıza anlatmayı düşündüğünüz herşeyi, 
onlara birkaç ayda anlatmak zorundaydınız artık.
“Yaşamınıza veda etmeden önce, 
ailenizin yaşamının sorunsuz sürebilmesi için 
geride her şeyi onlara 
düzgün bir biçimde bırakmak zorundaydınız. 
Altı aylık bir ömrümün kaldığı haberi, 
benim için 
o altı aylık sürede 
tüm bu sorumluluklarımı 
yerine getirmiş olmam anlamı taşıyordu.
“O gün akşama değin, 
o teşhisle yaşadım. 
Akşam biyopsi yapıldı, 
boğazımdan mideme 
ve bağırsaklarıma endoskop sokup, 
iğneyle pankreasımdaki urdan birkaç hücre aldılar.
“Ben uyutulmuştum, 
hiçbir şeyin ayırdında değildim. 
Uyandığımda eşim, 
bana verebileceği en güzel haberi verdi: 
Doktorlar, 
hücreleri mikroskopta inceledikten sonra, 
hastalığımın pankreas kanseri türleri arasında 
tedavi edilebilecek 
nadir türlerden olduğunu anlamışlar 
ve o an, 
görmeliymişim onları, 
çocuklar gibi sevinmişler. 
Bir gün sonra ameliyat oldum. 
Şimdi ise, iyi bakın, iyi görün beni… 
Bakın, demir gibiyim…
“Doktorumun bana 
pankreas kanseri olduğumu söylediği işte o an 
ilk kez yüzyüze geldim ölümle. 
Umarım o anı, 
önümdeki 20-30 yıl boyunca bir daha yaşamam. 
Fakat 
ölümle yüzyüze gelme anını yaşamış bir kişi olarak 
size şunu kesinlikle söyleyebilirim: 
Kimse ölmek istemez. 
Cennete gideceklerinden emin olan kişiler bile 
istemezler ölmeyi… 
Ancak ölüm, 
hepimizin paylaştığı bir ‘ortak nokta’dır. 
Hiçbirimiz kaçamamışızdır ölümden. 
Zaten olması gereken de budur. 
Ölüm, 
yaşamın tek ‘en iyi icadı’dır. 
Yaşamın tek ve gerçek ‘değişim aracı’dır. 
Yeniye yer açmak için 
eskinin ortadan kaldırılması gerekir. 
Şu anda yeni olan sizsiniz, 
ancak çok da uzak olmayan bir gün, 
‘eski olan’ da siz olacaksınız 
ve siz de silineceksiniz yaşam sahnesinden. 
Böyle üzücü 
ve hatta 
ürkütücü bir konudan söz ettiğim için üzgünüm ama…
Bunların tümü gerçektir.
“Zamanınız sınırlı. 
O sınırlı zamanınızı, 
başkasının yaşamını yaşayarak harcamayın
Başka kişilerin düşüncelerinin sonuçlarıyla yaşanan yaşam, dogmaların tuzağına düşmek demektir. 
Başka kişilerin düşüncelerinin gürültüsü, 
içinizdeki kendi sesinizi bastırmasın. 
Daha da önemlisi, 
yüreğinizin 
ve sezgilerinizin peşinden gidebileceğiniz 
denli bir cesarete sahip olun. 
Sizin gerçekten ne olmak istediğinizi 
ve nereye gitmek istediğinizi, 
en iyi onlar biliyorlar çünkü… 
Yüreğiniz ve sezgileriniz… 
Onlara inanın, onlara güvenin…
“Gençliğimde, 
‘Dünya Kataloğu’ adlı 
bizim kuşağın başvuru kitaplarından biri olan 
güzel bir yayın vardı. 
Stewart Brand adlı bir kişi çıkarıyordu bunu. 
1960’ların sonuydu, 
bilgisayarlardan ve masaüstü yayıncılıktan önceydi. 
İdealist bir yayındı, 
çok güzel bilgilerle, 
öğretilerle, kavramlarla doluydu.
“Stewart ve arkadaşları, 
bu ‘Dünya Kataloğu’ adlı yayınlarını
 ancak birkaç sayı çıkartabildiler. 
1970’in ortasıydı. 
O yıl ben, 
sizin şimdi olduğunuz yaştaydım. 
‘Dünya Kataloğu’ kapanmadan önceki 
son sayısının arka kapağında, 
ilginç bir fotograf yayımlamıştı. 
Sabahın erken saatlerinde çekilmiş, 
uzayıp giden bir yolun fotoğrafıydı bu. 
Altında da şunlar yazıyordu:
“‘Sizi aç kalmanız rahatsız etmiyorsa, 
aptal kalmanız da rahatsız etmeyecektir.’
“Onların veda mesajı buydu.
“‘Sizi aç kalmanız rahatsız etmiyorsa, 
aptal kalmanız da rahatsız etmeyecektir.’
“Bu sözü kendime, 
kendim için çok kez söylemişimdir. 
Şimdi ise, 
birazdan diplomalarını alıp, 
yaşama ilk adımlarınızı atacak olan size, 
sizin için söylüyorum:
“‘Sizi aç kalmanız rahatsız etmiyorsa, aptal kalmanız da rahatsız etmeyecektir.’
“Hepinize çok teşekkürler.”

İZİN VERDİĞİM KADAR . BiLebiLirsin Beni,
 Gerisi sadece, ZANNETTİKLERİN!!!

-RÜYA-

                                                                 ALINTIDIR
                                                        (KAYNAK:MAİLLER)



Hiç yorum yok: