Pazartesi, Mart 08, 2010

8 Mart Dünya Kadınlar Günü Tarihçesi;



Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olma yolunda verdiği savaşın temsili başlangıcı olarak kabul edilen 8 Mart 1857’de Amerika’da tekstil sektöründe çalışan yüzlerce kadın ağır ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için grev yapmışlar ve grev esnasında çıkan yangın nedeniyle bir çok kadın (yaklaşık 130) hayatını kaybetmiştir. Bu olayın yaşanmasından sonraki yıllarda 8 Mart 1857 tarihi kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak için verdikleri mücadelenin başlangıcı kabul edilmiş ve 8 Mart günü “uluslararası kadın günü” olarak dünyanın pek çok ülkesinde kutlanmaya başlanmıştır. Birleşmiş Milletler tarafından 16 Aralık 1977 tarihinde “Kadın Hakları İçin Birleşmiş Milletler Günü” olarak ilan edilmesiyle birlikte 8 Mart dünya kadınlar günü olarak resmen kutlanmaya başlanmıştır.

**************************************************************************
Dünya Kadınlar Gününün Anlam ve Önemi;
Eşit haklar, eşit fırsatlar ve eşit imkanlar talebiyle mücadeleye girişen kadınların birlik ve dayanışmasının simgesi olarak kutlanmakta olan 8 Mart dünya kadınlar günü nedeniyle kadın sorunları bir kez daha gündeme taşınarak tartışılmakta, kadınların toplumsal yaşama katılma ve paylaşma yolunda birliktelikleri ve dayanışmaları bir kez daha vurgulanmaktadır.

Kadınların eşitliğe ilişkin hak taleplerini elbette ki bir güne sığdırmak, sınırlamak mümkün değildir. Ancak 8 Mart bir kutlama günü olmakla birlikte toplanma, tartışma, yeniden gözden geçirme ve hepsinin ötesinde sesini duyurma ve umut etme günü olması nedeniyle taşıdığı anlam daha da önem kazanmaktadır.

Kadınların daha eşit ve daha yaşanılır dünya için başlattıkları mücadele, toplumların her kesiminde yankısını bulmuş ve destek görmüştür. Günümüzde uluslararası insan hakları belgelerinde her insanın eşit ve özgür doğduğu, herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine hiçbir ayrım gözetilmeksizin fırsat eşitliği çerçevesinde sahip olduğu ve cinsiyete dayalı ayrımcılığın kabul edilemez olduğu benimsenmiştir. İnsan haklarının ayrılmaz bir parçası olan “kadının insan hakları” daha yaşanılır bir dünyanın tesisi için vazgeçilmez olarak kabul edilmektedir.

Ülkemiz açısından konuyu değerlendirdiğimizde; eğitim, istihdam, sağlık, şiddet, yetki ve karar alma mekanizmalarına katılım gibi temel sorun alanlarına ilişkin göstergelere bakıldığında eşitsizlikler belirgin bir şekilde karşımıza çıkmakta ve bu sorunların çözümüne yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. Bu kapsamda son yıllarda eşitlikçi hükümler içeren pek çok yasal düzenleme hayata geçirilmiş bulunmaktadır. Kadın erkek eşitliğinin sağlanması ve cinsiyet ayrımcılığının ortadan kaldırılmasında yasal düzenlemeler elbette çok önemli ancak tek başına yeterli değildir. Bu çalışmaların yanısıra davranış biçimlerimizi gözden geçirmemiz, sorgulamamız ve değiştirmemiz gerekmektedir. Buda toplumsal zihniyet dönüşümünü gerekli kılmaktadır.

Kadın erkek ayrımcılığını engellemenin, bununla mücadele etmenin bir kadın meselesi değil demokrasi meselesi olarak algılanması gerekmektedir. Bu nedenle tüm kesimlere büyük bir sorumluluk düşmektedir.

Hiç yorum yok: