Pazar, Mart 09, 2008

SEDEF ÇİÇEĞİ


Mahkeme salonunda,
seksenlerindeki yaşlı çiftin durumları
içler acısıydı.
Adam inatçı bakışlarla suskun,
ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözleri
ve keskin çizgileriyle bıkkın bakışları
süzüyordu etrafını....
Ve hakimin tokmak sesiyle sustu uğultu
ve tok sesiyle,
sözü yaşlı kadına verdi hakim.
"Anlat teyze neden boşanmak istiyorsun?"
Yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra
baş örtüsüyle ağzını aralayıp,
kısılmış sesiyle konuşmaya başladı.
"Bu herif yetti gari,
50 yıldır bezdirdi hayattan."
Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu
mahkeme salonunda....
Sessizlik bu tür haberleri
her gün manşet yapan gazetecilerden
birinin flaşıyla bozuldu,
kimbilir nasıl bir manşet atacaklardı,
yaşanmış 50 yılın ardından....
Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı,
kadın neler diyecekti?
Herkes onu dinliyordu.
Yaşlı kadının gözleri doldu.
Ve devam etti.
Bizim bir sedef çiçeği vardı,
çok sevdiğim.
O bilmez.
50 yıl önceydi.
O çiçeği bana verdiği çiçeklerin arasından
kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım,
öyle büyüttüm.
Yavrumuz olmadı,
onları yavrum bildim.
Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı.
O zaman adak adadım.
Her gece güneş açmadan önce
bir tas suyla suluyacağım onu diye.
İyi gelirmiş dedilerdi.
50 yıl oldu,
bu herif bir gece kalkıp
bir gece de bu çiçeği ben sulayım demedi.
Ta ki geçen geceye kadar.
O gece takatim kesilmiş,
uyuyakalmışım.
Ben böyle bir adamla 50 yıl geçirdim.
Hayatımı,
umudumu her şeyimi verdim.
Ondan hiç ibr şey göremedim.
Bir kerecik olsun,
benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim.
Onsuz daha iyiyim,
yemin ederim."
Hakim,yaşlı adama dönerek:
"Diyeceğin bir şey var mı baba?"
dedi.
Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye,
o ana kadar suçlanmış olmanın
utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle
hakime yöneldi.
"Askerliğimi,
reisicumhur köşkünde
bahçivan olarak yaptım,
o bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için
emeklerimi verdim.
Fadimemi de orada tanıdım.
Sedefleri de.
Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim.
O çiçeklerle doludur bahçesi.
Kokusuna taptığım
perişen eder yüreğimi.
İlk evlendiğimiz günlerin birinde,
boyun ağrısından onu doktora götürdüm.
Doktor çok uzun süre uyanmadan yatarsa
boynundaki kireç sertleşir,
kötüleşir dedi.
Her gece uykusunu bölüp,
uyansın,gezinsin dedi.
Hekimi pek dinlemedi,bizim hatun.
Lafım geçmedi.
O günlerde tesadüf bu çiçek kurudu.
Ben ona gece sularsan geçer dedim.
Adak dilettim.
Her gece onu uyandırdım.
Ve onu seyrettim.
O sevdiğim kadının yavrusu bildiği
çiçekleri sularken seyrettim.
Her gece o çiçek ben oldum sanki.
Ona bu yüzden tapabilirdim."
dedi adam
o yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle.
"Her gece
o yattıktan sonra uyandım.
Saksıdaki suyu boşalttım.
Sedef gece sulanmayı sevmez hakim bey.
Geçen gece de,
yaşlılık,
ben de uyanamadım,
uyandıramadım.
Çiçek susuz kalırdı ama,
kadınımın boynu
yine azabilirdi.
Suçlandım,sesimi çıkartamadım."
O an mahkeme salonunda her şey sustu.
Ertesi sabah gazeteler:
"Sedef susuz kaldı"
diye yine yalnızca neticeyi haber yaptılar.
(kaynak:internet)

Hiç yorum yok: