Pazar, Ocak 13, 2008

KÖR KUYU


Günlerden bir gün,
köylerden birinde,
adamın birinin eşeği,
kuyunun birine düşmüş.
Niye düşer, nasıl düşer sormayın.
Eşek bu. Düşmüş işte.
Belki kör bir kuyuydu,
ağzı tahtayla kapatılmıştı belki,
üzerine de toprak dökülmüştü.
Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı,
toprakta biten otları yemek isteyen
eşeğin ağırlığını çekemedi ve güm.
Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı,
bağırdı kendi dilinde.
Ayıptır söylemesi, anırdı yani.
Sesini duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet kötü.
Zavallı eşeği
kuyunun dibinde melul mahzun bakınıyor.
Üstelik yaralanmış.
Karşılaştığı bu durumda
kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız
köylüleri yardıma çağırdı.
Ne yapsak, ne etsek,
nasıl çıkarsak soruları havada kaldı.
Sonunda karar verildi ki
kurtarmak için çalışmaya değmez.
Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek.
Ellerine aldıkları küreklerle
etraftan kuyunun içine toprak attılar.
Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları,
her seferinde silkinerek dibe döktü.
Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde
her an biraz daha yükseldi .
Ve sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu.
Köylüler ağzı açık bakakaldı.
Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır.
Ne bazeni, çoğu zaman.
Toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur.
Bunlarla başetmenin tek yolu,
yakınıp sızlanmak değil,
düşünüp silkinmek ve kurtulmak,
aydınlığa adım atmaktır.
Kör kuyuda olsak bile...

Hiç yorum yok: