Salı, Haziran 29, 2010

MEVLANA

İnsanlar yalnızca bildiklerini konuşsaydılar,
Dünya'mızı derin bir sessizlik kaplardı.

Mevlana’nın çok güzel bir şiiri. (Tercüme edilmiştir.)


Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı ögrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi. ..
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu
ögrendim.

Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...

İnsanı ögrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
ögrendim.
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altnda bir ruh bulunduğunu. ..
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu ögrendim..

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için
önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek
olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken,
günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra kararında acının, yemeğe olduğu kadar
hayata da lezzet kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının
hayatı tadacağını öğrendim.

Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...

MEVLANA

Pazar, Haziran 27, 2010

ANASINA BAK,BABASINDAN DAYAK YE!
-GÜLÜ SEVEN ABİSİNE KATLANIR.
-İÇERKEN ARABA KULLANMAYINIZ,
BİRANIZ DÖKÜLÜR ZİYAN OLUR.
-ADAM O KADAR FAKİRMİŞ Kİ,VİRAJI BİLE ALAMAMIŞ.
-BENDE ŞEYTAN TÜYÜ YOK,EPİLASYONLA ALDIRDIM.
-BENZİNLİK DE SİGARA İÇMEYİNİZ.
HAYATINIZ UCUZ OLABİLİR AMA ,BENZİN PAHALI.
-HAYVANLARI ÇOK SEVİYORUM,ÖZELLİKLE KIZARMIŞ TAVUĞU.
-ÇOK YARATICIYIMDIR,ACAİP SORUN YARATIRIM.
-BU TÜP BEBEK HATALI,HEP GAZ KAÇIRIYOR.
-ALTIN GİBİ ÇOÇUKTU,BOZDURA BOZDURA HARCADILAR.
-ALLAHIM KENDİM İÇİN BİR ŞEY İSTİYORSAM NAMERDİM.
SEN ANNEME GÜZEL BİR GELİN NASİP EYLE!
-ZAMAN İNSANI DEĞİL,ARMUTU OLGUNLAŞTIRIR.
-ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR,MÜLK İSE ADALETSİZLİĞİN.
-ADAMIN BİRİ HER GÜN PEYNİR YİYORMUŞ.
BİR GÜN KAPI ÇALMIŞ,KİM GELMİŞ?GINAAAI GELMİŞ!!!
-AİLE KABRİSTANIDIR.DAMSIZ GİRİLMEZ.
-ALLAH YÜRÜ YA KULUM DEDİ BEN DE ARABAMI SATTIM.
-ALMIŞ ELİNE BİR ÇİÇEK.!!
SEVECEK ,SEVMEYECEK!!
ULAN .......... ÇİÇEK NERDEN BİLECEK.
-ADAMIN BİRİ KIZMIŞ,İSTEMEYE GELMİŞLER.

(bu da muziplik olsun)
(kaynak:mailler)

Cuma, Haziran 25, 2010

2010 da Yaşamak


1. Şifrenizi yanlışlıkla mikro dalga fırınınıza girmeye çalışıyorsanız,
2. Gerçek iskambil kâğıtlarıyla yıllardır fal bakmadığınızı fark ettiyseniz,
3. Üç kişilik ailenize ait 15 adet telefon numaranız varsa,
4. Yan masada çalışan arkadaşınıza e-mail gönderiyorsanız,
5. Arkadaşlarını ve yakınlarını arayamama sebebin e-mail adreslerinin olmamasıysa,
6. Alışverişten dönerken evinizde aldıklarınıza taşımaya yardım edecek birinin olup olmadığını anlamak için cep telefonunuzu kullanıyorsanız,
7. Televizyondaki her reklâm, ekranın altında bir web adresi içeriyorsa,
8. Hayatınızın ilk 20, 30 belki de 60 yılında sahip olmamanıza karşın,
bugün evinizden cep telefonunuzu almadan çıkmak sizde paniğe yol açıyor
ve almak için geri döndürüyorsa,
10. Sabah uyandığınızda kahvaltıdan önce online oluyorsanız,
11. Gülümserken başınızı yana yatırıyorsanız :)
12. Bu yazıyı okuyorsanız, başınızı sallıyor ve gülümsüyorsanız,
13. Daha da kötüsü, bu maili kimlere forward edeceğinizi şimdiden biliyorsanız,
14. Listede 9. maddenin olmadığını fark edemeyecek kadar meşgulseniz,
15. Yukarı çıkıp listede 9. maddenin olup olmadığını kontrol ettiyseniz
ve şu an kendi kendinize gülüyorsanız,



2010 yılında yaşıyorsunuz demektir ..............................................

(kaynak:mailler)

Çarşamba, Haziran 23, 2010

MUTLULUK TABLOSU




Evini bir parti sonrası temizlemek için saatlerce uğraşıyorsan
Bir çok arkadaşın var demektir

Faturalarını ödeyebiliyorsan
Bir işin var demektir.

Pantolonun biraz sıkıyorsa
Aç kalmıyorsun demektir.

Gölgen seni izliyorsa
Güneş ışığını görüyorsun demektir.

Otobüsten indiğin yerden işyerine yolu uzun buluyorsan
Yürüyebiliyorsun demektir

Hükümet hakkında eleştiri yapabiliyorsan
Konuşma özgürlüğün var demektir

Yanındaki adamın sesinden rahatsız oluyorsan
Duyuyorsun demektir.

Camları silmen , çatıyı onarman gerekiyorsa
bir evde yasiyorsun demektir

Doğalgaz faturan yüklü geliyorsa
Isınıyorsun demektir

Yığınla yıkanacak ve ütülenecek çamaşırların varsa
Yığınla giyeceğin var demektir

Çalar saatin sabahın nurunda çalıyorsa
Yaşıyorsun demektir

Akşamları kendini yorgun hissediyor ve bacakların ağrıyorsa
O gün üretici olmuşsun demektir

VE TÜM BUNLARIN FARKINA VARABİLİYORSAN!
MUTLUSUN DEMEKTİR
MUTLULUK...
Sorunsuz bir yaşam değil,
Onlarla başa çıkabilme yeteneği demektir...


SANMA Kİ DERT SADECE SENDE VAR..

SENDEKİ DERDİ NİMET SAYANLAR DA VAR..


demek ki neymiş :
derdimi dinledim, derdimden iğrendim...
onun derdini gördüm, derdime imrendim...
Ömür dediğin üç gündür,
Dün geldi geçti, yarın meçhuldür,
O halde ömür dediğin bir gündür,
O da bugündür...

(kaynak:mailler)

Pazartesi, Haziran 21, 2010

BAMBU AĞACI








Çinliler bambu ağacını şöyle yetiştirir:

Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir.
Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.
Tohum yeniden sulanıp gübrelenir.
Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez.
Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek
bambu tohumu sulanır ve gübrelenir.
Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez.
Çinliler büyük bir sabırla
beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler.

Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru
bambu yeşermeye başlar
ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.
Akla gelen ilk soru şudur :

Çin bambu ağacı 27 metre boyuna
altı hafta da mı yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?
Bu sorunun cevabı tabii ki beş yıldır.
Büyük bir sabırla ve ısrarla
tohum beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi
ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edebilir miydik?...

Bir başarının şartları her zaman çok basittir.

Bir süre için çalışın,
bir süre tahammül edin.
Her zaman inanın ve hiçbir zaman geri dönmeyin.




Ayakta ölmek diz üstü yaşamaktan daha çok onur vericidir...!


(kaynak:mailler)

Cuma, Haziran 18, 2010


Bazen
insanların prospektüsü olsun istemiyor musunuz?
"İçindekiler nedir,
yan etkileri,
başkalarının yanında nasıl?"
gibisinden.

Nasıl olurdu ama?

(kaynak:facebook)

Perşembe, Haziran 17, 2010

İNSAN PSIKOLOJİSİNİ YÖNETME




Yaşlı bir adam emekliye ayrılır
ve kendine bir lisenin yanında
küçük bir ev alır.

Emekliliğinin ilk bir kaç haftasını
huzur içinde geçirir
ama sonra ders yılı başlar.

Okulların açıldığı ilk gün,
dersten çıkan öğrenciler
yollarının üzerindeki her çöp bidonunu
bağırıp, çağırarak tekmelerler.

Bu çekilmez gürültü günler sürer
ve yaşlı adam bir önlem almaya karar verir.

Ertesi gün çocuklar gürültüyle evine doğru yaklaşırken,
kapısının önüne çıkar onları durdurur
ve:

"Çok tatlı çocuklarsınız,
çok da eğleniyorsunuz.
Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden.
Ben de sizlerin yaşındayken
aynı şekilde
gürültüler çıkarmaktan hoşlanırdım,
bana gençliğimi hatırlatıyorsunuz.

Eğer her gün buradan geçer
ve gürültü yaparsanız
size her gün 1 dolar vereceğim" der.


Bu teklif çocukların çok hoşuna gider
ve gürültüyü sürdürürler.

Birkaç gün sonra yaşlı adam
yine çocukların önüne çıkar
ve onlara şöyle der:

"Çocuklar enflasyon beni de etkilemeye başladı
bundan boyle size sadece
50 sent verebilirim."

Çocuklar pek hoşlanmazlar
ama yine devam ederler gürültüye.
Aradan birkaç gün daha geçer
ve yaşlı adam yine karşılar onları:
"Bakın" der,
"Henüz maaşımı alamadım,
bu yüzden size
günde ancak 25 sent verebilirim,
tamam mı?"

"Olanaksız bayım" der içlerinden biri,
"Günde 25 sent için
bu işi yapacağımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Biz işi bırakıyoruz."

Salı, Haziran 15, 2010


Avustralya’da,
bir spor salonunun camında bir reklam;
zayıf ve bronz tenli bir kadın,
hemen yanında şu yazıyor:
“Bu yaz, deniz kızı mı olmak istersiniz,
yoksa bir balina mı?”
Afişteki mankenin
fiziksel özelliklerinden çok uzak olan
orta yaşlı bir kadın,
spor salonunun reklamına cevap veriyor:
İlgilenenlere duyurulur,
Balinaları arkadaşları asla yalnız bırakmazlar,
yunuslar, deniz aslanları, meraklı insanlar..
Aktif bir cinsel yaşamları vardır,
hamile kalır, sevimli bebek balinalar doğururlar.
Denizde yüzer, oynarlar.
Polinezya adalarının mercan kayalıkları gibi
muhteşem yerleri görme şansına sahiptirler.
Balinalar harika şarkı söylerler, CD’leri bile vardır.
Bazı insanlar dışında,
onlara zarar vermek isteyecek tek bir varlık yoktur.
Dünyada herkesin sevdiği,
koruduğu ve hayran kaldığı şahane hayvanlardır.
Denizkızı?
Öncelikle, denizkızı diye birşey yoktur.
Var olsalardı da kimlik karmaşası sebebiyle
psikolog kapılarında sıra oluştururlardı.
Balık mısın? İnsan mı?
Cinsel hayatları yoktur.
Yanlarına yaklaşan erkekleri öldürüyorlar,
nasıl olabilir ki?
Hem, iyice bir bakın, gerekli donanım nerede??
Ee, sonuç olarak çocukları da olmaz.
Zaten balık kokan bir kadını kim ister ki?
Sonuç?
Ben balina olmayı tercih ederim.
Medya
sadece zayıf insanların güzel olduğunu savunuyor
ama ben çocuklarımla dondurma yemeyi,
beni heyecanlandıran adamla
güzel bir akşam yemeğinde sohbet etmeyi,
arkadaşlarımla çikolata paylaşmayı çok seviyorum.
Zamanla kilo alıyoruz;
çünkü,
kafamıza o kadar çok bilgi yüklüyoruz ki
yer kalmıyor
ve bedenimizin diğer bölümlerine yerleşmeye başlıyor.
Yani, biz kilolu değiliz,
inanılmaz kültürlü, eğitimli ve mutluyuz.
Bugünden itibaren,
aynaya bakıp da kalçamı gördüğümde,
şunu düşüneceğim:
“Allah’ım ne kadar da akıllıyım!”

Cumartesi, Haziran 12, 2010

HAYAT


Şerefle bitirilmesi gereken,
En asil görev,HAYATTIR.
Bir lokma ekmek için,
Şerefini çiğnetmeye;
Bir anlık eğlence için,
Servetini tüketmeye;
Bir zamanlık mevkii için,
El ayak öpmeye;
Günlük menfaatler için,
Onurunu terketmeye,
Bir kısım insanlara kızıp;
Tüm insanlara düşman
Olmaya değmez bu hayat.
(kaynak:mailler)

Cuma, Haziran 11, 2010


Hava taşımacılığının ilk yıllarında insanlar
uçaga binmekten korktukları için
bir türlü istenen yolcu sayısına ulaşılamıyormuş.
Bir sirketin promosyon sorumlusu
uçaklarında seyahat eden iş adamlarına
birer mektup göndererek
eğer o hafta rezervasyon yaptırırlarsa
bundan sonraki ilk beş seyahatlerinde
eşlerinden para alınmayacağını bildirmiş.
Bunun üzerine epeyce başvuru olmuş doğal olarak.
Ve iş adamları eşleri ile katılmışlar.
Şirket kampanya sona erdikten sonra
bu kez iş adamlarının eşlerine birer mektup göndererek
seyahatlerinden memnun kalıp kalmadıklarını sormuş.
Ancak mektup gönderilen kadınların %90 nından
şu yanıt gelmiş :

NE SEYAHATİ., NE ZAMANDI ??

Salı, Haziran 08, 2010

Japon Balıkçılarının Felsefeleri




Bir ada topluluğu olan Japonlar
doğal olarak taze balığı çok severlerse de
sahillerinde bol balık bulmak mümkün olmamaktadır.
Balıkçılar, Japon nüfusu doyurabilmek için
daha büyük tekneler yaptırıp daha uzaklara açılabilmişlerdir.
Balık için uzaklara gidildikçe,
geri dönmesi de daha çok vakit alır olmuştur.
Dönüş bir-iki günden daha uzarsa,
tutulan balıkların da tazeliği kaybolmaktadır.
Japonlar tazeliği kaybolmuş balığın lezzetini
hiç sevmemişlerdir.
Bu problemi çözebilmek için balıkçılar
teknelerine soğuk hava depoları kurdurmuşlardır.
Böylece istedikleri kadar uzağa gidip,
tuttuklarını da soğuk hava deposunda
dondurulmuş olarak saklayabileceklerdi.
Ancak Japon halkı
taze ile donmuş balık lezzet farkını hissedebiliyordu.
Ve donmuş olanlara fazla para ödemek istemiyorlardı.
Balıkçılar bu defa teknelerine balık akvaryumları yaptırdılar.
Balıklar içeride biraz fazla sıkışacaklardı,
hatta birbirlerine çarpa çarpa biraz da aptallaşacaklardı,
ama yine de canlı kalabileceklerdi.
Japon halkı canlı olmasına rağmen
bu balıkların da lezzet farkını anlayabiliyorlardı.
Hareketsiz,
uyuşmuş vaziyette günlerce yol gelen balığın,
canlı, diri, hareketli, taze balığa göre
lezzeti yine de etkilenmişti.
Balıkçılar nasıl olacakta
Japonya'ya taze lezzetli balığı getirebileceklerdi?
Siz olsaydınız ne yapardınız?
Hedeflerinize ulaşır ulaşmaz,
mesela mükemmel bir eş buldunuz
veya çok başarılı bir firmaya girdiniz,
borçları ödediniz v.s.
Heyecanınız kaybolmaya başlamaz mı?
Aşırı çalışmanız gerekmiyorsa rahatlamaz mısınız?

Lotoda büyük ikramiyeyi kazananlar
parayı savurmaya başlamaz mı?
Japonların taze balık probleminde olduğu gibi
çözüm aslında basittir.
1950'lerde L.Ron Hubbart'ın gözlemlediği üzere:
İnsanoğlu ancak hırs iddiası içinde bulunursa
anormal çabalar sarf eder.
Ne kadar akıllı, uzman, inatçı iseniz
iyi bir problemle uğraşmaktan o kadar zevk alırsınız.
Problem sizi ne kadar zorluyorsa
ve siz onu adım adım çözebiliyorsanız
bundan da o derece mutluluk duyarsınız,
heyecan duyarsınız ve enerji dolu,
canlı, ayakta kalırsınız.
Japonlarda balıkları
yine teknelerindeki akvaryumlarda tuttular,
ancak içine küçük bir de köpekbalığı attılar.
Bir miktar balık köpekbalığı tarafından yutulmuştu,
ama geride kalanlar son derece hareketli
ve taze kalabilmişlerdi.
Buradan da görüleceği üzere
sorunlardan kaçmaktansa,
onların içine dalıp,
boğuşmak ve çözümler üretmek gerekir
Sorunlar çok ve çeşitli olabilir.
Ümitsiz olmayın.
Onları tanıyın, organize edin, kararlı olun,
daha çok bilgi ve yardım desteği ile
onları amacınız doğrultusunda çözülmeye zorlayın.
Kafanızın içine bir köpekbalığı atın ki,
sorunlarınız ve çözümleriniz yenilenip diri kalsınlar;
bu da hayatın kendisi oluyor zaten...


(kaynak:mailler)

Cuma, Haziran 04, 2010

BABAYA MEKTUP....




Adam oğlunun odasının önünden geçerken
hayretle bakakaldı.
Yatağı güzelce toplanmıştı
ve odası hiç olmadığı kadar derli toplu görünüyordu.
Sonra adam
yastığın üzerine bırakılmış mektup zarfını farketti.
Üzerinde -Babama- yazıyordu.
Aklından geçen bin bir kötü düşünceyle
mektup zarfını açtı
ve titreyen elleriyle mektubu okudu:
Sevgili baba;
Sana bu satırları derin bir pişmanlık
ve üzüntü içinde yazıyorum.
Kız arkadaşımla kaçmak zorundaydım
çünkü seni ve annemi
yaşanacak rezaletten uzak tutmak istedim.
Gerçek tutku ve aşkı ben Jale ile buldum
ve o öyle tatlı ki anlatamam...
Şunu biliyordum siz onun vücudunun her yerine taktığı küpeleri,
derisine işlettiği dövmeleri,
kendine has o çılgın giyim tarzını
asla ama asla onaylamayacaktınız
ve tabi benden çok büyük olması da bir sorundu.
Fakat benim için bunlar değildi gerçek tutku
ve gerçek aşk... Baba Jale hamile!
Jale'nin dediğine göre çok mutlu olacağız.
Ormanda kendine ait bir karavanı
ve tüm kış yetecek kadarda yakacağı var.
Bir sürü çocuğa sahip olma düşüncesi rüyalarımızı süslüyor.
Jale benim gözlerimi esrar gerçeğine açtı
ve artık biliyorum ki esrar kimseye zarar vermez.
Esrar yetiştirecek ve insanlara pazarlayacağız
ve yine bu sayede ihtiyacımız olan kokain
ve ekstaziye ulaşacağız.
Artık tam anlamıyla bilime yalvarıyoruz
dualar ediyoruz
şu AIDSin çaresi bulunsun ve Jale sağlığına kavuşsun diye.....
O kesinlikle iyileşmeyi hakediyor.
Endişelenmeyi bırak baba ben 15 yaşındayım
ve kendi başımın çaresine bakabilirim.
Eminim birgün geri döneceğiz
ve sen kendi torunlarını tanıyacak,seveceksin
OĞLUN CİHAN


NOT: Baba yazdığım mektubun tek kelimesi bile doğru değil.
Ben Mehmet'lerdeyim.
Sadece sana;
masamın üzerinde seni bekleyen karneden
daha kötü şeylerin olduğunu hatırlatmak istedim. :-):-):-)

(not:karne zamanı yaklaşmışken ne güzel oldu bu yazı,
hayatta notların iyi olmasından daha önemli
o kadar çok ...........var ki......
bu notu da öğretmen olduğum için yazma gereği duydum)
(kaynak:mailler)

Çarşamba, Haziran 02, 2010

ARADA KALANLAR

BİZİM KUŞAKLAR ARADA KALDILAR.
BİZLER 'BİLGİSAYARLAR' İLE ' DAKTİLOLAR' ARASINDA KALDIK.
'TEL DOLAPLAR' İLE ' BUZDOLAPLARI' ARASINDAKİ KUŞAĞIZ BİZ.
'NİHANSIN DİDEDEN' İLE ' LOVE STORY' ARASINDAYDIK.
VİTRİNDEKİ 'RENKLİ Tİ-Vİ' İLE
EVDEKİ ' SİYAH-BEYAZ' ARASINDA NE KADAR GİDİP GELDİK,
BİLEMEZSİNİZ.
'HAMBURGER' İLE ' KÖFTE' ARASINDAKİ KUŞAKTIR BİZİM KUŞAK.
'MAHALLE BAKKALI' İLE ' SÜPERMARKETLERİN' ARASINDA...
'VERESİYE DEFTERLERİ'İLE 'KREDİ KARTLARI'NIN TAM ORTASINDAYDIK.
'MİLLİYETÇİLİK' İLE ' YABANCI SERMAYE' ARASINDA BİR YERDE...
'G-STRİNG' İLE ' DANTEL DON' ARASINDA...
'YERLİ MALI' İLE ' MARKA' ARASINDA...
'AŞK' İLE ' FLÖRT' ARASINDA...
'UCU PARFÜMLÜ MEKTUPLAR' İLE ' E-MAİL'LER' ARASINDA...
'ALIN TERİ' İLE ' KOLAY PARA' ARASINDA...
'MEYHANE' İLE ' REİNA' ARASINDA KALDIK...



ARADA KALAN KUŞAĞIZ BİZ.
'TEL ÇEMBER' İLE
' ATEŞ EDEN PİLLİ ROBOT' OYUNCAKLARININ ARASINDA KALA KALA BÜYÜDÜK.
'ARNAVUT TAŞI' İLE ' ASFALT' SOKAKLARIN KESİŞTİĞİ KÖŞEYDİ YERİMİZ.

İŞTE BAKIN;

'CUMHURİYET' İLE ' DEMOKRASİ' ARASINDA SIKIŞTIK,
BİRİSİNE KOŞSAK ÖBÜRÜNÜ YİTİRİYORUZ.
'NAMUS' İLE ' PARA' ARASINDAYIZ.
HANGİSİ?..
'HAVUÇ MASKESİ' İLE ' BOTOKS' ARASINDA...
'BERBER MAHMUT' İLE
' ERKEK KUAFÖRÜ LEMİ' ARASINDA KALMAKTI BİZİMKİSİ.



YİNE ŞAŞKINIZ BU GÜNLERDE.
EL ÖPÜLEN, ŞEKER İKRAM EDİLEN ZİYARETLER Mİ,
YOKSA ANTALYA'YA GİTMEK Mİ BAYRAM?..

ARADAYIZ YİNE DOSTLAR.

BÖYLE GÜNLER GELİP ÇATTIĞINDA BENİM CANIM SIKILIR.
UÇUK AKLIM ESKİ İLE YENİ ARASINDA SIKIŞIP KALIR.
TEK AYAĞIMIN ÜZERİNDE ZIPLAYA ZIPLAYA DÖNERİM.

SONUNDA...

GÜLMEK İLE AĞLAMAK ARASINDA...

BÜKERİM BOYNUMU.

BİR YANIMDA SEVİNÇ, BİR YANIMDA HÜZÜN...

(kaynak:mailler)