Salı, Ağustos 15, 2006

SUSMAK

Susarız…
Konuşulan konuyu boş, basit ve anlamsız buluyoruzdur, konuşmayı da
gereksiz ve
anlamsız buluruz…
Susarız…
Konuşulanlar öyle abes ve mantık dışıdır ki sadece hayretle dinler ve
sessiz bir
tepkiyle belli ederiz duruşumuzu…
Susarız…
Sessiz bir onaydır susuşumuz…Biraz utangaçlık belki ama içten bir
katılıştır
söylenenlere…
Susarız…
Sessiz bir bekleyiş olur susmak…Ya kendimizin yada karşımızdakinin
ortak değerleri
yeniden gözden geçirmesine tanınmış bir fırsattır sessizliğimiz…Yada
birinin bizi fark etmesi, doğru algılayabilmesi için tanınmış bir
süre… Susan için endişe ve olasılık hesapları arasındaki gel git
lerle biraz da huzursuz bir bekleyiştir susmak…
Susarız…
Dile getirilmeyen bir öfkedir bazen suskunluğumuz… Öylesine
yaralanmışızdır ki
yaralamak isteriz, yüreğini acıtmak ve kanatmak…Ve biliriz ki hiçbir
söz acıtamaz, yaralayamaz ve kanatamaz kimseyi bir suskunluk
kadar…Ve susmak en acımasız, öldürücü silahtır bazen…
Susarız…
Hassas ve kırılgan bir tepkidir…Küçücük bir hatırlatmadır
belki…Fark edilmesi ve
onarılması incelik ister…Ya yeniden bir kazanıştır yada aleyhte bir
delil olarak kalır karşımızdaki için…
Susarız…
Bir ilişkide negatiflerin gözümüze batmaya başladığı, karşımızdakine ait
aleyhte
deliller dosyasının kabarmaya başladığı ve hatta dosyayı masanızdan
kaldırmaya gerek duymaz olduğunuz bir noktadasınızdır…Bir duruş, bir
soluklanmadır susmak…Ortak geçmişin değerlendirilmesi ve geleceğin
muhasebesidir…Durup yeniden, şimdi bulunduğunuz noktadan bir daha
bakmak istersiniz yaşananlara ve eldekilerle geleceğe gitmenin ne kadar
mümkün olduğuna…Bir içe kaçış ve söylenemeyenlerin biriktirilmeye
başladığı yerdir susmak…
Susarız…
Ayağımız yerden kesilmiş, bulutların üstündeyizdir ve çiçek çiçek bahardır
yüreğimiz…Sevdiğimizle yan yana ve can cana yızdır…Öyle bir
ruhsal bütünleşmedir ki hiçbir söz tanımlamaya yeterli gelmez
hissedilenleri ve susarız…Sadece yüreklerin ve gözlerin konuştuğu
yerdir suskunluğumuz…
Susarız…
İletişimin tıkandığı yerdeyizdir , hiçbir iletinin bize yeterli
gelmediği ve
hiçbir iletimizin doğru algılanmadığı…Yanlışlıklar, yanılgılar ve
kim bilir belki de gerçeklerdir bir fırtınaya tutulmuşçasına savrulup
duran…Sözler yerini sessizliğe bırakmaya başlar ve siyah, tek nokta
konur cümlelerin sonuna…Zamanla cümlelerimizin sonuna konan o tek ve
siyah nokta büyüyerek bir kara deliğe dönüşmeye başlar…Güven ve
sevginin içten içe çürümeye başladığı yerdir ve gitmek zamanının
ertelenmiş halidir susmak…
Susarız…
Kabul edilmiş bir hata yada suçtur susuşumuz ve söylenecek her söz kaybetme
riskidir…Korku eşlik eder suskunluğumuza…
Susarız…
Bir gidişi kabullenmektir susmak, yerinde ve zamanında olduğunun
ayırdımında
olduğumuz bir gidişin…
Susarız…
Hayata karşı bir susuştur bu kez yaşanan…Bizi can evimizden vuran
bir kayıp,
yaşanan büyük bir acı, ölesiye bir çaresizliktir
yaşadığımız…Söylenecek hiçbir sözümüzün adrese teslim olmayacağından
emin olduğumuz, bütün sözcüklerin anlamını yitirdiği bir
yerdeyizdir…Hayatın bize bir şey katamadığı ve bizim de hayata bir
şey katmak için anlamımızı kaybettiğimiz bir yer…Belki de boş
gözlerle, algılamadan bir seyirdir hayat o noktada ve belki de amacı ve
beklentisi olmayan, bir mesaj kaygısı taşımayan ve hedefi olmayan tek
susuştur yaşadığımız…
Susmak; eylemsiz ve durağan bir edim gibi görünse de her susku bir şey
anlatır
yine de ve her suskunun bir nedeni vardır ve her susku içinde pek çok sesi
hapseden sessiz bir eylemdir…
Esin ARDIÇ

Hiç yorum yok: