Çarşamba, Ocak 30, 2008

HAYATINIZA YÖN VEREN 90/10 SİSTEMİ



90/10 sırrını keşfedin.
Bu hayatınızı değiştirecek.
Bir örnek verelim.
Ailenizle kahvaltı yapıyorsunuz.
Kızınız,kahve fincanına çarpıyor
ve
bir fincan kahve
gömleğinizin üzerine dökülüyor.
Biraz önce olan olay üzerinde
hiç bir kontrolünüz yok.
Sonradan olacaklar ise
sizin davranışınıza göre belirlenecek.
Lanet ediyorsunuz.
Kahveyi üzerinize döktüğü için
kaba bir şekilde kızınızı azarlıyorsunuz.
Kızınız üzülüyor
ve
ağlamaya başlıyor.
Kızınızı azarladıktan sonra
eşinize dönüyor ve
kahve fincanını
masanın kenarına çok yakın koyduğu için
eleştiriyorsunuz.
Bunu kısa bir sözlü tartışma takip ediyor.
Öfkeyle üst kata çıkıyor
ve
gömleğinizi değiştiriyorsunuz.
Aşağıya indiğinizde kızınızı
ağlamaktan dolayı
kahvaltısını bitirememiş
ve okul için
hazırlanmamış bir halde buluyorsunuz.
Kızınız otobüsü kaçırıyor.
Eşinizin işe gitmek için
hemen çıkması gerekiyor.
Hemen aceleyle arabanıza koşuyorsunuz
ve kızınızı okula bırakmak üzere
hareket ediyorsunuz.
Geç kaldığınız için,
saatte 30 mil hız sınırlaması olmasına rağmen
saatte 40 mil hızla gidiyorsunuz.
15 dakikalık gecikmeden ve
hız limitini aştığınız için
ödediğiniz 60 dolar trafik cezasından sonra
okula ulaşıyorsunuz.
Kızınız size
"Hoşçakal"
demeden binaya koşuyor.
Ofise 20 dakika gecikmeyle geliyorsunuz
ve evrak çantasını evde ınuttuğunuzu anlıyorsunuz.
Gününüz korkunç bir şekilde başladı!
Devam ettikçe kötüleşiyor,
daha da kötüleşiyor sanıyorsunuz.
Eve gitmeyi dört gözle bekliyorsunuz.
Eve ulaştığınızda
eşiniz ve kızınızla olan ilişkilerinizde
araya sıkıştığınızı sanıyorsunuz.
Neden?
Sabahleyin nasıl tepki verdiğinize bağlı olarak!
Neden kötü bir gün geçirdiniz?
A)Kahve sebep oldu.
B)Kızınız sebep oldu.
C)Polis sebep oldu.
D)Siz sebep oldunuz.
Cevap"D"şıkkı.
Kahvenin dökülmesinde
sizin bir kontrolünüz yoktu.
Sizin gününüzün kötü geçmesine
o 5 saniye içindeki davranışlarınız sebep oldu.
Olabilecek ve olması gereken ise şöyleydi:
Üzerinize kahve sıçradı.
Kızınız ağlamak üzere.
Siz nazikçe
"Tamam tatlım,
bir dahaki sefere
biraz daha dikkatli olman gerek."
diyorsunuz.
Havluyu kaptığınız gibi
üst kata çıkıyorsunuz.
Gömleğinizi değiştirip,
evrak çantasını aldıktan sonra
aşağıya iniyorsunuz
ve aynı anda pencereden
kızınızın otobüse bindiğini görüyorsunuz.
Kızınız dönüp el sallıyor.
Siz ve eşiniz işe gitmek için
birlikte çıkmadan önce öpüşüyorsunuz.
5 dakika önce işe geliyorsunuz
ve çalışma arkadaşlarınıza
neşeli bir şekilde selam veriyorsunuz.
Patronunuz
ne kadar güzel bir günde olduğunuz hakkında
konuşuyor.
Farka bakın!
İki farklı senaryo.
İkisi de aynı başladı.
İkisi de farklı bitti.
Neden?
90/10 sırrı inanılmazdır!
Çok azımız bunun farkındadır.
Sonuç?
Pek çok insan gereksiz yere
stresten,dertlerden,problemlerden
ve başağrısından acı çekmektedir.
Bu sır nedir?
Hayatın %10'u,
sizin başınıza gelenlerden oluşur.
Hayatın diğer%90'ına ise
sizin bu başınıza gelenlere
nasıl davrandığınızla karar verilir.
İnsanlar
anlamsız şeyler söyler ve yaparlar.
İnsanlar hasta olurlar.
Arabalar bozulurlar.
Uçaklar geç kalır
ve bütün planımızı
alt üst ederler.
Trafikte bir sürücü canımızı sıkabilir
v.s.
Bu %10'luk kısım
tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşir.
Diğer %90'lık kısım farklıdır.
Diğer %90'lık kısımı
siz belirlersiniz.
Nasıl?
Olaylara yaklaşımınızla!
Nasıl tepki verdiğinize bağlı olarak.
Gerçekten olanların %10'unda
hiç bir kontrolünüz yok.
Diğer %90'ı ise
sizin tepkinizle belirlenir.
(kaynak:internet)
(şimdi ben yaşamımın bu %90'lık bölümünü
kontrol altında tutmak için
tatile çıkıyorum.
fotoğraftaki yerlere gideceğim.
haftaya yazılara devam edeceğim.
şimdilik hoşçakalın)





Salı, Ocak 29, 2008

DOSTLUĞA DAİR


"Olmasa da olur"
dediğimiz insanlarla doludur hayatımız;
tanıştığımız,selamlaştığımız;
klasik cümlelerle iletişim kurduğumuz,
cevaplarını merak etmediğimiz sorular sorduğumuz.
İyi insan olmadıkları için mi
uzak dururuz onlardan?
Hayır,hiç öyle değil!
Gönülde biter her şey;
akla faydalı gelse de samimi bir ilişki,
gönlün hayır dediğine ısınmak mümkün olmaz.
İster dünyanın en yakışıklısı,
ister en güzeli olsun;
ister en zengini,
ister en komiği..
Sevmek büyük bir sorumluluktur;
emek vermek lazımdır,
ilgilenmek....
Sevdiğin her insanın hayatına
bir anlam katmalısınız;
zorlu ve vazgeçilmez bir serüven olmalı..
Dostlar vardır çiçek gibi;
koklar koklamaz alır götürür bütün yüklerinizi....
Dostlar vardır soba gibi;
yüreğindeki ateşle ısıtır ellerinizi....
Dostlar vardır;
yağmurda,fırtınada sığınak,
güneşte gölge....
Dostlar vardır;
yıldız gibi,
hava kapalıyken bile,
kapkara bulutların bekçisidir gökyüzünde....
Dostlar vardır;
arada bir uğrayıp alt üst eder hayatınızı;
dili zehir zemberek,bakışları keskindir....
Dostlar vardır;
iyi bir öğretmen gibi,
nasıl sorulacağını öğretir size....
Dostlar vardır;
yüreğine kök salmış bir ÇINARdır,
hiç bir şey deviremez;
gönülden gönüle kurulmuştur köprüler,
ne yaşansa atılamaz....
Dostlarımız vardır;
bizlere benzerler biraz....
Dostluklar vardır;
erken dolar vadesi....
Dostluklar vardır;
devam eder
dünyada da,ahrette da....
İşte böyle dostlardır;
hayatını güzel kılan....
Gönül,
her yerde onları arar....
(DOSTLARIMA SEVGİLERİMLE)

Pazar, Ocak 27, 2008

ÇOCUK YETİŞTİRMEK


Çocuğumu yeniden yetiştirmek mümkün olsaydı,
Ona işaret parmağımı kaldırıp
Yasaklar koymak yerine,
Parmaklarıyla resim yapmayı öğretirdim.

Hatalarını daha az düzeltir,
Onunla daha çok yakınlık kurmaya çalışırdım.
Onu sadece gözlerimle izler,saat kısıtlamaları koymazdım,
Daha bilgili olmaya çalışır,daha çok şefkat gösterirdim.

Onunla daha çok yürüyüşlere çıkar,uçurtmalar uçururdum,
Ona karşı ciddi bir tavır içinde olmak yerine,
Onunla oyun oynardım.
Onunla kırlarda koşar,yıldızları seyrederdim.

Onunla daha az çekişir,ona daha çok sarılırdım.
Önce benlik saygısı kazanmalarını sağlar,
Sonra bir ev almaya çalışırdım.
Ona her zaman katı davranmaz,
Onu daha çok onaylar ve yüreklendirirdim.

Güç konusunda daha az ders verir,
Sevgi konusunda daha çok şey öğretirdim.
kaynak:gelen mailler

Cuma, Ocak 25, 2008

İSTİFA MEKTUBU


Bu belge ile resmi olarak
yetişkinlikten istifa ettiğimi bildiririm.
Tekrar sekiz yaşın
tüm sorumluluklarını kabul etmeye hazırım.
Yağmur sonrası çamurlu sularda
tahta parçası yüzdürmek,
kayalarda yürümek istiyorum.
Çikolatanın paradan daha iyi olduğunu,
çünkü tatlı ve yenilebilir olduğunu düşünmek istiyorum.
Sıcak bir yaz gününde
bir meşe ağacının gölgesinde oturup
arkadaşlarımla limonata satmak istiyorum.
Hayatın daha basit olduğu zamana dönmek istiyorum.
Bütün bildiğin renkler,
çarpım tablosu ve ninniler;
ama bu kadar az bilmek
beni rahatsız etmiyor,
çünkü ne bilmediğini bilmiyorsun
ve umurunda da değil.
Bildiğin tek şey mutlu olmak;
çünkü seni üzecek veya kızdıracak şeylerden
tamamen bihabersin.
Dünyanın adil olduğunu,
herkesin iyi ve dürüst olduğunu düşünmek istiyorum.
Her şeyin mümkün olduğuna inanmak istiyorum.
Yaşamın karmaşıklığını unutup,
yeniden küçük şeylerden fazlasıyla heyecanlanmak,
zevk almak istiyorum.
Tekrar basit yaşamak istiyorum.
Günümün;
bilgisayar arızaları,
kağıt yığınları,
üzücü haberler,
bankada para olmadan ay sonunu getirme kaygıları,
doktor faturaları,
dedikodu,hastalık ve
sevdiklerin kaybedilmesinden ibaret olmasını istemiyorum.
Aşkın varlığını(daha doğrusu yalan olduğunu)
bilmek istemiyorum.
Gülümseme,kucaklaşma,
tatlı bir söz,doğruluk,adalet,barış,rüyalar,hayaller ve
kardan adam yapmanın gücüne inanmak istiyorum.
İşte çek defterim ve
arabamın anahtarları,
kredi kartımın ekstreleri,
gelir belgelerim.
Resmi olarak
yetişkinlikten istifa ediyorum.
Eğer bu konuda
benimle daha fazla konuşmak istiyorsanız,
önce beni yakalamanız lazım,
çünküüüü........
EBEEEE,
ELİM SENDEEEEE!!!....
kaynak(www.pacoz2005@turkcell.com)
(reşekkürler)

Çarşamba, Ocak 23, 2008

ÇOCUKLAR


Gönül bahçemizin gonca gülleri,
Mutlu yuvamızın şen bülbülleri.
Solmasın gül benziniz,asla solmasın,
Şen şakrak gülüşünüz eksik olmasın.

Hayat ağacının meyvesidir çocuklar,
Bu günleri yarınlara taşıyacaklar.
Biz ölünce onlar yaşayacaklar
Ömrümüzün devamı can çocuklar.

Boş ve soğuk kalırdı kucaklar,
Sürekli tütmezdi ocaklar.
Öksüz,viran olurdu sokaklar,
Olmasaydı afacan çocuklar.

Sevinçtir,sonsuz neşedir çocuklar,
Yürekte ılık bir köşedir çocuklar.
Sakın kırmayın,tuzla buz olurlar,
Kristal birer şişedir çocuklar.

Sanmayın çocuk, küçük bir şahıstır,
Mevla yadigarı,büyük bağıştır.
Sevgi tarlasına yağan yağıştır,
Sağnak sağnak bir rahmettir çocuklar.

Her çocuk ruhunda bir alem gizli,
Her çocukta nakkaş bir kalem gizli.
Çocuksuz evlerde bin elem gizli,
Bir menba-ı saadettir çocuklar.
(Sadık Altınkaynak)
teşekkürler
(bugün kızımın doğum günü olduğu için,
bu şiiri özel olarak yazdım)
(iyi ki doğdun kızım)
(iyi ki benim kızımsın)
(yukarıdaki resmi de kızım çizdi)


Salı, Ocak 22, 2008

İSFAHAN MAKAMI


İSFAHAN MAKAMI
İkindi ile yatsı arası etkilidir.
Soğuk tabiatlı olduğu gibi,
ateşli hastalıklardan vücudu koruyucu özelliği vardır.
Ense,boyun,omuzlar
ve dirsek için etkilidir.
Güven hissi,uyum sağlama,haretket yeteneği,
zihin açıklığı,gönül yenileme,düzgünlük verme,
zekayı açma ve
hatıraları tazeleme özelliği vardır.
NEVA MAKAMI
Gece kuşluktan ikindiye kadar olan zamanda
etkisi fazladır.
Göğsün yan tarafına,böbreklere,omirilik,
kalça ve uyluk bölgelerine etkisi vardır.
Üzüntüyü giderir ve lezzet verir.
Gönül okşayan makam adıyla bilinir.
Kötü fikirleri kovduğu,cesaret ve
yiğitlik verdiği,
gönül sevinci oluşturduğu ileri sürülür.
Kuvvet ve kahramanlık duyguları meydana getirir.
Akıl hastalarının tedavisinde faydalıdır.
BAKSI DANSI
Eski Türklerde
baksı adı verilen koruyucu hekimlerin,
tedavi esnasında
transa geçmek ve
bilgi almak için kullandıkları dans.
(KAYNAK:TÜMATA TÜRK MÜZİĞİNİ
ARAŞTIRMA ve TANITIM GRUBU)
teşekkürler

Pazartesi, Ocak 21, 2008

SEGAH MAKAMI

Kuşluktan ikindiye kadar olan zamanda etkilidir.
Hararetten meydana gelen şişmanlık,
uykusuzluk,yüksek nabız,kalp,ciğer
ve kas rahatsızlıklarına faydalıdır.
Beyin nöronlarına etkisi vardır.
Mistik duygular oluşturur.
SABA MAKAMI
Şecaat,cesaret,kuvvet ve rahatlık verir.
Seher vaktinde daha etkilidir.
BUSELİK MAKAMI
Öğleden sonra(ikindi vakti)etkisi fazladır.
Kan dolaşımı,karın bölgesi,kalça,uyluk
ve bacak bölgelerine etkilidir.
Kulunç,bel ağrısı ve
tansiyon rahatsızlıklarına faydalıdır.
Kuvvet ve barış duygusu verir.
Akıl hastalıklarına etkili olduğu konusunda
önemli bilgiler vardır.

Cumartesi, Ocak 19, 2008

ŞİFALI TÜRK MÜZİĞİ MAKAMLARI


Bir kaç gün bu ilginç yazılarla karşılaşacaksınız.
Bana çok ilginç geldi.
Yazılarımı okuyanlarla da paylaşmak istedim.
Ne derece doğrudur bilmiyorum;
ancak doğru olma ihtimali yüksek.
Çünkü müziğin en başta ruhumuza olan etkisi
inkar edilemez.
ACEMAŞİRAN MAKAMI
Kemiklere ve beyne etkilidir.
Vücutta yağ dengesine yardım eder.
Yaratıcılık duygusu ve ilham verir.
Durgun düşünce ve duyguları canlandırır.
Lezzet verir,
gevşemeye yardımcı olur.
Ağrı kesici ve
spazm çözücü özelliği vardır.
PENTATONİK MÜZİK
Kendine güven ve
kararlılık verir,
rahatlık sağlar.
UŞŞAK MAKAMI
Kalp,ayak rahatsızlıklarına faydalıdır.
Gülme,sevinç,kuvvet,
kahramanlık duyguları verir.
Çocukların bütün organlarını etkileyen ağrılara
faydalıdır.
Derin aşk
ve mistik duyguların ifade vasıtasıdır.
Uyku ve istirahat için faydalıdır,
gevşeme hissi verir.

Perşembe, Ocak 17, 2008

BİR KAÇ KADINDIK


Biz birkaç
'çalışan' ve 'güçlü' kadındık...
Güçlü olduğumuz için
her işimizi kendimiz halletmeye alışmıştık.
Ailelerimiz öyle yetiştirmişti bizi.
Sonra üniversite..
Hemen arkasından iş hayatı..
Evdeki ampul, kırık menteşe,
gece yarısı tutan böbrek taşı ağrısı
vız gelir tırıs giderdi bize.

Bir erkeğe gereksinim duymadan
hayatımızı pekala da sürdüren cinstendik
hepimiz.
Faturalarımızı kendimiz yatırıyor,
döndürüyorduk işte bir şekilde çarkımızı.
Ayrıca kendi ağırlığımız yetmezmiş gibi
çevremizde kim varsa
onları da sırtlanıyorduk..
'Özgür'dük. 'Dimdik'tik.
Asla boyun eğmiyorduk..
'Güçlüydük.

Aşık olduğumuzda
hissederek yaşıyorduk..
Öyle kurallar,
büyük beklentiler filan yoktu.
Kimseye problem çıkarmıyorduk.
Bütün gün,
eşşşek gibi çalışıyor,
sevgilimizin canı istedi diye de,
işten çıktıktan sonra gidip,
alelacele hazırlanıp,
bizi evden almasına gerek bile bırakmadan,
neredeyse ona gidiyorduk.

Onun,
yani sevgilimizin haberi bile olmuyordu
çoğu zaman sorunlarımızdan.
Para var - yok,
regl ağrısı,sistit ilacı,
cüzdanım çalındı gibi
geceleri bizi uykusuz bırakan
kıvranmalarımızdan da.
Birinin bize acıması
en son istediğimiz, 'şey'di
çünkü.

Sonra bir bakıyorduk ki,
hakkaten kimse bize
'hiiiç! '.acımıyordu.
'Ağlamayan çocuk
ve meme' hesabı.
Zamanla bu durum
görevimiz haline dönüşüyordu.
Artık dayanamayıp da,
içimizdekileri birazcık dile getirecek olsak,
'aman Tanrım! ':
sorunlu, kaprisli, feminist,
tahammül edilemez,
bunalımlı filan oluyorduk.
Çaresiz sesimizi kesip
yola devam ediyorduk,
'bu nedenlerle' terk edildiğimizde.
Sonra bir duyuyorduk ki o,
salağın salağını bulmuş.
Neyi var neyi yoksa sermiş
yeni ve sorunsuz(!) sevgilisinin önüne.
Bir de
bizden farklı durumda olan kadınlar vardı.
Hani şu 'zayıf! ' olan kadınlar.
Erkeklere bağımlı olanlar.
Bir erkek olmadan var olamayanlar.
Çalışmayan.
Faturalarla; 'anlamadığı' (!) ,
'nereden yatırılırmış, bilmediği(!) 'için
kesinlikle uğraşmayan.
Torba taşıyamayacak kadar
nazenin olduğu için alışverişe bile
yalnız gitmeyen.

Hep yorgun, başı ağrıyan.
Kendini,altın tepsiler içinde sunan.
Lütfeden ve
lütfettiği için de kredi kartı limitini
sonuna kadar dayayan.
Ama hep huysuzluk eden.
Hiçbir şeyi beğenmeyen.
Asla mutlu olmayan.
Doymayan.
Teşekkür etmeyen..
Minnet, vicdan azabı duymayan.
Kıskançlık
krizleri geçirerek kocasının,
sevgilisinin hayatını karartan.

Boşanırken
adamın çoraplarına kadar soyup alan.
Doğurduğu çocuğa bakmaktan aciz olduğundan,
illa ki bakıcılar tutturan.
Bütün gün o cafe sizin,
bu butik bizim,
kuaför'dü, kıl'dı,spor center dı,
gezip duran.
Akşam da eve gelir gelmez
'yemek yok canım,
bu gece nereye yemeğe gidiyoruz?
'diye soran.
Annesinin bir tanesi,
pamuklar içinde yaşamaya devam eden.vsvs.

Bu nedenle çökmeyen,
buruşmayan,yıpranmayan..
İşin ilginci daha değerli olan...
Ve geride kalan birkaç kadındık biz....
(yazan:meltem)

Çarşamba, Ocak 16, 2008

HEPİMİZİN ARADIĞI HUZUR



Hepimizin aradığı huzur!
Etrafına huzur saçan,
gözlerinin içi gülen insanlar olsun istiyoruz
yanı başımızda.
Hani şu eskilerin tabiriyle
öyle dostlar arkadaşlar arıyoruz ki,
ömrümüze ömür katsın!
Onları yalnız bu dünyada değil,
öte dünyada da isteyelim,
yani ahretliğimiz olsun.
Bir gün bunalırsan ve
sıkıntını paylaşmak istersen beni ara….
İki elim kanda olsa gelirim,
sıkıntını yok ederim…
Bir gün ağlayacak gibi olursan da beni ara…
Seni belki güldüremem ama,
söz veriyorum senle birlikte ağlayabilirim…
Bir gün uzaklara kaçmak istersen,
beni aramakta çekinme…
Seni belki durduramam ama,
senle birlikte koşabilirim…
Bir gün yüksek bir köprüden
atlamaya kalkarsan da ara beni…
Seninle birlikte atlayamam ama,
aşağıda bekler, seni tutabilirim…
Bir gün herhangi bir konuda kararsız kalırsan ara beni…
Seni senden fazla düşünür sana fikirler verebilirim…
Bir gün kimseyi dinlememeye karar verirsen de ara beni…
Ağzımı açmayacağımı,
söylemediklerini bile dinleyeceğimi bil…
Bir gün beni üzdüğünü düşünürsen de
çekinme, yine ara beni..
Göreceksin, sana kıyamam,
kızamam, üzemem seni…
Bir gün beni ararsan ve benden karşılık alamazsan…
Söz ver: O zaman sen ulaşmalısın bana…
Çünkü o an bir meleğe gereksinim duyduğunu bilmelisin…
Seni Seviyorum Dostum…
BİR DOST

kaynak:gelen mailler

Pazartesi, Ocak 14, 2008

BILDIRCIN YAĞMURU


simidimde susamsın....
yıldızları gökyüzünde sever aşıklar
ben hepsi düşsünler isterim tek tek.
muradım seni dilemek.
ağaçlar hiç çiçeklenmesin,
tüm aylar şubat olsun
sen yağmuru severdin.
bana ıslka bir günde neler verdin?
rüzgarlar göz pınarlarımda buz,
"kış aşk mevsimidir"derdin.
hırçın geceler kollaımda titrerdin.
simidimde susamdın sabahları.
çayımda şeker,gün doğarken.
dön ne olur henüz erken....
katıksız ekmek boğazımda düğüm,
çayı buruk içiyorum.
o bana vaat ettiğin gün var ya,
o gün sen gelsen de ölüversem diyorum.
yıldızları gökyüzünde sever aşıklar
ben hepsi düşsünler isterim tek tek.
muradım,seni dilemek.
(bu eser rahmetli ZEKİ MÜREN'in sesiyle bana geldi)
(teşekkürler)

Pazar, Ocak 13, 2008

KÖR KUYU


Günlerden bir gün,
köylerden birinde,
adamın birinin eşeği,
kuyunun birine düşmüş.
Niye düşer, nasıl düşer sormayın.
Eşek bu. Düşmüş işte.
Belki kör bir kuyuydu,
ağzı tahtayla kapatılmıştı belki,
üzerine de toprak dökülmüştü.
Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı,
toprakta biten otları yemek isteyen
eşeğin ağırlığını çekemedi ve güm.
Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı,
bağırdı kendi dilinde.
Ayıptır söylemesi, anırdı yani.
Sesini duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet kötü.
Zavallı eşeği
kuyunun dibinde melul mahzun bakınıyor.
Üstelik yaralanmış.
Karşılaştığı bu durumda
kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız
köylüleri yardıma çağırdı.
Ne yapsak, ne etsek,
nasıl çıkarsak soruları havada kaldı.
Sonunda karar verildi ki
kurtarmak için çalışmaya değmez.
Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek.
Ellerine aldıkları küreklerle
etraftan kuyunun içine toprak attılar.
Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları,
her seferinde silkinerek dibe döktü.
Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde
her an biraz daha yükseldi .
Ve sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu.
Köylüler ağzı açık bakakaldı.
Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır.
Ne bazeni, çoğu zaman.
Toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur.
Bunlarla başetmenin tek yolu,
yakınıp sızlanmak değil,
düşünüp silkinmek ve kurtulmak,
aydınlığa adım atmaktır.
Kör kuyuda olsak bile...

Perşembe, Ocak 10, 2008

SEVGİNİN TÜRLERİ(3)

Gerçek sevgi,güvenilir sevgi ne ?
İşte sevgilerin en gerçeği:
"RAĞMEN"sevgi
Bir koşula bağlı olmadığı için
ve karşılığında bir şey beklenmediği için!
Eğer türü sevgiden farklı bu.
Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp
böyle bir şeyin esas olarak alınmadığı için
çünkü türü sevgi de değil.
Bu tür sevgide,
insan bir şey olduğu için değil,
bir şey olmamasına rağmen sevilir.
Esmeralda,Quasimodo'yu dünyanın en çirkin,
en korkunç kamburu olmasına rağmen sever.
Asil,yakışıklı,zengin delikanlı da Esmeralda'ya
çingene olmasına rağmen tapar.
Kişi dünyanın en çirkin,
en zavllı,en sefil insanı olabilir.
Bunlara rağmen sevilebilir.
Tabii bu sevgiyle kkarşılanması şartı ile.
Burada insanın,iyi,çekici ya da zengin konum edinerek
sevgiyi kazanması gerekmiyor.
Kusurlarına,kötü huylarına ya da kötü geçmişine rağmen
olduğu gibi,o haliyle sevilebiliyor.
Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor
ama en değerli gibi sevilebiliyor.
Japon yazar
yüreklerin en susadığı sevgi budur diyor.
Farkında olsanız da,olmasanız da,
bu tür sevgi sizin için
yiyecek,içecek,giysi,ev,aile,zenginlik,başarı ya da ünden daha önemlidir.
Bunun böyle olduğundan nasıl emin olursunuz?
Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor.
Kalbinizin derinliklerinde,
dünyada kimsenin size aldırmadığını
ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşündüyseniz,
yiyecek,elbise,ev,aile,zenginlik,başarı
ve üne olan ilginizi yitirmezmiydiniz?
Kendi kendinize yaşamanın ne yararı var diye sormaz mıydınız?
Şu anda en sevdiğiniz kişinin
sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün.
Dünya birdenbire başınızın üstüne çökmez miydi?
O an yaşam size anlamsız gelmez miydi?
Diyelim sıradan bir yaşamınız var.
Günlük yaşıyorsunuz.
Günün birinde gerçek,
derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa,
kalan hayatınızı nasıl yaşardınız?
Öyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar
ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar.
Toyotome,
hem de nasıl iddialı savunuyor
rağmen sevgiyi.
Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni;
rağmen türü sevgiyi
şu anda yaşamanız
ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır.
Son sözlerinde biraz umutsuz,Toyotome.
Bugün yaşadığımız toplumda
herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor.
Bazen de gerçek sevgiyi bulabileceğimiz kişi
çok yakınımızda olmasına rağmen
görür gözlerimizle göremiyoruz.
Çünkü;
kimsede başkasına verecek fazlası yok,
diye açıklıyor.
Yakınımızda olan birinin
bu sevgiyi bize vermesini bekleriz.
Ama o da aynı şeyi başkasından beklemektedir.
Peki bu dünyada sevgi ne kadar var?
Yazara göre,
açlığımızı bastıracak kadar.
Ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi.
Bu minnacık tadım,
bizi daha müthiş bir sevgi açlığına teşvik ediyor.
Bu minnacık tadım
sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor.
Büyük hırsla ana yemeğin gelmesini
ve bizi doyurmasını bekliyoruz.
Hani nerede?
"DÜNYADAKİ EN BÜYÜK KITLIK,
RAĞMEN TÜRÜ SEVGİNİN YETERİNCE OLMAYIŞIDIR!"
"RAĞMEN TÜRÜ SEVGİYİ BULABİLMEK ÜMİDİ İLE...."
"HER ŞEY SEVİNCE GÜZEL,
ÇÜNKÜ;
DÜNYANIN YARADILIŞI VE DÜZENİ SEVGİ ÜZERİNE KURULMUŞTUR."
Masumi Toyotome
(teşekkürler)

Çarşamba, Ocak 09, 2008

SEVGİNİN TÜRLERİ(2)

"Çünkü"türü sevgi:
Bu tür sevgide kişi bir şey olduğu,
bir şeye sahip olduğu
ya da bir şey yaptığı için sevilir.
Başka birinin onu sevmesi,
sahip olduğubir niteliğe
ya da koşula bağlıdır.
Örnek mi?Seni seviyorum,
çünkü çok güzelsin.(yakışıklısın)
Seni seviyorum,
çünkü o kadar popüler,
o kadar zengin,
o kadar ünlüsün ki.
Seni seviyorum,
çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki.
Seni seviyorum,
çünkü beni üstü açık arabanla,
o kadar romantik yerlere götürüyorsun ki.
Yazar,çünkü türü sevginin
eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor.
Eğer türü sevgi
bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan
büyük ve ağır bir yük haline gelebilir.
Oysa zaten sahip olduğumuz
bir nitelik yüzünden sevilmemiz hoş bir şeydir,
egomuzu okşar.
Bu tür, olduğumuz gibi sevilmektir.
İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler.
Bu tür sevgi,
onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır.
Ama derin düşünürseniz,
bu türün eğer türünden
temelde pek farklı olmadığını görürsünüz.
Kaldı ki bu tür sevgi de,
yükler getirir insana.
Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalar.
Sevilecek niteliklere,
onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman,
sevenlerinin,
artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar.
Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği
ve rekabet girer.
Ailenin en küçük kızı,
yeni doğan bebeğe içerler.
Sınıfın en güzel kızı,
yeni gelen kıza içerler.
Üstü açık BMW'si ile hava atan delikenlı,
Ferrari ile gelene içerler.
Evli kadın,
kocasının genç ve güzel sekreterine içerler.
O zaman,
bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi
diye soruyor Toyotome.
Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin
iki ayrı nedeni daha var.
Birincisi acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişimiyiz korkusu.
Tüm insanların iki yanı vardır.
Biri dışa gösterdikleri,
öteki yalnızca kendilerinin bildiği.
İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar
ve bizi terk ederlerse korkusu buradan doğar.
İkincisi de
ya günün birinde değişirsem
ve insanlar beni sevmez olurlarsa endişesidir.
Japonya'dabir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü
patlayan kazanla parçalanmış.
Yüzü fena halde çirkinleşince,
nişanlısıs nişanı bozup onu terk etmiş.
Daha acısı
aynı kentte oturan anne ve babası
ziyarete bile gelmemişler,
artık çirkin olan kızlarına.
Sahip olduğu sevgi,
sahip olduğu güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan
bir günde ölmüş.
Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış.
Kız bir kaç ay sonra kahrından ölmüş.
Japon yazar
toplumlardaki sevgilerin çoğu
"çünkü"türündendir
ve bu tür sevgi,
kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür
diyor.
MASUMİ TOYOTOME
(teşekkürler)

Salı, Ocak 08, 2008

SEVGİNİN TÜRLERİ (1)

Sevginin türleri olduğunu hepimiz biliriz.
Bu yazı sevginin türlerini,
çok açık bir dille anlatıyor.
MASUMİ TOYOTOME
adlı Japon bir yazar yazmış.
Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir diye başlıyor.
Ama sevgi nedir,
nerede bulunur,
biliyor muyuz diye soruyor.
Sonra anlatmaya başlıyor:
Sevgi üç türlüdür.
Birincinin adı:
"EĞER"türü sevgi:
Belli beklentileri karşılarsak
bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar.
Örnekler veriyor:
Eğer iyi olursan baban,annen seni sever.
Eğer başarılı ve önemli kişi olursan,seni severim.
Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim.
Toyotome en çok rastlanan sevgi türü budur diyor.
Bir şarta bağlı sevgi.
Sevenini,istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak
vaat edilen bir sevgi türüdür bu diyor yazar.
Nedeni ve şekli bakımından bencildir.
Amacı sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır.
Yazara göre evliliklerin pek çoğu
"eğer"türü sevgi üzerine kurulduğu için
çabuk yıkılıyor.
Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil,
hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne
aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar.
Sevgi nefrete dönüşüyor.
En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile
"eğer"türüne rastlanıyor.
Yazar bir örnek veriyor:
Bir genç Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak
babasını mutlu etmek için çok çalışıyor.
Okul dışından hazırlama kurslarına gidiyor.
Ama başarılı olamıyor.
Babasının yüzüne bakacak hali yok.
Üzüntüsünü hafifletmek için
bir haftalığına kaplıcalara gidiyor.
Eve döndüğünde babası öfkeyle:
"Sınavları kazanmadın,
bir de utanmadan kaplıcaya mı gittin?"
diye bağırıyor.
Delikanlı:
"Ama baba vaktiyle sen de bir ara
kendini iyi hissetmediğinde
kaplıcalara gittiğini anlatmıştın."diyor.
Baba daha çok kızarak delikanlıyı tokatlıyor.
Çocuk da intihar ediyor.
Gazeteler intiharın anlık bir kriz sonucu olduğunu söylediler,
yanılıyorlardı diyor yazar.
Delikanlı babasının kendisine olan sevgisinin
yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamıştı.
İnsanlar"eğer"türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında.
Bu sevginin varlığını
ve nerede aranması gerektiğini bilmek
bu genç adamın yaptığı gibi
yaşamı sürdürmekle
ondan vazgeçmek
arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldığımızda
önemli rol oynayabiliyor diyor Masumi Toyotome.
(not:yazının devamını yarın yazacağım)
teşekkürler
MASUMİ TOYOTOME

Pazartesi, Ocak 07, 2008

DOSTLAR


Dostlar çiçekleri sever,
Onlar yaşamınıza renk katarlar,
Koku saçarlar,
Gözyaşlarınızı silerler,
Sizi güldürürler,
Her zaman oradadırlar,
İhtiyacınız olsa da olmasa da
Zor anlarınızda
Desteklerini hissedersiniz,
Toparlanırsınız,
Toparlandığınızda mutlu olurlar.
Onları düşünün
Size söylemeyebilirler
İhtiyaçları olduğunu hissettirmeyebilirler,
İletişiminizi sürdürün
Eğer sürdüremeyecek olsanız bile
Sizi asla suçlamazlar,
Çünkü onlar sizin gerçek dostunuzdur,
Her zaman içinizdeki iyiyi görür,
Sizi olduğunuz gibi severler
Sizi hep düşünürler,
Sizin için savaşırlar....
Yüreklerinde vaz geçilmez bir yeriniz vardır
Çok iyi bilirler ki
Varlığınız onlara hayat verir.
DOSTLUKLAR EBEDİDİR!
(kaynak:bilinmiyor)

Pazar, Ocak 06, 2008

YALNIZLIK PAYLAŞILMAZ


Yalnızlık yaşamda bi an,
Hep yeniden başlayan....
Dışından anlaşılmaz.
Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan....
Paylaşılmaz.
Bir düşün'de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
Özdemir ASAF
(teşekkürler)

Perşembe, Ocak 03, 2008

PABLO NERUDA


Yavaş yavaş ölürler,seyahat etmeyenler;
Yavaş yavaş ölürler,okumayanlar,müzik dinlemeyenler,
vicdanlarında hoş görmeyi barındırmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler,izzet-i nefislerini yıkanlar,
hiçbir zaman yardım istemeyenler.
Yavaş yavaş ölürler,alışkanlıklarına esir olanlar,
her gün aynı yolları yürüyenler,
ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler
veya bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler,ihtiraslarından
ve verdikleri heyecanlardan kaçınanlar,
tamir edilen kırık kalplerin
gözlerindeki pırıltıyı görmek istemekten kaçınanlar
yavaş yavaş ölürler.
Yavaş yavaş ölürler,
aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,
rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
hayatlarında bir kez dahi
mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar yavaş yavaş ölürler.
ŞİMDİ YAŞAYIN!
BUGÜN RİSKE GİRİN!
HEMEN HAREKETE GEÇİN!
KENDİNİ YAVAŞ ÖLÜME TESLİM ETME!
MUTLULUKTAN KAÇINMA!
pablo neruda
(1971 nobel ödülü sahibi)
teşekkürler

Çarşamba, Ocak 02, 2008

AKLIN YOLU(AYKIRI TAVSİYELER)


*İnsanlar çoğu kez akılsız,mantıksız
ve ben merkezli davranırlar;
SEN YİNE DE ONLARI AFFET
*Eğer iyi niyetliysen
ve insanlar seni
bencillik ve gizli amaçlar gütmekle suçluyorsa;
SEN YİNE DE İYİ NİYETLİ OL
*Eğer başarılıysan,
sahte arkadaşlar
ve gerçek düşmanlar kazanırsın;
SEN YİNE DE BAŞARMAYA DEVAM ET
*Eğer dürüst ve açık yürekliysen,
insanlar seni aldatabilirler;
SEN YİNE DE DÜRÜST ve AÇIK YÜREKLİ OL
*Senin yıllarca uğraşarak yaptığını,
bir başkası bir gecede yok edebilir;
SEN YİNE DE YAPMAYA DEVAM ET
*Eğer huzuru bulmuşsan ve mutluysan,
seni kıskananlar olabilir;
SEN YİNE DE MUTLU OL
*Bugün yaptığın iyilikler,
yarın genellikle unutulur;
SEN YİNE DE İYİLİK YAP
*Dünya için elinden geleni yap,
bu belki asla yeterli olmayabilir;
AMA SEN YİNE DE ELİNDEN GELENİ YAP
*Gördün mü sonuçta,
her şey Tanrı'yla senin aranda;
HİÇ BİR ZAMAN ONLARLA SENİN ARANDA OLMAMIŞTI ZATEN
kaynak:bilinmiyor

Salı, Ocak 01, 2008

HER ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİLDİR


İki melek yeryüzünü dolaşmaya çıkmışlar.
Tabii insan kılığında....
Akşam olmuş,
kentin en zengin semtinde
lüks bir villanın kapısını
Tanrı misafirir olarak çalmışlar....
Ev sahipleri somurtarak buyur etmşler onları....
Yemek falan teklif etmemişler....
Sıcacık misafir odaları yerine,
buz gibi ve nemli bodruma iki şilte atıp:
"Geceyi burada geçirebilirsiniz."
demişler....
Şilteleri betona sererken,
yaşlı melek duvarda bir çatlak görmüş.
Elini uzatmış,
şöyle bir sürmüş yarığa.....
Duvar eskisinden sağlam olmuş.
Genç melek:
"Niye yaptın bunu?"
diye sormuş merakla....
"Her şey her zaman göründüğü gibi değildir."
demiş yaşlı melek yavaşça....
Ertesi akşam melekler bir köy evinde çok fakir,
ama çok iyiliksever bir aileye misafir olmuşlar....
Her şeyleri bir tanecik inekleri imiş....
Onun sütünü satıp geçiniyorlarmış.
Ev sahipleri mütevazi sofralarına almış onları....
Allah ne verdiyse beraber yemişler.
Yatma zamanı gelince kadın:
"Siz uzun yoldan geliyorsunuz,
yorgun olmalısınız."demiş.
"Bizim yatakta siz yatın,
bir rahat uyuyun.
Biz şu divanda idare ederiz."
Güneş doğarken uyanan melekler,
zavallı adamla karısını
iki gözleri iki çeşme ağlar bulmuşlar.
Hayattaki tek servetleri inekleri bahçede ölü yatıyormuş.
Genç melek öfkeden deliye dönmüş....
"Bunu nasıl yaparsın?
Bu kadar iyi insanların yegane servetinin ölmesine nasıl izin verirsin?
Önceki gece gittiğimiz villada her şey vardı,
ama kötü ev sahipleri bize hiçbir şey vermediler.
Sen onların bodrumlarını tamir ettin.
Bu fakir insanlar bizimle her şeylerini paylaştılar,
ineklerinin ölmesine göz yumdun."
"Her şey her zaman göründüğü gibi değildir evlat."
demiş,yaşlı melek gene....
"Nasıl yani?"
diye daha da öfkeyle yinelemiş sorusunu genç melek....
"Her şey her zaman göründüğü gibi değildir evlat."
demiş yaşlı melek bir daha....
Ve anlatmış....
"İlk gittiğimiz zengin evinin
o duvar çatlağının içinde yıllar önceden saklanmış
bir hazine vardı.
Ev sahipleri,
zenginlikleri ile çok mağrur,
ama hiç paylaşmayı sevmeyen insanlar oldukları için
bu defineyi bulmayı hakketmemişlerdi.
Çatlağı kapayıp,
onları bu hazineden ebediyen mahrum ettim.
Dün gece fakir köylünün yatağında yatarken
ölüm meleği,
adamın karısını almaya geldi.
Kadının hayatını bağışlamasına karşılık
ona ineği verdim.
Her şey her zaman göründüğü gibi değildir.
İşler bazen istendiği gibi gitmez göründüğünde,
aslında olan budur.
Eğer inançlı isen,
her işte bir hayır olduğunu düşünürsün.
O hayrın ne olduğunu da bir süre sonra anlarsın."
kaynak:bilinmiyor