Pazartesi, Mart 22, 2010
Çıtalar alçaklardayken......
Eskiden ne güzel cahildik...
Dışarıda kar...
Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki.
Kuzinenin üzerinde demir maşa...
Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.
Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...
Sucuk lükstü.
Yumurta lezzetli.
Ekmek her zaman ekmek gibi...
Bir kez olsun kümesten yumurta almamış,
bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış
ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında,
boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde
hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için
ben ne kadar yaşlıyım...
Dışarıda kar...
İçeride kanaat...
İçeride huzur...
Televizyon yoktu.
Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer,
kokusuna râm olurduk.
Kestane közlemek bütün bir gecenin mutluluğuydu.
Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar...
Birçoğu arızalı
ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin
ve filmlerin açtığı hasarlar yerine,
geniş ve besleyici bir masal dünyası...
Lezzet bir tarafa,
kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?
Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi,
sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.
Çay da kokardı...
Domates de...
Bütün bu nefasete,
küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.
Dışarıda kar...
İçeride huzur...
Zam endişesi,
doğal gazın kesilme korkusu,
yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi...
Kimin umurunda...
Ne güzel cahildik.
Mutluluğun resmini çiziyorduk...
(kaynak:mailler)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder