Pazar, Şubat 24, 2008

HURMA


Bir zamanlar,uzak ülkelerden birisinde,
küçük bir okul vardıve
burada çocuklar yaşlı bir öğretmenden
ahlak,dilbilgisi,matematik gibi dersleri öğreniyorlardı.
Ancak öğretmen öylesine sert ve disiplinliydi ki,
öğrencilerin hepsinin ondan ödü kopuyordu.
Hele de yaramazlık yapmışlarsa....
Öğrenciler ders çalışırken,
bir yandan öğretmen onları gözetler,
bir yandan da bir şeyler yerdi.
Etüd salonundaki dolabından
küçük bir sepet çıkarır
ve
büyük bir iştahla
sepetten aldığı şeyleri atıştırırdı.
Bu arada çocukları
büyük bir ciddiyetle uyarırdı:
"Bu büyüklerin yiyebileceği bir şey.
Çocuklar yerlerse zehirlenip ölebilirler."
Çocuklar bu sözlerle daha da meraklanırlar,
ama öğretmenlerinin ne yediğini
bir türlü keşfedemezlerdi.
Derken bir gün
öğretmenin bir işi çıktı
ve şehire gitti.
Giderken de çocuklara sıkı sıkı tembihledi:
"Ben yokken dersinizi güzelce çalışın
ve sakın yaramazlık yapmayın."
Karşı konulmaz merak duygusuna kapılan bir kaç öğrenci,
öğretmenin dolabına bakıp,
zehirli olduğu iddia edilen
o gizli yiyeceğin ne olduğunu anlamaya karar verdiler.
Dolabı açtıklarında,
hasır sepetin içinde
kurutulmuş hurmalar olduğunu gördüler.
Öğretmenin,
sadece büyüklere mahsus olan bu yiyecekleri
ilaç olarak kullandığını düşündüler.
Sırrı keşfeden
ve böyle lezzetli yiyecekleri bulan çocuklar,
bunların kime ait olduğunu hepten unutup,
meyvelerin,
ağız suyu akıtan cazibesine mağlup oldular.
Önce dolaptan sepeti çıkaranlar,
sonra cesaretli olanlar
birer ikişer tane,
hurmayı şapur şupur yemeye başladılar.
Çok geçmeden
bütün öğrenciler harekete geçti
ve bir anda sepette
tek bir tane bile hurma kalmadı.
Ziyafet sona erince,
çocukların aklı başına geldi
ve ne yaptıklarını fark ettiler.
İçlerini büyük bir kaygı kapladı:
"Döndüğünde öğretmenimize ne diyeceğiz?"
diye kara kara düşündüler.
Fazla sert olmayan bir ceza alabilmek için,
hocalarının kabul edebileceği
bir takım mazeretler bulmak için
beyinlerini zorladılar.
Çocuklardan genelde sessiz olan birisi
bir fikir attı ortaya.
Öğretmenin,
içine mürekkep koyduğu çok değerli taş hokkayı
masadan alıp yere attı.
İkiye bölünen hokkanın içindeki siyah mürekkebi
öğretmenin sandalyesinin
her tarafına döktü.
Sonra da öğretmenin masasını tepetaklak edip
herkese yere yatmalarını
ve her taraflarını battaniyeyle örtmelerini söyledi.
İkindi vakti öğretmen şehirden döndü.
Etüd salonunun kapısını açıp ta
odadaki dağınıklığı görünce
ne diyeceğini şaşırdı.
Her tarafa saçılmış mürekkep,
tersine dönmüş masa,
örtülere bürünmüş ve sersem sersem bakan öğrenciler..
Manzaradan hayrete düşen öğretmen bağırdı:
"Neler oluyor burada?
Anlatın hemen!"
Kurnaz öğrenci yavaşça ayağa kalktı
ve yüzünde korkunç bir ifadeyle şöyle dedi:
"Hocam,
teneffüste oyun oynarken
kazayla masanızı devirdik,hokkanızı kırdık.
Ne yapacağımızı bilemedik.
Sonunda hepimiz
bu affedilmez yaramazlığımız için
ölmeye karar verdik.
Ve sepeti çıkarıp içindekileri yedik.
Şimdi zehirin etkisini göstermesini bekliyoruz.
Çok çok üzgünüz hocam."
Derin ve uzun bir nefes alan hoca
tek kelime etmeden dışarı çıktı ve:
"Hımmmm"dedi kendi kendisine:
"Bizim çocuklar büyüyorlar galiba."
(kaynak:internet)

Hiç yorum yok: