Pazartesi, Mayıs 29, 2006

DÜNYA KIZ ARKADAŞ GÜNÜ


Annem
"Kız arkadaşlarını unutma."
diye tavsiyede bulunmuştu.
"Yaşın ilerledikçe,
senin için daha önemli olacaklar...
Kocanı,çocuklarını
ne kadar seversen sev,
yine de kız arkadaşlarına ihtiyaç duyacaksın...
Onlarla bir yere gitmeyi ihmal etme...
Onlara vakit ayır
ve
kız arkadaşlarını daima hatırla...
Onlar sadece arkadaşların değil...
Senin kardeşlerin,kızların..."
demişti.
"Ne kadar komik bir öğüt.
Daha yeni evlenmedim mi?
Artık ben evli bir kadınım.
Kız arkadaşlarına ihtiyaç duyan
bir genç kız değilimki.
Bundan sonra kocama hayatımı adamak,
yapacağım tek şey olacak."
diye düşünmüştüm.
Ama yıllar geçtikçe,
çocuk olsa da,olmasa da
kocalardan boşandıkça,
sevgililerin biri gidip
diğeri geldikçe,
annemin dediklerinin
ne anlama geldiğini çok iyi anladım.
Zaman geçiyor...
Hayat akıyor...
Mesafe ayırıyor...
Aşk büyüyor,sonra azalıyor...
Kalpler kırılıyor...
Kocalar evde bir yerde duruyor...
Veya evlilikler mahkemede son buluyor...
Sevgililer değişip duruyor...
Erkekler arayacaklarını söyleyip,aramıyor...
İşler geliyor ve gidiyor...
Ebeveynler ölüp gidiyor...
Komşular değişiyor...
Ama kız arkadaşlar hep oradalar...
Siz onları bırakmadığınız sürece...
Geçen yıllar
ve
arada kaç km mesafe olduğu
hiç önemli değil...
Bir kız arkadaş,
hiçbir zaman
ona ihtiyaç duyduğumuzdan daha uzak değil...
TÜM KIZ ARKADAŞLARA SEVGİLERLE!!!!!
kaynak????

Çarşamba, Mayıs 24, 2006

ÖĞÜTLER


1.Ucuz araba kullan ama,alabileceğin en güzel evi al.
2.Adam gibi üç fıkra öğren.
3.Sevinçlerini sakın erteleme.
4.Eşini çok iyi seç.Çünkü bu seçim,mutluluğunun veya bedbahtlığının % 90'ını oluşturur.
5.Hergün 30 dakika yürüyüş yap.
6.Her yemekten önce şükret.
7.Bir arkadaşına sırrını açıklamadan önce iki kere düşün.
8.Maaş çekini imzalayan kişileri eleştirme.(Ben bu maddeyi onaylamıyorum.)
9.Kaybedecek şeyleri olmayan insanlardan kork.
10.Gözünün önünde hep güzel şeyler bulundur.
11.Çocukların,adalet kelimesini duyduklarında seni hatırlayacak şekilde yaşa.
12.Dinine ait kitabı okumak için kendine bir yıl süre tanı.
13.Kendini ve başkalarını affetmesini bil.
14.İlkyardımı öğren.
15.Biri seni kucakladığında ilk bırakan sen olma.
16.Hergün 6 bardak suyunu içmeyi unutma.
17.Seni seven insanları koru.
18.Zor da olsa ailenle tatil yapmak için herşeyi dene.Bu tatildeki anlar,hayatının en değerli anlarından biri olacak.
19.Kendine yapılmasını istemediğin hiçbirşeyi başkalarına yapma.
20.Başarıya,iç huzura kavuştuğun,sağlıklı olduğun ve sevildiğin zamanı değerlendir.
21.İyi ve başarılı bir evliliğin iki şeye bağlı olduğunu untma:
a.Doğru insanı bulmak.b.Doğru insan olmak.
22.Ebeveynlerini,eşini ve çocuklarını eleştirmek istediğin zaman filini ısır.
23.Sevimsiz olmayacak şekilde ayrı fikirde olmayı öğren.
24.Cesaretli ol,hayatına geri baktığında yaptıkların için değil,yapmadıkların için üzüleceksin.
25.Çok mükemmel bulduğun bir fikri başkasının engellemesine izin verme.
26.Keyifsizliklerini açığa vurma.
27.Nasıl bir duygu olduğunu üğrenmek için 24 saat kimseyi ve birşeyi eleştirme.
28.Evliliğini güzelleştirmek için hergün birşeyler yap.
29.İyilik dolu bir sözü ve iyiliğin etkisini asla küçümseme.
30.Çocukların hakkında başkalarına iyi birşeyler söylerken,bırak onlar da duysun.
31.Güç,sahip olduğun mallarla ilgili değildir.Unutma!!!!
32.Çocuklarını anlamaya çalış,yargılamaya değil.
33.Kalem ve not defterini daima yanında taşı.
34.Zaman ve kelimeleri boş yere harcama,ikisi de çok değerli.
35.İnsanların yaptıkları olumsuz şeyleri değil,ileride yapacaklarını düşün.
36.Senden az ya da çok parası olanlarla,paran hakkında konuşma.
37.Bir şeyi elde etmek için çok çaba sarfettiysen,tadını çıkarmak için zaman ayır.
38.Birisinin kahramanı ol.
39.Neyi ve kimi desteklediğini insanlara söyle.(Sadece politikada değil,her yerde)
40.Sadece aşk için evlen.

Pazar, Mayıs 21, 2006

EVLİLİK


Yeni evli bir çift vardı.
Evliliklerinin daha ilk aylarında,
bu işin
hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi.
Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi.
Son zamanlarda
o kadar sık olmasa da,
evlenmeden önce
sık sık birbirlerini çok sevdiklerine dair
ne kadar dil dökmüşlerdi.
Ama şimdilerde,
küçük bir söz,
ufak bir hadise
aralarında orta çaplı bir kavganın çıkmasına yetiyordu.
Bir akşam oturup,
ilişkilerini gözden geçirmeye karar verdiler.
Her ikisi de,
boşanmayı istememekle beraber,
işlerin böyle gitmeyeceğinin farkındaydılar.
Erkek"aklıma bir fikir geldi."dedi.
"Bahçeye bir ağaç dikelim
ve
eğer bu ağaç üç ay içinde kurursa boşanalım."
Kurumaz da büyürse
bunu bir daha aklımızdan geçirmeyelim.
Bu süre içinde de
ayrı ayrı odalarda kalalım."
Bu ilginç fikir
hanımının da hoşuna gitti.
Ertesi gün
gidip bir meyve fidanı aldılar
ve
birlikte bahçeye diktiler.
Aradan bir ay geçti.
Bir gece bahçede karşılaştılar.
Her ikisinin de elinde
içi su dolu birer bidon vardı.
kaynak????

Perşembe, Mayıs 18, 2006

MUTLULUĞUN GİZİ

Bir tüccar mutluluğun gizini öğrenmesi için
oğlunu insanların en bilgesinin yanına yollamış.
Delikanlı bir çölde 40 gün yürüdükten sonra,
sonunda bir tepenin üzerinde bulunan
güzel bir şatoya varmış.
Söz konusu bilge burada yaşıyormuş.
Bir ermişle karşılaşmayı beklerken bizim kahraman,
girdiği salonda hummalı bir manzara ile karşılaşmış.
Tüccarlar girip çıkıyor,
insanlar bir köşede sohbet ediyor,
bir orkestra tatlı ezgiler çalıyormuş.
Dünyanın dört bir yanından gelen
lezzetli yiyeceklerle dolu bir masa da varmış.
Bilge sırayla bu insanlarla konuşuyormuş
ve
bizim delikanlı kendi sırasının gelmesi için
2 saat beklemek zorunda kalmış.
Delikanlının ziyaret nedenini açıklamasını
dikkatle dinlemiş bilge,
ama mutluluğun gizini
açıklayacak zamanı olmadığını söylemiş bilge.
Gidip sarayda dolaşmasını,
kendisini 2 saat sonra görmeye gelmesini salık vermiş.
"Ama sizden bir ricada bulunacağım."
diye eklemiş bilge,
delikanlının eline bir kaşık verip
sonra bu kaşığa iki damla sıvı yağ koymuş.
"Sarayı dolaşırken bu kaşığı elinizde tutacak
ve yağı dökmeyeceksiniz."
Delikanlı sarayın merdivenlerini inip çıkmaya başlamış,
gözünü kaşıktan ayırmıyormuş.
2 saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış.
"Güzel demiş bilge,
peki yemek salonumdaki Acem halılarını gördünüz mü?
Bahçıvanbaşının yaratmak için
10 yıl çalıştığı bahçeyi gördünüz mü?
Kütüphanemdeki güzel parşomenleri farkettiniz mi?"
Utanan delikanlı
hiçbir şey görmediğini itiraf etmek zorunda kalmış.
Çünkü
bilgenin kendisine verdiği
iki damla yağı dökmemeye çabalamış,
başka bir şeye dikkat edememiş.
"Öyleyse git,
evrenimin harikalarını tanı."
demiş ona bilge.
"Oturduğu evi tanımadan
bir insana güvenemezsin."
İçi rahatlayan delikanlı
kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış.
Bu kez,
duvarlara asılmış,
tavanları süsleyen sanat yapıtlarına dikkat ediyormuş.
Bahçeleri,
çevredeki dağları,
çiçeklerin güzelliğini,
bulundukları yerlere yakışan
sanat yapıtlarının zarafetini görmüş.
Bilgenin yanına dönünce,
gördüklerini bütün ayrıntıları ile anlatmış.
"Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?"
diye sormuş bilge.
Kaşığa bakan delikanlı,
iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş.
"Peki."
demiş bunun üzerine bilgeler bilgesi,
"Sana verebileceğim tek bir öğüt var:
MUTLULUĞUN GİZİ
DÜNYANIN BÜTÜN HARİKALARINI GÖRMEKTİR,
AMA
KAŞIKTAKİ İKİ DAMLA YAĞI UNUTMADAN."
kaynak????

Çarşamba, Mayıs 17, 2006

EMİN MİSİN?


Yağmurun bir gün dinmeyeceğinden,
hiç bitmez görünen hayat ırmağının
bir gün kurumayacağından,
sizi alıp diyardan diyara gezdiren rüzgarın duruvermeyeceğinden
EMİN MİSİN?
Hep atan yüreğinin duruvermeyeceğinden,
gören gözünün hep göreceğinden,
duyan kulağının hep duyacağından
EMİN MİSİN?
"Ben olmazsam olmaz."
dediğin işlerin asla sensiz yapılamayacağından,
sen olmazsan dünyanın duruvereceğinden,
seslendiğinde titrediğini sandığın
şu dağların hep emrinde olacağından
EMİN MİSİN?
Sana uzanan ellerin hep yanında olacağından,
yüreğini verdiklerinin
bir gün sırtlarını dönüp gitmeyeceğinden
EMİN MİSİN?
Boynuzsuz koyunun,
boynuzlu koyundan hakkını alacağı günde;
balıklardan kuşlara,
ağaçlardan güneşe,
üzerindeki mesajları okuyup anlamadığın
yaratılmışların senden şikayetçi olmayacağından
EMİN MİSİN?
Sana hep açık duran ilahi kapıların
bir gün kapanamayacağından
ve şaşırıp kalamyacağından
EMİN MİSİN?
Karanlığın içinde
kaybolup giden çığlıkları duyabildiğinden,
yüreğindeki ışıkları başkalarına da verebildiğinden
EMİN MİSİN?
Güzel bir hayat yaşadığından,
yapabileceğin herşeyi yaptığından
EMİN MİSİN?
Bütün bunlar için bir kere daha fırsatın olacağından
EMİN MİSİN?

Pazartesi, Mayıs 15, 2006

SEVGİ

Küçük kız,annesiyle yürürken birden durdu.
Yağmur damlacıklarıyla ıslanan gözlüğünü çıkartarak baktığı şey,
babasıyla birlikte bisiklette giden başka bir kız çocuğuydu.
Biskletin arka tarafındaki minder üzerine oturan kız,
düşmemek için babasına sıkı sıkı sarılmış
ve soğuktan pembeleşen yanaklarını onun sırtına dayamıştı.
Adamın arasıra yana dönerek söylediği sözler,
küçük kızı kıkır kıkır güldürüyordu.
Kaldırımdaki kız,
bisikletin arkasından annesi durumu farkedip:
"Evdekiler yetmiyormuş gibi gözün hala bisikletlerde."
diye çıkıştı.
"Ama eğer beğendiysen söyleriz babana
sana ondan da aldırır."
Küçük kız,yumuşak bir sesle:
"Bisiklete değil,kıza bakmıştım."
dedi.
Babası o vaziyette bile kızıyla sohbet ediyor
ve onu güldürüyordu da...
Annesi küçük kızın söylediklerini duymamıştı bile,
onun kürklerle çevrili şapkasını düzeltirken.
"Arkadaşların bu havada bile okula yürüyerek geliyor,
halbuki baban seni işe giderken de olsa,
birkaç dakikasını ayırıp seni okula jipiyle götürüyor."
Kızın gözü hala bisikletteydi.
Kadın alaycı bir ifade ile:
"İstersen baban da seni ibiskletle götürsün."
diye devam etti.
"Ne kadar da yakışır değil mi?"
Küçük kız,
inci taneleri gibi süzülen gözyaşlarını annesinden saklamaya çalışırken:
"Çok isterdim."
diye cevap verdi.
Belki de ancak o zaman babama sarılabilirdim.
BEN SIKINTI ÇEKTİM,
ÇOCUKLARIM ÇEKMESİN DİYE
ONLARIN HER İSTEDİKLERİNİ ALMAKLA,
ONLARI HEDİYEYE,EŞYAYA BOĞMAKLA
İYİ ANNE,BABA OLDUĞUMUZU ZANNETMEMİZİN
GÜZEL BİR ÖRNEĞİ.
OYSA İNSANLARIN YAŞAYABİLMELERİ
VE SAĞLIKLI OLABİLMELERİ İÇİN EN GEREKLİ SEVGİYİ,
SEVMEYİ
VE BU SEVGİYİ GÖSTEREREK DİLE GETİRMEYİ
ÇOĞUMUZ UNUTUYORUZ.
HEPİNİZE SEVGİ DOLU GÜNLER DİLERİM.
kaynak???????

Çarşamba, Mayıs 10, 2006

KİBİRLENMEYİN


Meşhur piyanist Arthur Rubinstein
konserlerinden birinde
küçük bir kızın
hatıra defterini imzalamakta tereddüt ediyordu.
Ellerinin çok yorulmuş olduğunu ileri sürünce
küçük kız hemen cevap verdi:
"Ellerinizin ne kadar yorulduğunu biliyorum.
Ama benim ellerim de en az sizinki kadar yorgun."
"Niçin kızım?"
"Sizi alkışlamaktan."
Kişileri küçümsemenin güzel bir örneği.
İnsanların en büyük hastalıklarından biri de
kendilerinin diğerlerinden üstün oldukalırını zannetmeleri
ve bu üstünlüklerinin kendilerinden kaynaklandığını düşünmeleridir.
Gerçekten yaratılış olarak
üstün meziyetlere sahip olan bir kişinin yapması gereken bence
bir lütufla karşı karşıya olduğunu farkedip
şükretmek olmalı.
Bunu bir hava atma aracı olarak görmek
ve diğer insanları küçümsemek
akıllı insanların yapacağı işler değil.
Sahip olduğumuz herşeyin
geçici olduğunu düşünmeliyiz
ve ona göre hareket etmeliyiz.
kaynak:????

Pazartesi, Mayıs 08, 2006

VE TANRI KADINI YARATTI


Tanrı dağları yaratmış, şöyle bir bakıp :
"Mükemmel oldu" demiş.
Ağacı yaratmış, bakmış ve :
"Çok güzel oldu" demiş.
Hayvanları yaratmış :
"Of, süper oldu elime sağlık" demiş.
Erkeği yaratmış : "Heyt be, budur işte" demiş.
Kadını yaratmış ...
biraz durmuş... ...
sağına bakmış..
soluna bakmış
"Neyse bu da makyaj yapar artık naapalım" demiş
ŞAKA ŞAKA ÖYLE DEMEMİŞ.......
Ya ne demiş?...
Başka ne diyebilir ki :
"BİRİ SUSTURSUN ŞUNUUUUUUUU"
Bugün de muzip birşeyler yazayım dedim.

Pazar, Mayıs 07, 2006

MUCİZE


"En olmayacak yerde
En olmayacak zamanda
En olmayacak olay
Her zaman ve her yerde olabilir."
Mucize*Bonita L. Anticola-Kat&Chris*
Sally,küçük kardeşi George hakkında
anne ve babasının konuşmalarını duyduğu zaman
yalnızca sekiz yaşındaydı.
Kardeşi çok hastaydı ve onu kurtarabilmek için
ellerinden gelen herşeyi yapmışlardı.
Georgi'nin yalnızca çok pahalıya malolacak bir ameliyatla
kurtulma şansı vardı fakat bunun için yeterli paraları yoktu.
Babasının,umutsuz bir biçimde annesine şöyle fısıldadığını duymuştu Sally:
"Yalnızca bir mucize onu kurtarabilir."
Bu sözleri duyar duymaz,usulca kendi odasına yürüdü Sally.
Kumbarasını gizlediği yerden çıkartarak
içindeki paraları yavaşça yere dökerek saymaya başladı.
Yanılgıya düşmemek için tam üç kez saydı
kumbaradan çıkardığı bozuk paraları.
Sonra hepsini cebine koyarak aceleyle evden çıkıp,
köşedeki eczaneye gitti.
Eczacının dikkatini çekebilmek için büyük bir sabırla bekledi.
Eczacı çok yoğundu
ve
bir adama ilaçlarını nasıl kullanacağını anlatıyordu.
Bu yoğun çalışmanın arasında
sekiz yaşındaki bir çocukla ilgilenmeye hiç niyeti yoktu
ama Sally'nin beklediğini görünce
"Evet,ne istiyorsun söyle bakalım"dedi.
Biraz acele et,gördüğün gibi beyefendiyle ilgileniyorum"
diyerek yanındaki şık giyimli adamı gösterdi.
Sally"Kardeşim"dedi.
Sessizce yutkunduktan sonra devam etti:
"Kardeşim çok hasta,bir mucize almak istiyorum."
Eczacı Sally'e bakarak
"Anlayamadım."dedi.
"Şeyy,babam' Onu ancak bir mucize kurtarabilir'dedi,
bir mucize kaç paradır,baym?"
Eczacı Sally'e sevgi ve acımayla baktı bu kez:
"Üzgünüm küçük kız,biz burada mucize satmıyoruz,
sana yardımcı olamayacağım."dedi.
Sally o kadar kolay vazgeçmek istemedi.
Eczacının gözlerinin içine bakarak
"Karşılığını ödemek için param var benim,
bana yalnızca fiyatını söylemeniz yeterli."dedi.
Bu arada Sally ve eczacının yanında bekleyen iyi giyimli bey
Sally'e dönerek"Ne tür mucize gerekiyor kardeşin için küçük hanım?
diye sordu.
"Bilmiyorum"dedi Sally.
Sonra gözlerinden aşağı süzülen yaşlara aldırmaksızın devam etti:
"Tek bildiğim,o çok hasta
ve annem ameliyat olmazsa kurtulamayacağını söyledi
ve ailemin de ameliyat için ödeyebileceklari paraları yok.
Ama babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir'
deyince ben de paramı alıp buraya geldim."
"Ne kadar paran var?"diye sordu iyi giyimli adam.
"Bir dolar ve onbir sent"dedi Sally.
"Ve dünyadaki tüm param bu!"
"Bu iyi bir şans,
küçük kardeşini kurtarmak için
gerekli olan mucize için yeterli bu para."
dedi iyi giyimli adam.
Adam bir eline parayı aldı,öteki eliyle de Sally'nin elini tutarak
"Beni yaşadığın yere götürür müsün lütfen?"
diye sordu.
"Küçük kardeşini ve aileni tanımak istiyorum."dedi.
İyi giyimli adam doktordu ve
George için gerekli olan ameliyatı yapabilecek tanınmış bir cerrahtı.
Ameliyat başarıyla sonuçlanmış ve
aile hiçbir ödeme yapmamıştı.
Hep birlikte mutluluk içinde evlerine döndükleri zaman
hala yaşadıkları olayların etkisinden kurtulamamışlardı.
Anne"Hala inanamıyorum.
Bu ameliyat bir mucize!
Doğrusu maliyeti ne kadardır merak ediyorum."dedi.
Sally kendi kendine gülümsedi.
O bir mucizenin kaça malolduğunu çok iyi biliyordu.
Tam tamına bir dolar ve onbir sent!

Cumartesi, Mayıs 06, 2006

TUZ MASALI


Hintli bir yaşlı usta,
çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştı.
Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi.
Hayatındaki herşeyden mutsuz olan çırak döndüğünde,
yaşlı usta ona,
bir avuç tuzu,bir bardak suya atıp içmesini söyledi.
Çırak,yaşlı adamın söylediğini yaptı
ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.
"Tadı nasıl?"diye soran yaşlı adama öfkeyle
"acı"diye cevap verdi.
Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu
ve dışarı çıkardı.
Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü
ve
çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp,
gölden su içmesini söyledi.
Söyleneni yapan çırak,
ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken
aynı soruyu sordu.
"Tadı nasıl?"
"Ferahlatıcı"diye cevap verdi genç çırak.
"Tuzun tadını aldın mı?"
diye sordu yaşlı adam.
"Hayır"diye cevapladı çırağı.
Bunun üzerine yaşlı adam,
suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu
ve şöyle dedi:
"Yaşamdaki ızdıraplar tuz gibidir,ne azdır,ne de çok.
Istırabın miktarı hep aynıdır.
Ancak bu ıstırabın acılığı,
neyin içine konulduğuna bağlıdır.
Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey,
ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir.
Onun için sen de artık bardak olmayı bırak,
göl olmaya çalış."
yazar:bilinmiyor

Çarşamba, Mayıs 03, 2006

SOFYA


"Her tren gelişinde istasyona gel"demiştin;
Trenlerden önce geldim Sofya.
Kar yağmur demedim yetiştim,
Bir aşk için bunlar çekilir mi ya?

Makas başlarında her gece fenerler yanardı,
Gözlerini hatırlardım Sofya.
Günde beş yolcu treni geçerdi bu istasyondan,
Gözlerim pencerelerde seni arardı,
Birinde gelmedin,bari birinde gelseydin ya.

Bekleme salonunda bir kız vardı saçları uzun,
Sana benzer bir tarafı yoktu Sofya.
Bilsen daha ne hünerleri vardı o kızın,
Ama bunlar sana söylenir mi ya?

Seni ilk beklediğim gün giydiğim elbisenin rengi soldu,
Düğmeleri döküldü birer birer.
Gelince belki tanıyamayacaksın,
Ama ne olduysa gençliğimde bana oldu,
Sen birisini bulursun ya.

Nihayet beklediğim bir trenden indin,
Valizini ben taşıdım Sofya.
El açıp ekmek parası dilenmek için sana,
Ama sen beni tanımadın.

Daha dün Ankara'da elimi öpen sendin,
İnsan insanı unutur,insan aşkını unutur mu ya?

Pazartesi, Mayıs 01, 2006

HAYATA DOKUNMAK


İnsan yaşamı boyunca anlamamıştır belki,küçük bir dokunuşun değerini.
Ne yazıya dökülen sözcükler,ne ağızdan çıkan bir kelime,
hiçbiri kafi gelmez küçük bir sarılışı tarif etmeye.
Bir yemek tarifi gibi ölçülerini veremezsiniz bardakla,kaşıkla
ya da bir terziye verdiğiniz gibi santim santim,metre metre hesap veremezsiniz.
Hayat daha birşey hissetmemişken,ilk onunla başlar.
Tanımadığımız birinin elleri arasında buluverirsiniz kendinizi
bu sizin için ilk temastır.
Belki de daha önce;tekmelerinizi duymak için,ilk dokunuşu yaşatmıştır başka biri kimbilir.
Doğum sancılarının yorgunluğuyla,yatağa yığılıp kalmış olan anneniz size ilk dokunuşuyla unutmuştur tüm acılarını.
Çocukken,sanki kulaklarımız duymaz,gözlerimiz görmek istemez.
Dokunmak bilemez küçük aklımız sobanın acı veren sıcaklığını.
Yarar,yaramaz ortalıkta koşuşturup,büyük bir gürültüyle odanın camını indirdiğimizde,
küçük bir cam parçasının delice dokunuşu hatırlatır bize,camın ne kadar keskin olduğunu.
Derinin içine iyice işlemeden anlamayız
anneannemizin cam kenarına koyduğu kaktüsün bize ettiğini.
Büyüklerimizden gördüğümüz gibi iki parmağımızı birbirine sürterek
parmağımızı şıklatma işinde de zorlanmıştır bazılarımız.
Mavi beyaz gökyüzü,yemyeşil çayırlar,masmavi deniz kendilerine öylece bakılmasını sevmez,
belki de onlarda hep dokunulmak isterler.
Yosun kokularını doyasıya içine çekmeniz,
bıkıp usanmadan dalga seslerini dinlemeniz kafi gelmez.
Bir dokunuş olmadan sanat ta olmaz belki de,
bir kalemle temas eder parmakla,
beyaz sayfaya değmeden hareket edemez ellerimiz,
resimde boyayla sevişir eller,
dansta tenler birbirine kavuşur,
bir piyanonun tuşlarına dokunmadan hayat bulamaz notalar öylece durduğu yerde.
Ne yediğin balığın tadı vardır;şöyle kollarını sıvamadan,
ne içtiğin çayın;ince belli bardağın beline sarılamadan.
Tek başına saatlerce ağlaman bile yavan kalır,
bir dostun sıcak kolları arasında ağalyan bir diğerinin yanında.
Sevgi ancak dokunarak anlamını bulur hayatında;
küçük kardeşine sıkı sıkı sarılmadan anlayamazsın onu ne kadar sevdiğini,
öyle sıkı sarılırsın ki sanki içine alacak gibi.
Bir öpüşme,sımsıkı sarılma aşkına yardım eder,
ellerin kenetlenmesi bir daha açılmamacasına.
Öpüşürken kokusunu duyarsın,
hala orada olup olamdığını bilmek istermişcesine,
arada bir bakmak istersin,
gözlerini açma!
Dakikalarca bakmasan da yüzüne;sevgilin darılmaz korkma.
Sanal dünya dokunuşun katilidir,
sinsi,
acımasız,
tatlı tatlı süzülür,ekranın arkasından odalarımıza.
Dokunulmazlık duvarları öreriz kolayca dört bir yanımıza,
eksilen her temas,
bir tuğla daha ekler bizim o masum duvarlarımıza.
Teknoloji desen yanıbaşında duran,güleryüzlü bir canavar.
Ne telefondaki ses,
ne mesaj kutularını doldurup doldurup taşıran sevgi sözcükleri,
yerini alamaz içten bir sarılışın.
Bir yere kadar seni mutlu eden mesajlar,
yıllardır cüzdanında bakmaya doyamadığın fotoğraf,
nasıl alabilir yanıbaşında duran sevginin yerini?
Gün gelecek belki detüm bedenin anlaşıp;küçük bir oyun oynamaya kalakacaklar sana.
Gözlerin eskisi gibi görmeyecek sevdiğini,
hatta kulakların duymakta nazlanacak,sevgi sözcüklerini.
Ama bu anlaşmaya bir tek karşı çıkan ellerin;
son nefesine kadar yanında kalacak,artık bumburuşuk olsalar da.
yazar:bilinmiyor