İnsan yaşamı boyunca anlamamıştır belki,
küçük bir dokunuşun değerini.
Ne yazıya dökülen sözcükler,
ne ağızdan çıkan bir iki kelime,
hiçbiri kafi gelmez küçük bir srılışı tarif etmeye.
Bir yemek tarifi gibi ölçülerini veremezsiniz
bardakla,kaşıkla
ya da terziye verdiğiniz gibi santim santim,metre metre
hesap veremezsiniz.
Hayat daha birşey hissetmemişken,
ilk onunla başlar.
Tanımadığınız birinin elleri arasında buluverirsiniz kendinizi,
bu sizin için ilk temastır.
Belki de daha önce;
tekmelerinizi duymak için,
ilk dokunuşu yaşatmıştır başka biri kimbilir?
Doğum sancılarının yorgunluğuyla,
yatağa yığılıp kalmış olan anneniz
size ilk dokunuşuyla unutmuştur tüm acılarını..
Çocukken,sanki kulaklarımız duymaz,
gözlerimiz görmek istemez.
Dokunmadan bilemez küçük aklımız
sobanın acı veren sıcaklığını.
Yarar,yaramaz ortalıkta koşuşturup,
büyük bir gürültüyle odanın camını indirdiğimizde,
küçük bir cam parçasının delice dokunuşu hatırlatır bize,
camın ne kadar keskin olduğunu.
Derinin içine iyice işlemeden anlamayız
anneannemizin cam kenarına koyduğu kaktüsün bize ettiğini.
Büyüklerimizden gördüğümüz gibi
iki parmağımızı birbirine sürterek
şıklatma işinde de zorlanmıştır bazılarımız.
Mavi beyaz gökyüzü,
yemyeşil çayırlar,masmavi deniz
kendilerine öylece bakılmasını sevmez,
belki de onlar da hep dokunulmak isterler.
Yosun kokularını doyasıya içimize çekmeniz,
bıkıp usanmadan dalga seslerini dinlemeniz kafi gelmez.
Bir dokunuş olmadan sanatta olmaz belki de bir kalemle,
temas eder parmakla,
beyaz sayfaya değmeden hareket edemez ellerimiz,
resimde boyayla sevişir eller,
dansta tenler birbirine kavuşur,
bir piyanonun tuşlarına dokunmadan hayat bulamaz notalar
öylece durduğu yerde.
Ne yediğin balığın tadı vardır;
şöyle kollarını sıvamadan,
ne içtiğin demli çayın;
ince belli bardağın belinesarılmadan.
Tek başına saatlerce ağlaman bile yavan kalır,
bir dostun sıcak kolları arasında ağlayan bir diğerinin yanında.
Sevgi ancak dokunarak anlamını bulur hayatında;
küçük kardeşine sıkı sıkı sarılmadan anlayamazsın
onu ne kadar sevdiğini.
Öyle sıkı sarılırsın ki sanki içine alacak gibi.
Bir öpüşme,
sımsıkı sarılma,
aşkına yardım eder,
ellerin kenetlenmesi bir daha açılmamacasına.
Öpüşürken kokusunu duyarsın,
hala orda olup olmadığını bilmek istermişcesine,
arada bir bakmak istersin,
gözlerini açmadan,
dakikalarca bakmasan da yüzüne;
sevgilin darılmaz korkma.
En yaşanası duygudur,
birbiri için yanıp tutuşan iki bedenin kavuşması,
ne bir söz ne de bir resimle anlatılabilir.
Tüm bunları yalnızca dokunarak yaşamak gerekir.
Sanal dünya,
dokunuşun katilidir.
Sinsi,acımasız,
tatlı tatlı süzülür ekranın arkasından odalarımıza..
Dokunulmazlık duvarları öreriz kolayca dört bir yanımıza,
eksilen her temas,
bir tuğla daha ekler bizim o masum duvarlarımıza..
Teknoloji desen,
yanıbaşında duran,güleryüzlü bir canavar.
Ne telefondaki ses,
ne mesaj kutularını doldurup taşıran sevgi sözcükleri,
yerini alamaz içten bir sarılışın.
Bir yere kadar seni mutlu eden mesajlar,
yıllardır cüzdanında bakmaya doyamadığın fotoğraf,
nasıl alabilir yanıbaşında duran sevginin yerini?
Gün gelecek belkide,
tüm bedenin aralarında anlaşıp;
küçük bir oyun oynamaya kalkacaklar sana.
Gözlerin eskisi gibi göremeyecek sevdiğini,
hatta kulakların duymakta nazlanacak,
sevgi sözcüklerini..
Ama bu anlaşmaya bir tek karşı çıkan ellerin;
son nefesine kadar yanında kalabilirse,
dokunuşları hissedebilecek,
artık bumburuşuk olsalar da..
kaynak:belirsiz
küçük bir dokunuşun değerini.
Ne yazıya dökülen sözcükler,
ne ağızdan çıkan bir iki kelime,
hiçbiri kafi gelmez küçük bir srılışı tarif etmeye.
Bir yemek tarifi gibi ölçülerini veremezsiniz
bardakla,kaşıkla
ya da terziye verdiğiniz gibi santim santim,metre metre
hesap veremezsiniz.
Hayat daha birşey hissetmemişken,
ilk onunla başlar.
Tanımadığınız birinin elleri arasında buluverirsiniz kendinizi,
bu sizin için ilk temastır.
Belki de daha önce;
tekmelerinizi duymak için,
ilk dokunuşu yaşatmıştır başka biri kimbilir?
Doğum sancılarının yorgunluğuyla,
yatağa yığılıp kalmış olan anneniz
size ilk dokunuşuyla unutmuştur tüm acılarını..
Çocukken,sanki kulaklarımız duymaz,
gözlerimiz görmek istemez.
Dokunmadan bilemez küçük aklımız
sobanın acı veren sıcaklığını.
Yarar,yaramaz ortalıkta koşuşturup,
büyük bir gürültüyle odanın camını indirdiğimizde,
küçük bir cam parçasının delice dokunuşu hatırlatır bize,
camın ne kadar keskin olduğunu.
Derinin içine iyice işlemeden anlamayız
anneannemizin cam kenarına koyduğu kaktüsün bize ettiğini.
Büyüklerimizden gördüğümüz gibi
iki parmağımızı birbirine sürterek
şıklatma işinde de zorlanmıştır bazılarımız.
Mavi beyaz gökyüzü,
yemyeşil çayırlar,masmavi deniz
kendilerine öylece bakılmasını sevmez,
belki de onlar da hep dokunulmak isterler.
Yosun kokularını doyasıya içimize çekmeniz,
bıkıp usanmadan dalga seslerini dinlemeniz kafi gelmez.
Bir dokunuş olmadan sanatta olmaz belki de bir kalemle,
temas eder parmakla,
beyaz sayfaya değmeden hareket edemez ellerimiz,
resimde boyayla sevişir eller,
dansta tenler birbirine kavuşur,
bir piyanonun tuşlarına dokunmadan hayat bulamaz notalar
öylece durduğu yerde.
Ne yediğin balığın tadı vardır;
şöyle kollarını sıvamadan,
ne içtiğin demli çayın;
ince belli bardağın belinesarılmadan.
Tek başına saatlerce ağlaman bile yavan kalır,
bir dostun sıcak kolları arasında ağlayan bir diğerinin yanında.
Sevgi ancak dokunarak anlamını bulur hayatında;
küçük kardeşine sıkı sıkı sarılmadan anlayamazsın
onu ne kadar sevdiğini.
Öyle sıkı sarılırsın ki sanki içine alacak gibi.
Bir öpüşme,
sımsıkı sarılma,
aşkına yardım eder,
ellerin kenetlenmesi bir daha açılmamacasına.
Öpüşürken kokusunu duyarsın,
hala orda olup olmadığını bilmek istermişcesine,
arada bir bakmak istersin,
gözlerini açmadan,
dakikalarca bakmasan da yüzüne;
sevgilin darılmaz korkma.
En yaşanası duygudur,
birbiri için yanıp tutuşan iki bedenin kavuşması,
ne bir söz ne de bir resimle anlatılabilir.
Tüm bunları yalnızca dokunarak yaşamak gerekir.
Sanal dünya,
dokunuşun katilidir.
Sinsi,acımasız,
tatlı tatlı süzülür ekranın arkasından odalarımıza..
Dokunulmazlık duvarları öreriz kolayca dört bir yanımıza,
eksilen her temas,
bir tuğla daha ekler bizim o masum duvarlarımıza..
Teknoloji desen,
yanıbaşında duran,güleryüzlü bir canavar.
Ne telefondaki ses,
ne mesaj kutularını doldurup taşıran sevgi sözcükleri,
yerini alamaz içten bir sarılışın.
Bir yere kadar seni mutlu eden mesajlar,
yıllardır cüzdanında bakmaya doyamadığın fotoğraf,
nasıl alabilir yanıbaşında duran sevginin yerini?
Gün gelecek belkide,
tüm bedenin aralarında anlaşıp;
küçük bir oyun oynamaya kalkacaklar sana.
Gözlerin eskisi gibi göremeyecek sevdiğini,
hatta kulakların duymakta nazlanacak,
sevgi sözcüklerini..
Ama bu anlaşmaya bir tek karşı çıkan ellerin;
son nefesine kadar yanında kalabilirse,
dokunuşları hissedebilecek,
artık bumburuşuk olsalar da..
kaynak:belirsiz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder