Pazar, Aralık 13, 2009

GERÇEK CENNET




Yaşı çok genç olmasına rağmen,
ölümden sonrasını,
cennet ve cehennemi çok merak ediyordu.
Bu şiddetli merakın sonucu mudur bilinmez,
bir gün rüyasında öldüğünü gördü.
Bir melek kendisini alıp öteki dünyaya kanat çırptı.
"Şimdi," dedi melek,
"hayatın boyunca görmek istediğin yerleri göstereceğim sana."
Genç gördükleri karşısında hayretler içinde kaldı.
Cehennem denilen yer kocaman bir odaydı
ve odanın ortasında büyük bir masa,
masanın üstünde de nefis kokular saçan iştah kabartıcı yemekler vardı.
Masanın etrafında ise cehennem ehli oturuyordu.
Odanın duvarında
"Yemekler, sadece kaşıkların ucundan tutarak yenilebilir"
şeklinde bir levha asılıydı.
Bu nefis kokular saçan
yemeklerin sunulduğu bir yer nasıl cehennem olabilirdi ki?
Tam bu soruyu kendisine eşlik eden meleğe soracaktı ki,
başka birşey dikkatini çekti.
Cehennemdeki insanlar,
önlerinde duran onca nefis yemeğe rağmen
mutsuz ve kederli bir halde sessizce oturuyordu.
Daha ilginci ise,
hepsi ellerinde
kollarından daha uzun kaşıklar tutuyorlar
ve bu kaşıkları kullanarak yemek yiyemedikleri için
açlıktan muzdarip halde oturuyorlardı.
Melek,
onun soru sormasına fırsat vermeden
"Şimdi de sana Cennet'i göstereceğim" dedi
ve onu bir öncekiyle tıpatıp aynı bir odaya götürdü.
Odada yine aynı enfes yemeklerle dolu bir masa,
etrafında
ellerinde aynı uzunlukta kaşıklar tutan insanlar oturuyordu.
Duvarda aynı kural yazılıydı.
Kısacası,
görünürde herşey aynıydı.
Tek bir farkla:
Cennet'teki insanlar,
bir taraftan ellerindeki uzun kaşıklarla
karşılarında oturanlara yemekleri ikram ederken,
bir taraftan da şen şakrak sohbet ediyorlardı.
Ve yüzlerinde hem doymanın,
hem de mutluluğun ifadesi okunuyordu.
Melek, onu yolcularken kulağına şunları fısıldadı:
"Görüyorsun ki,
Cehennem'deki benciller
sadece kendilerini doyurmaya çalıştıkları için
hem aç hem mutsuz.
Cennet ehli ise
cömertlikleri ve ikram duyguları sayesinde
hem midelerini,
hem de ruhlarını doyurabiliyorlar."
(kaynak:mailler)

Hiç yorum yok: